Paris dünyanın romantizm başkenti olarak kabul edilebilir, fakat İspanya’nın en âşık halk olduğu ortaya çıktı. Geçtiğimiz yıl İspanyolların Viber’da diğer bölgelere göre daha fazla aşk ve sevgi ile ilgili stickerlar yolladığı ortaya çıktı. Orijinal adı “İnsan dili evrensel bir olumluluk eğilimi ortaya koyuyor” olan diğer bir çalışmada ise, Vermont Üniversitesi’nden Dr. Peter Dodds’ın öncülük ettiği bir araştırma ekibi, çevrim içi kaynakları en çok kullanan 10 dilden alınan ve bağımsız sözcüklerden oluşan bir veri tabanı oluşturdu. Bu Google Books, Twitter, film alt yazıları, televizyon şovları, şarkı sözleri ve New York Times’ın farklı dillerdeki versiyonlarını içeren derlemeleri içeriyordu.
Ekip 10 dilde 24 derlemden alınan 100 bin kelime üzerinde çalıştı. Sarı kutular, satırdaki dilin sütundaki dilden daha pozitif olduğunu gösteriyor. Mavi renk ise tam tersini. İspanyolca en mutlu dil olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu sözcükler grafiğe yerleştirildiğinde, araştırmacılar üzerinde çalışılan her dilin özü itibariyle pozitif olduğunu ve sözcüklerin merkezin sol tarafından çok sağına düştüğünü buldular. Yukarıdan aşağı olarak görselde İspanyolca, İngilizce ve Çince olmak üzere 3 örnek gösteriliyor. Merkez çizgi ortalamayı, sarı pozitif, mavi ise negatif oranını gösteriyor.
Bundan yola çıkarak bilim insanları her dilde en yaygın kullanılan 10 bin kelimenin listesini oluşturdular ve bunların her birini pozitif ya da negatif diye etiketlediler. Örneğin aşk ve kahkaha atmak pozitif kelimelerken, yalan söylemek ve ağlamak gibi kelimeler grafiğin negatif bölgesinde yer aldı.
Çalışma bize “10 dilden 10 bin kelimeye insan ölçümü kullanılması, köken ve kültürde çeşitlilik gösteriyor, biz insanın sosyalliğinin dildeki etkisinin ciddi bir kanıtını sunuyoruz” diyor. ”Doğal insan dili kelimeleri evrensel bir olumluluk eğilimine sahip. Kelimelerin tahmin edilen duygusal içeriği çeviri işlemi altındaki diller arasında tutarlılık gösteriyor. Ve bu olumluluk eğilimi kelime kullanımı sıklığından tamamen bağımsız.”
Bulguları test etmek için ekip analizlerini Herman Melville’in Moby Dick (üstte), Fyodor Dostoyevski’nin Suç ve Ceza (ortada) ve Alexander Dumas’nın Monte Cristo Kontu (altta) kitaplarını da içeren kitaplara uyguladı. Duygusal içeriği haritaladılar ve her birinin iniş-çıkışlarını grafiğe döktüler.
Bu araştırmanın temelleri, Illinois Üniversitesi’nden iki psikoloğun Pollyanna Prensibi denilen, yani insanların evrensel olarak dil kullanımında olumsuzdan ziyade olumlu kelimeleri kullanmaya meyilli olmasını bulduğu 1969 yılına dayanıyor.
John Bohannon sonuçları şu şekilde açıklıyor: ”Veri grafikleri gösteriyor ki Pollyanna Prensibi de aslında dilin bir parçası. Eğer bir eğilim olmasaydı, kelimelerin duygusal değerler medyanı (kırmızı çizgiler) duygusal ölçeğin ortasına düşecekti. Ama onun yerine, test edilen her dildeki derlemde pozitif olan (sarı) bölgeye düştü.”
Bu çalışmadan öğreneceğimiz şey bir şeylerin olumlu taraflarına yönelme eğilimi, bilinçsiz bir şekilde, konuştuğumuz dilde teyit edilmiştir. Ve Bohannon gelecek araştırmalar için ilginç bir nokta ortaya atmıştır. Örneğin; İspanyolca konuşurken Çince’den daha çok mutlu kelimeler kullanılıyorsa, bu farklı bir dil kullanmanın bizi daha mutlu yapabileceği anlamına mı geliyor?
Bulgular Proceedings of the National Academy Sciences Dergisi’nde yayımlandı. Araştırmanın verilerini buradan indirebilirsiniz.
Kaynak: Daily mail, Pnas, Mirror, Science Alert