72 örgüt ve sivil inisiyatif ortak açıklamayla 7 Haziran’dan bugüne devam eden çatışma ortamının acilen son bulması çağrısında bulundu.
Ortak açıklamada, “Sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, Devletin tarafı olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere, insan hakları yükümlülüklerini yerine getirerek yaşam alanlarındaki şiddet ve baskıdan vazgeçmesi” istendi.
Açıklamanın tam metni:
“Türkiye’de 7 Haziran seçimlerinin ardından başlayan, 22 Temmuz Suruç ve 10 Ekim Ankara katliamlarıyla yükselen şiddet ortamının etkileri, toplumun tüm kesimleri üzerinde derinleşerek devam etmektedir. 16 Ağustos tarihinden günümüze; yaklaşık 1 milyon 300 bin kişinin yaşadığı 7 ilde-17 ilçede gerçekleşen sokağa çıkma yasaklarının, bölgede devam eden çatışma halinin ve buna bağlı olarak başta çocuklar olmak üzere gerçekleşen ölümlerin durmasını talep ediyoruz.
Çocuk ve gençler bir ülkeyi oluşturan toplumun üzerinde en özenle durulması, gözetilmesi, eğitilmesi, şiddetten, ihmal ve istismardan korunması gereken kesimidir. Ülkelerin çağdaşlık düzeyleri çocuk ve gençlere verilen değerle koşuttur. Türkiye BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni 1990 yılında imzalayarak her bir çocuğun hak ve özgürlüklerini her koşulda koruma ve yerine getirme yükümlülüğünü kabul etmiştir. Ancak, ne yazık ki bugün ülkemizde çocuk ve gençlere çok hoyrat davranan, onlara yönelik sevgisiz eylem ve söylemlerle, çocuk ve gençleri ve onların ailelerini örseleyen bir devlet yönetimi biçimi egemendir. Yalnızca örselenmek değil, çocuk ve gençler bugünkü yönetimin şiddet içeren yaklaşımlarıyla yaşamlarını, bedensel ve ruhsal bütünlüklerini yitirmektedirler.
22 Temmuz Suruç katliamından itibaren bugüne kadar yaşanan çatışmalarda ve sokağa çıkma yasaklarında; hastaneye gidemeyen, annesinin karnında henüz doğma fırsatı bulamayan ve kolluk kuvvetlerinin doğrudan hedefi olan en az 44 çocuk yaşamını kaybetmiştir. Şu anda bölgeye bakıldığında da; eğitimin durdurulduğu, öğretmenlerin hizmet içi eğitim gerekçesiyle şehir dışına gönderildiği, okulların ve hastanelerin karargâh olarak kullanıldığı, hastanelerin bombalandığı, okul yurtlarının yakıldığı, temel ihtiyacı için bile sokağa çıkan sivillerin hedef alındığı, bölge halkının göçe zorlandığı, halkın sağlık hizmetlerine ulaşımının engellendiği görülmektedir. Tüm bunlar yaşananların bir operasyon değil, savaş olduğunun açık kanıtıdır ve sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerin açık ihlalidir. Bölgeye yapılan askeri sevkiyatın devam etmesi savaş ortamının büyüyerek devam edeceği konusunda endişelerimizi arttırmaktadır.
Bölgede çocuklar, eğer şans eseri yaşamlarını kaybetmiyorsa bile, hiçbir yasal dayanağı olmayan sokağa çıkma yasaklarında yakınlarını kaybetmekte, eğitim, sağlık, güvenli bir ortamda büyüme, barınma ve gelişim haklarına erişememekte ve şiddetin doğrudan tanığı olmakta ve böylece çocuklar ihmal ve istismar edilmektedir.
Travmatik yaşantılar içerisinde en ağır izler bırakan yaşantıların, insan eliyle yaratılan travmalar olduğu bilinmektedir. Şu anda devam eden ve günden güne yükselen şiddet ortamının çocuklar üzerinde kısa ve uzun vadeli etkileri bulunmaktadır. Bu savaş ortamının, şiddete doğrudan maruz kalan çocuklar üzerinde etkisi olduğu gibi, o ortamda bulunmayan ancak dolaylı yollardan maruz kalan veya olanlara tanıklık eden çocuklar üzerinde ve tüm toplum üzerinde de travmatik etkileri olduğu bilinmektedir. Ayrıca savaşlar bittikten sonra bile savaşın etkileri kuşaktan kuşağa aktarılabilmekte, uzun yıllar boyunca devam edebilmektedir. Savaş ortamına doğrudan ya da dolaylı maruz kalan çocuklar kaygı, üzüntü, öfke, güven kaybı, çaresizlik, umutsuzluk, yabancılaşma ve daha birçok baş edilmesi zor duyguları hissedebilmekte; bu durum çocukların fizyolojik, psikolojik, sosyal ve toplumsal gelişimini etkileyebilmektedir. Tüm bu bilimsel gerçeklere rağmen çocukların korunması için herhangi bir önlem alınmamakta, devletin yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucunda ortaya çıkan hak ihlalleri ağırlaşarak ve artarak devam etmektedir. Sadece son 2 günde, Cizre ve Silopi’den az 4’ü çocuk olmak üzere 15 kişinin hayatını kaybetmesi, durumun ağrılığını açıkça gözler önüne sermektedir. Bu durum insan hakları ve çocuk hakları açısından kabul edilemezdir.
