Şu anki bilim haberlerinde yayınlanan 3 milyar mil uzağımızdaki gezegen fotoğraflarının büyüsüne kapılan çoğu insan kendi gezegeninde ve ayaklarının altındaki toprakta neler olup bittiğini fark etmeden yaşamaktadır.
Kalifornia Eyaleti, 4 yıldır yaşadığı kuraklık nedeniyle tüm ülkeye ve dünyaya gıda tedariğinde oldukça zorlanıyor. Eyaletin tarıma olan bu yüksek konsantrasyonu tarımsal olmayan alanların ise susuz kalmasına neden oluyor. Fakat tüm bunlar, ağzına kadar tıka basa dolu bir mutfağa ve kilere olan ihtiyacımızın gezegenimize yaptığının yarısı bile değil.
İspanya Almeria’da seralardan oluşan bu büyük endüstriyel tarım alanı, ya da bir başka deyişle “plastik denizi”, 18 bin hektardan fazla bir alanı kaplamaktadır.
National Geograhic, 2005’te yayınladığı bir raporda dünyadaki arazilerin yüzde 40’ının tarımda kullanıldığı belirtmişti. Fakat bu 1 milyar insan daha doğmadan önce açıklanan bir istatistik. Dünya nüfusu endişe verici bir oranda arttıkça daha fazla gayrimenkulun tarım alanına dönüştürülmesi gerekiyor. Bu, herkes için daha fazla gıda anlamına gelse de aslında doğanın bunun altında yok edilmesi anlamına da geliyor.
“Plastik denizi”nin tahminen 80 bin işçisi bulunmaktadır.
Telif: Joel Saget/Getty Images
Avrupa’nın meyve ve sebzelerinin büyük bir bölümünün yetiştirildiği İspanya’nın Almeria bölgesindeki plastik seralar tüm ülkeye yayılmakta ve devasa hidroponik tarlalar manzaraların yerini almaktadır.
İspanya Pechena’da “plastik denizi”nin yakınlarında çalışan bir sera işçisi.
Granada’da yaşayan bir profesörün bulguları doğru ise, kullanılan kimyasallardan bazıları kadınlar arasında göğüs kanseri oranlarının artmasına, erkeklerde ise testiküler sorunların artmasına neden oluyor. Fakat yüksek talepten elde edilen para, yerel otoriteleri “kurallara uymayan çiftçileri” sert bir şekilde azarlamaktan alıkoymaya yetiyor.
2012 yılında, dünya nüfusunun 1.18 trilyon kg ya da 7.000 Empire State Binası’nın ağırlığına eş değer bir miktarda çöp ürettiği tahmin ediliyor.
Martínez’in yaşadığı yerde, seralar çoğunlukla su kullanımını düşük tutmak ve suyu eşit olarak dağıtmak için tasarlanmış hidroponik sistemler kullanılarak işletiliyor. Suudi Arabistan’ın kuzeyinde ise suyun az olduğu ve geniş arazilerin tarım alanına dönüştürüldüğü yerlerde, ülkenin buğday endüstrisini ayakta tutmanın anahtarı olan azalan yeraltı suları, ülkeyi daha da umutsuz seçenekler aramaya zorladı.
Suudi Arabistan’da bulunan Hail yakınlarındaki sulu tarım alanları hidroponik sistemler kullanmıyor. Bu da çölün ortasında yüksek oranda su talepleri olduğu anlamına geliyor.
Çok sayıda çiftlik olması nedeniyle ülkenin su için başka yerlere bakması gerekiyor.
Düşük yağış oranı ve yüksek ihracat talebi nedeniyle Kaliforniya’daki çiftlik alanları kurumuş durumda.
Kenya, Avustralya ve Avusturya’dan araştırmacıların 2013 yılında yaptığı bir çalışma, dünyadaki hayvancılık sektörünün her yıl 285 milyon ton et ürettiğini buldu. Bu da kişi başına 36 kg et düştüğü anlamına geliyor. Araştırmalara göre, aslında Amerikalılar dünyanın geri kalanındaki insanlara nazaran oldukça fazla et yiyorlar; yılda ortalama 122 kg et tüketiyoruz.
Kaliforniya’daki kuraklık her zaman yemyeşil olan otlağı kemik gibi kurutmuş.
Fakat burada çarpıcı olan yediğimiz et miktarı değil. Birincisi küresel hayvancılık sektörü, atmosferi etkileyen sera gazlarından biri olan metan gazını çok yüksek miktarda üretiyor. İkincisi ise çiftlik hayvanlarının “yenilmek için” öncelikle beslenmesi gerekiyor. Time’a göre, her yıl 1.3 milyar ton tahıl çiftlik hayvanları tarafından tüketilmektedir. Eğer kendi otlaklarının çimenleri ile beslenemezlerse, bir başka değişle kendi otlakları çöle dönmüş ise, mecburen ithal yemler ile beslenmek zorundalar. Beslenmeleri için gerekli olan tahıl dünyanın çok farklı bölgelerinden geliyor. Çiftlik hayvanlarının favori besininin önde gelen üreticilerinden biri ise Suudi Arabistan.
Balıkların aşırı avlanması yüzünden bazı balık türleri üreyemeden balıkçılar tarafından tutuluyorlar.
