Fransız edebiyatçı Balzac, bir romanında şu ifadeleri kullanır: “İnsan, göre göre kötülüklere alışır, yapılanları boş verir; önce yapılan kötülükleri onaylamaya başlar, sonunda kendisi de yapar. Hiç durmadan utanç verici ve sonu gelmeyen uzlaşmalarla lekelenen ruh zamanla pörsür, asil düşüncelerin zembereği paslanır, bayağılığın zıvanaları yıpranır ve kendi kendine dönüp durur. Karakterler gevşer, yetenekler yozlaşır.”
Alışmak her zaman için olumlu yönü olan bir şey değildir. Bir insana alışmak iyidir evet, sevdiğin insana, insanlara, canlılara, onlarla arandaki iletişime, sevgiye, saygıya, hoşgörüye, güzelliklere. Bunların getirdiği rutine alışmak. Bu rutin topyekün olumsuz olarak nitelenebilecek bir şey değildir.
Ama alışmak bu kadar masum değildir her zaman. İnsan kötülüğe de alışabilir. Kötülük yapmaya alışabilir. Vicdanının her gün bir mum gibi erimesine alışabilir. Çevresindeki kötülüklere alışabilir. Bu kötülüklere karşı tepki verilmemesine alışabilir. Bu kötülüklerin sıradan bir hal almasına alışabilir. Ucu kendine, kendi muhitine, kendi sevdiklerine dokunmadıkça bu kötülüklere ses çıkarmamaya alışabilir. Herşeyin kendi dışında gelişmesine, politikacıların, şirketlerin, lobilerin elinde oyuncak olmaya alışabilir. Zorbalığa alışabilir. Diktatörlüğe alışabilir. Teröre alışabilir. Şiddete, tacize, tecavüze alışabilir.
Doğanın en bencil canlısı beşeriyet ve insan kızı kötü olan her şeye akıl almaz bir hızda alışabilir. Bu kahrolası yeteneğe sahip tek canlı türüdür.
Esasında toplumunun bazı yönlerini çok iyi bilen ve bunlar üstünden her türlü algı operasyonlarını kuranlar da tabii ki bunca acı ve ölüm arasında “alışın” diyebiliyorlar. Futürsuzca alışın kelimesini kullanabiliyorlar. Bunun karşılığının bu toplumda fazlasıyla olduğunu biliyorlar.
Bazı insanlar bazı amaçlarına ulaşana kadar bunlar olacak diyorlar. Bu amaçlar sizin iyiliğiniz için, o yüzden alışmanızda fayda var, özveri gösterin diyorlar. Kötülüğe alışın diyorlar. Kötülük bir süre daha hakim olsun, yoksa iyiye ulaşamazsınız diyorlar. Oysa iyi dedikleri, sadece kendi iyilikleri, geniş halk kitlelerin iyiliği değil. Sadece onların uygun gördüğü, sınırlarını çizdiği iyilik.
Bu kadar kolay mı peki alışmak gerçekten? Oysa ki;
Alışamayız, alışmayacağız. Şiddetin bu coğrafyaya bu kadar hakim olmasına alışamayız. Her şeyin sadece şiddet yoluyla, silahla, bombayla çözülmesine alışamayız.
Alışamayız, alışmayacağız. Barış kelimesinin artık bir suç unsuru haline gelmesine alışamayız. Barışın tek çözüm olduğu apaçık ortadayken, tek çözüm diyalogken bunu savunurken kendimizi bile sorgular hale gelmeye alışamayız.
Alışamayız, alışmayacağız. Çocukların, yaşlıların, gençlerin ölümlerine alışamayız. Ölülerin Türk, Kürt, Sünni, Alevi, eşçinsel, trans, seks işçisi… olup olmamasına göre, kimliğine, dinine, diline, ırkına göre sınıflandırılmasına alışamayız.
Alışamayız, alışmayacağız. Bir toplum için en güvenilir haber alma mecraları olması gereken medyanın, basının artık sadece bir propaganda malzemesi olmasına, yalan üretme makineleri olmasına alışamayız.
Alışamayız, alışmayacağız. Özgürlük veya demokrasi adına mücadele ettiğini söyleyenlerin kirli ilişkilerine, hakları uğruna diğer insanların yaşam haklarını elinden almasına alışamayız.
Alışamayız, alışmayacağız. İnsanların oluşturduğu devletin, insanın üstünde tutulmasına alışamayız. Devletin insanları sadece birer istatistik gibi görmesine alışamayız.
Alışamayız, alışmayacağız. Batı’nın Doğu’ya sessizliğine; Doğu’nun da batının sessizliğine ve vahşetine, vahşetle karşılık vermesine alışamayız. Dişe diş, kana kan, intikam gibi bir kısır döngüye alışamayız. 80’lerdeki gibi bir bizden bir onlardan gibi bir döngüye alışamayız.
Alışamayız, alışmayacağız. Devletin başındaki zümrenin, kişilerin kendi kişisel hırs ve rövanş alma duyguları yüzünden koca bir ülkeyi ve koca bir coğrafyayı toplum mühendisliklerinin deneme tahtası haline çevirmesine alışamayız.
Alışamayız, alışmayacağız. Vicdansızlığa, alçaklığa alışamayız. Bu kadar kötülüğe, kötülüğün yeni normal haline gelmesine alışamayız.
Alışmak, bunlara alışmak, bir yanıyla ölmek demektir. Yaşarken ölmek demektir. Ölmemek için alışmamak zorundayız.