İngiltere’nin son yıllarda müzik dünyasına verdiği en büyük hediyelerden biri Michael Kiwanuka. “Love&Hate” albümünü geçtiğimiz aylarda çıkaran ve anında listelerin zirvesine kurulan Kiwanuka, soul müziği dirilten ve bu müziği farklı bir boyuta taşıyan adam olarak tanımlanıyor.
Kiwanuka, Kuzey Londra’da doğmuş. İngiltere’ye yıllar önce yerleşmiş bir Ugandalı ailenin çocuğu olan Kiwanuka’nın ailesi, ülkesinde diktatörlükten kaçıp İngiltere’ye gelen bir aileymiş. Kiwanuka’nın müzikal altyapısı da hem ülkesinin ritimleriyle, hem de gençliğinde dinlemiş olduğu müziklerle şekillenmiş. Kiwanuka’nın etkilendiği isimler arasında Jimi Hendrix, Bob Dylan, Joni Mitchell gibi isimlerin yanı sıra Otis Redding gibi soul müziğin efsane isimleri de varmış. Ve o da, zaman içinde, esas ilgisinin soul müziğe olduğunu görmüş ama dinlediği diğer müzik türlerini de yaptığı müziğe yedirmeyi başarmış.
Michael Kiwanuka kendisini dinleyicisine, ilk albümü “Home Again” eşliğinde tanıtmıştı. Mercury ödüllerine aday olan bu çıkış albümü, belki ödülleri toplayamamıştı; ama birçok insan için hem yılın hem de son on yılın en iyi albümleri arasındaki yerini almıştı. Kiwanuka’nın bir sonraki albümü de merakla bekleniyordu, çünkü beklentileri doğal olarak çok yükseltmişti.
Beyaz dünyada bir siyah olmak
Kiwanuka’nın “Love and Hate” adlı yeni albümü Haziran ayında çıkardı. Yeni albümü, ilk single “Black Man in a White World” ile müjdelendi. İngiliz sanatçı verdiği bir röportajda, bu şarkıyı Londra’da büyürken edindiği deneyimlerden yola çıkarak yazdığını anlatıyor ve şunları da ekliyor: “Black Man In A White World’ün biraz rezonansı olduğunu hissediyorum. Açıkçası şarkıyı geçmişimde olup bitenler üzerinden yazdım; ancak o zamanlar, epey ilginç zamanlardı. Bu nedenle yalnızca bazı insanlar o bağı kurabiliyorlar. Fakat müzik güzel, sanat ve müziğin zamanla bağlanmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Böyle bir amaç gütmemiş olsam da, dışarıya bu şekilde yansımış olması çok güzel.”
Yeni albümün yapım aşamasında, Gnarls Barkley ve Broken Bells’ten tanıdığımız Danger Mouse (Brian Burton), Inflo ve Paul Butler’ın imzaları mevcut. Şunu kesin olarak söyleyebilirim; Kiwanuka, ilk albümün getirdiği baskı ile iyi hesaplaşmış. Kesinlikle bu albümün ağırlığı altında kalmayan, o albümü tekrarlamayan, başka başka kanallar ve yollar da arayan bir ikinci albüm ortaya çıkmış.
Albüm 10 dakikalık, “Cold Little Heart” ile açılıyor. İlk başlarda adeta, “Acaba bir Pink Floyd şarkısı mı başlıyor?” diyorsunuz. Melankolik, derinliği bol, orkestral bir giriş. Arka planda ise bir koro sesi mevcut; bahsi geçmekte olan bu koro, albümde sık sık karşımıza çıkıyor.
İkinci şarkı ise, albümün çıkış şarkısı: “Black Man in a White World”. El çırpmalarının ritmik şekilde eşlik ettiği şarkıda Kiwanuka, “Beyaz bir dünyada varolmaya çalışan bir siyahım.” diyor ve dünyada halen ten rengi nedeniyle ırkçılığa maruz kalanları şarkısında konu ediniyor: “I’m in love, but I’m still sad, I’ve found peace, but I’m not glad, I’m a black man in a white world”. Albümün devamında ise bu kadar ritmik olmayan; daha yavaş tempoda ilerleyen “Falling”, “Love & Hate”, “One More Night” gibi şarkılar var.
Farklı değil ama yine de etkileyici
Kiwanuka, esasında daha önce yapılmamış olan bir şey yapmıyor. Ama onun albümünü çok iyi kılanlardan biri de bu; o, daha önce yapılana farklı boyutlardan yaklaşıyor. Soul müziği, diğer türlerle yakınlaştırıyor. Melodik ezgileri, karanlık bir sound ile birleştiriyor. Klasik soul geleneğini reddetmeden onu bir adım ileri taşıyor. Bunu yaparken içinde bulunduğu siyah kültüre, tarihe de vurgular yapıyor.