Geçtiğimiz yılın Mayıs ayında Cannes Film Festivali’ndeki “Yönetmenlerin 15 Günü” bölümünde gösterilmesi ve festivalden Europa Cinemas Label ödülüyle dönmesiyle ismini duyuran Mustang, beş kız kardeşin özgürlük serüvenini anlatıyor. Deniz Gamze Ergüven‘in imzasını taşıyan film geçtiğimiz günlerde de “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında Fransa’ya Oscar adaylığı getirdi.
Uluslararası festivallerden çokça ödülle dönen bu film, yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olmasıyla da dikkat çekiyor. Filmin diğer bir altı çizilecek yanı da başroldeki beş genç kadının performansı.
Ankara doğumlu olan fakat daha sonra Paris’e taşınan Ergüven, Johannesburg’da tarih okuduktan sonra Fransa’nın saygın sinema okullarından La Fémis’te yönetmenlik eğitimi aldı. Mustang filmiyle “Türkiye’de kadın olabilmenin” zorluklarına değinmeye çalışan yönetmen, bunu yaparken kendi çocukluğundan ve deneyimlerinden aldığı esini kullanmayı ihmal etmiyor.
Yönetmen, filmin temellerini gerçeklere dayandırırken oyunculuklarda, diyaloglarda ve senaryoda yaptığı tercihlerle tam anlamıyla bir gerçeklikten uzak duruyor. Filmin “kadın olma hissini” anlattığını belirtiyor.
Adını Amerika’nın çayırlarındaki yabani atlardan alan Mustang, isminin de çağrıştırdığı gibi bir özgür olmak hikâyesi. Film Karadeniz kıyısında bir kasabada yaşayan beş kız kardeşin (küçükten büyüğe Lale, Nur, Ece, Selma ve Sonay) yaz tatillerinin başladığı gün deniz kenarına gidip, erkeklerle suda deve güreşi yapmasıyla başlıyor. Bu oyunun kasaba halkı için bambaşka bir anlam kazanması (“Erkeklerin enselerine sürtünmüşsünüz!”) babaanneleri ve amcaları tarafından evlerinin bir hapishaneye dönüştürülmesiyle sonuçlanıyor. Bu hapishane sadece psikolojik olarak yaratılmış bir hapishane de değil; filmde çitlerle, tellerle vücut buluyor. Fakat bu beş kardeş için aynı zamanda baskıya karşı direnmenin ve özgürlük çabalarının başlangıcı anlamına geliyor.
Beş genç kadının canlandırdığı farklı karakterler ve farklı duruşları, filmin değindiği pek çok hassas konuda daha geniş bir perspektiften bakmamızı sağlıyor. Erken yaşta evlendirilme, ensest, bekâret, kadınların hayat tarzına yapılan işgaller, sosyal hayatta yer almamaları yönündeki baskılar filmde ele alınan konular arasında yer alıyor. Ailelerin “edepli”, “terbiyeli” kız çocuğu yetiştirme kalıbı filmde yer bulurken bir yandan da Erdoğan ve Arınç atıflarıyla bu konudaki siyasi yönlendirme ve medyanın aracılığı da eleştiriliyor.
Filmde ele alınan konuların ciddiyetine karşın yönetmen bolca ışığa, sıcak renklere ve Karadeniz’in görüntülerine sıklıkla yer veriyor ve hikâyenin ağırlığıyla bir karşıtlık yaratıyor. Yönetmenin yaratmak istediği masalsı anlatım bazı anlarda da karakterlerin kahramanlaştırılmasıyla sonuçlanıyor ve günlük hayatta susmak zorunda bırakılan birçok kadının da boğazında düğümlenenleri çözüyor. Bu yönüyle Türkiye sinemasında fazla rastlamadığımız “cesur kadın” figürü filmi özel kılıyor.
Türkiye’de özellikle muhafazakâr aile yapısını ve Türkiye’yi yanlış tanıttığı iddiasıyla eleştirilen film 88’inci Akademi Ödülleri’nde Yabancı Dilde En İyi Film dalında 28 Şubat’ta yarışacak. Mustang’ın kategorisindeki diğer filmlerse şöyle: Embrace of the Serpant, Son of Saul, Theeb, A War.