Yaşanılanların uluslararası kamuoyunda da yeterince yer almaması, ifade ve basın özgürlüğüne yönelik engellemeler sonucunda basının bu süreçte herkesi doğru bilgiye ulaştırma yükümlülüğünü yerine getirememesi bizleri ayrıca üzmekte ve endişemizi arttırmaktadır.
Ülke yönetimini elinde tutmakta olan güçlerin ana özelliği, halkını, insanını sevmek ve bu sevgi ve özeni temel alarak, o ülke halkına hiçbir ayrım göstermeksizin insancıl, çağdaş nitelikli bir yaşam biçimi sağlamak olmalıdır. Çocuk ve gençlere şiddet uygulayan, onların yaşamlarını yitirmelerine neden olan ve olanlardan hiç pişmanlık payı çıkarmayan katı, sert, acımasız, insanca tutum ve söylemlerin uzağında kalmayı özellikle yeğleyen bir devlet yönetiminin varlığı o ülke çocukları ve gençleri için çocuk ihmali ve istismarı açısından önemli bir risk etmenidir.
Son dönemde ülkemizde, devlet eliyle çocuk ihmal ve istismarı örnekleri giderek artmaktadır. Çocuk ve gençlerini acımasızca örseleyen, baskılayan, gelişimlerini aksatan ya da engelleyen, kıyıma uğratan ve onların yaşam hakkını ellerinden alan bugünkü devlet yönetimine “ dur” denilmesi gerekir.
- Çocuklarımızı merakın ve oyunun geliştirici evreninden alarak umutsuzluğa ondan da öte ölüme tutsak kılan; coşkunun ve yaşamın kapısını onlara kapayan;
- Çocuk ve gençlerimizi ayrımcılık zemininde çarpıştırmayı hedefleyen;
- Çocuk ve gençlerimizi sorgulamalara çeken ancak, onların özgürce dünyayı, çevrelerinde olup bitenleri sorgulamalarına izin vermeyen tüm yaklaşımları kınıyoruz.
Türkiye 90’lı yıllarda savaş ortamının bedelini çok ağır ödemiştir ve hala ödemeye devam etmektedir. Bizler aşağıda imzası bulunan kişi ve kurumlar olarak bu savaşın ve çatışmanın sadece bölgede yaşayanların değil, hepimiz üzerinde yıkıcı ve onarılması güç etkisi olduğunu biliyoruz, yaşıyoruz ve hissediyoruz. Bu yüzden de acilen yapılaması gerekenleri bir kez daha tekrar ediyoruz:
- Sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını,
- Devletin tarafı olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere, insan hakları yükümlülüklerini yerine getirerek yaşam alanlarındaki şiddet ve baskıdan vazgeçmesini,
- Tüm tarafların çocukların yüksek yararını gözetecek tutumlar geliştirmesini,
- Barış, özgürlük ve demokrasi temelinde müzakere sürecinin yeniden başlatılmasını,
- Bu süreçte yaşanan tüm ihlalleri gerçekleştirenlerin cezasız kalmamasını,
- Bu sürede gerçekleşen toplumsal, ekonomik, psikolojik tahribatın hak temelli onarılmasını, bu şekilde toplumsal adaletin inşa edilmesini talep ediyoruz.
Bizler biliyoruz ki; yetkililerin söylediklerinin aksine savaş ve şiddetin etkisi, çocuklara verilecek “telafi eğitimleriyle” giderilmeyecek kadar derindir. Yaşadığımız bu zorlu günlerin telafisi ancak Barış, Özgürlük ve Dayanışmayla mümkündür.
Toplumu, Çocuk ve Gençlerin, Barış İçerisinde Gelişimlerinin Önünü Açan Aydınlık, Güzel Günlere Çıkmalarında, Onların Destekçisi Olmaya Çağırıyoruz.”
İmzacılar
Alınteri, Ankara Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu, Barış İçin Akademisyenler Ankara, Başak Kültür ve Sanat Vakfı, Başka Bir Okul Mümkün Derneği, Bebek Ruh Sağlığı Derneği, BuluTiyatro, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, Çekirdek Çocuk, Çocuk Akıl Sağlığı ve Rehberliği Derneği (Çare-der), Çocuk Çalışmaları Birimi, Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği, DGD Platformu, Doğu-Güneydoğu Dernekleri, EğitimSen İzmir 2 No’lu Şube, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Felsefeciler Derneği Genel Merkezi, Gündem Çocuk Derneği, Halkların Köprüsü, Halkevleri Eğitim Hakkı Meclisi, Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM), HDP Ankara İl Örgütü, Işık Üniversitesi Psikoloji Bölümü, İnadına Haber, İnsan Hakları Araştırmaları Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi, İstanbul 78 liler girişimi, İzmir Barış Bloku, İzmir KESK Kadın Meclisi, İzmir Müzisyenler Derneği, Kadın Yazarlar Derneği, Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu MYK (KESK), KAOS GL, Orta Doğu Öğretim Elemanları Derneği (ODTÜ), Özgürlüğünden Yoksun Gençlerle Dayanışma Derneği (Oz-Ge Der), Parklar Bizim Ankara, Pratisyen Hekimlik Derneği Diyarbakır Şubesi, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Ankara Şubesi, Sosyal Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği, Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği, TODAP, Travma Çalışmaları Derneği (TÇD), Türk Psikologlar Derneği, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, Türkiye Gençlik Birliği Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği, Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği (UİD-DER), Vicdani Ret Derneği
Kaynak: Zete