Aşırı avlanma nedeniyle okyanuslardaki mavi yüzgeçli orkinoslar tükenmek üzere. Guardian’ın 2013 yılında yayınladığı bir rapora göre, Kuzey Pasifik Okyanusu’ndaki mavi yüzgeçli orkinos sayısı yüzde 96’dan daha fazla bir oranda düştü.
Yakalanan balıkların büyük bir kısmı üremek için çok genç olduğundan, türlerin devamlılığını korumak için gerekli olan yavruların olmayışı balıkların hızla azalmasına neden olmaktadır.
Mavi yüzgeçli orkinoslar doğası gereği yırtıcıdır ve besin zincirinde okyanusun dengede kalmasını sağlarlar; küçük balıkları avlayarak onların aşırı çoğalıp yayılmalarına engel olurlar. Yırtıcı bir hayvanı “yok etmek” çevreye çok da zararlı gibi gelmiyor kulağa. Fakat bir yırtıcı hayvan aşırı avlanma nedeniyle yok olursa bu kelebek etkisi yaratabilir ve okyanusun düzenini bizim bilemeyeceğimiz bir şekilde değiştirebilir.
Neredeyse tüm endüstriyel tesisler fosil yakıtlarla çalışıyor.
İnsanlık etkili gıda üretim yolları konusunda her geçen gün daha da iyiye gidiyor olsa da, ABD’nin enerjisinin yüzde 85’i hâlâ petrol, kömür ve doğal gaza bağımlı. Fakat bu enerji ile kamyon veya traktörlere yakıt sağlanamıyor. Bu enerji kimyasal üretmek için kullanılıyor. ABD Enerji Enformasyon Dairesi, 7 yıl önce bitki yetiştiriciliğinde kullanılan azotlu gübrelerin 352 trilyon BTU doğal gaz üretimine eşdeğer olduğunu tahmin ediyor.
Meyve ve sebzeler çok fazla miktarda üretiliyor ancak üretilenlerin tümü tüketilmiyor.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı istatistiklerine göre, dünyada yılda 222 milyon ton gıda israf edilmektedir. Bu da İspanya’nın seralarından ve Kaliforniya çiftliklerinden gelen gıdaların 1/3’ünün mideye ulaşamadığı anlamına geliyor. National Geographic’e göre ABD’de 4 kişilik tipik bir aile, satın aldığı gıdanın 526 kilosunu yemeden çöpe atıyor ve yılda ortalama 1484 dolar boşa gidiyor.
Güney Koreli bir şirketin yaktığı 600 ton tüketilmemiş et gibi, israf edilen etler diğer ülkelere hastalık taşıyor.
ABD çiftlikleri, ürettikleri hastalıklı etin dünyadaki büyük ithalat pazarlarından çıkarılmasıyla ilgili birkaç sorun yaşadı. Bu sorunlardan en önemlisi de 2012 yılında Güney Koreli büyük bir perakendecinin deli dana hastalığı nedeniyle ABD’den ithal edilen tüm sığır etlerinin satışlarını durdurmasıydı. 2004 yılında da ABD’deki deli dana hastalığı korkusu ülkenin sığır eti ihracatında 4.3 milyar doların üzerinde ciddi bir düşüşe neden olmuştu. Bu sorunu iş işten geçene kadar fark edemeyen tüm dünyadaki ithalatçılar ise bunları imha etmenin yolunu bulmak zorundaydılar, ki bu Güney Kore’deki Incheon’da 600 ton etin yakılması demekti.
İsraf her zaman israf edildiği ülkede kalmaz. Bazen, Haiti’deki bu 800 dönüm çöp sahası gibi devasa çöplükleri boylar.
İster gıdadan ister başka bir şeyden olsun, dünyada ne kadar çöpün üretildiğini bilmek zor. New York metrolarında bir anons, “2014 yılında 1.443 ton çöpün metro raylarından toplandığı” konusunda insanları bilgilendiriliyor. ABD’de her yıl 220 milyon ton atık üretiliyor ve bu atıkların yarısından fazlası çöp sahalarına gidiyor. Dünya nüfusunun 2012 yılında 1.18 trilyon kg çöp ürettiği tahmin ediliyor. Atlantic‘e göre bu, 7.000 tane Empire State Binası ağırlığına eş değer.
Atık yönetiminin çok az veya hiç yapılmadığı yerlerde çöpler hayvanlar tarafından, hayvanlar da insanlar tarafından yeniyor.
Nerede yaşadığınıza bağlı olarak 1.18 trilyon sayısı kulağa çok ya da az gelebilir. 800 dönümlük alandaki çöp yığınının geri dönüştürülmek üzere toplandığı Port-au-Prince’te (Haiti) yaşayan insanlar için bu sayı kulağa normal geliyor. Aynısı elektrikli atık çöplüklerinin olduğu Accra, Gana ya da atık yönetimi programı bulunmayan Manila’nın bazı bölgeleri için de geçerli.
Ancak gezegenimizin iyiliği için tarıma farklı bir şekilde yaklaşmanın yolları mevcut.
Açlığı engellemek ve çevresel açıdan daha az maliyetli yollardan karnımızı doyurmayı öğrenmemiz için farklı sektörler tarafından küresel çaplı adımlar atılmakta. Ancak sadece teknolojiye olan bağımlılığımızı artırmak, üzerinde yaşayan insanlar tarafından tahrip edilen bir gezegeni kurtarmak için yeterli değil. Katkıda bulunmanın zamanı geldi.
Kaynak: Filmsforaction