Tennessee Williams’ın ikinci oyunu Arzu Tramvayı yayınlandıktan sonra büyük bir başarı elde etmiş, birçok kez sahnelenmiş ve yalnızca dört yıl sonra, sahnelenen oyunların da yönetmeni olan Elia Kazan tarafından filme çekilmiştir. Evet bu, bir arzu ve tutku hikâyesidir ancak aynı zamanda Amerikan toplumu içerisindeki “öteki” hakkında fikirler edinmemizi de sağlar.
Oyun okunduğunda ve incelendiğinde oldukça iyi ve gerçekçi yazılmış olduğu görülür. Hayattan bir kesittir adeta. Ben kendim Amerikalı değilim ya da o zamanlarda yaşamadım ancak bu durumda bile oyunun gerçek hayattan olduğunu anlayabiliyorum. Yazarın bu başarısı, elbette oyunun neden bu kadar sevildiğinin hatta hemen dört sene içerisinde filme çekildiğinin bir göstergesidir. Şimdi bile, bir eserin yazıldıktan dört sene sonra filme çekilmesi biraz garip geliyor, bir de o zamanki okuyucuların heyecanını düşünün!
Marlon Brando’nun canlandırdığı Stanley karakteri ile Vivien Leigh’in canlandırdığı Blanche karakteri arasındaki zıtlığın oyunculuklarına bile ne kadar yansıdığını görebiliriz. Leigh oldukça teatral ve şaaşalı bir oyunculuk sergilerken Brando, o zamanlar yeni yeni ortaya çıkan metod oyunculuğunu benimseyerek abartısız, sade ve oldukça gerçekçi bir oyunculuk sergilemiştir. Bu durumu hikâye ile karşılaştırırsak, yönetmenin başarısını fark edebiliriz. Hikâyede Blanche, ilk sevgilisinin ölümünden beri başına gelenleri telafi etmeye çalışmakta bu yüzden de her şeyi abartmakta ve sürekli dramatik bir biçimde hareket etmektedir. Hayatın acı gerçeklerinde kaçınmaya çalışır sürekli ve hatta bunu şu sözleriyle de vurgular: “Gerçekliği istemiyorum. Sihir istiyorum!”
Ancak hayır, gerçek hayatta sihire yer yoktur ve gerçekliği temsil eden kız kardeşinin kocası Stanley de Blanche’e bunu en çarpıcı şekilde kanıtlar. Blanche’in bu insanlar arasında yeri yoktur, o bir “öteki”dir ve hikâyenin sonunda akıl hastanesine gönderilerek cezalandırılır. Williams, zamanın muhafazakâr Amerikan toplumunda ötekinin cezalandırılmasını hikâye içerisinde bir kere daha gözler önüne sermiştir. Blanche’in ilk sevgilisi Alan, bir eşcinseldir ve ondan tiksinen Blanche’in sözlerine dayanamayarak intihar eder, yani içinde ötekileştiği toplum tarafından cezalandırılır.
Zamanın Hollywood’unda hâkim olan tutucu kurallar sonucu oyundaki birkaç öge film yapılırken sansüre uğramıştır. İlk olarak, filmde kullanılan dil oldukça yumuşatılmış bir dildir, tüm küfürler ve benzeri sözler çıkarılmıştır. Bununla ilgili, şu anekdoda ulaştım: “İncelemenin başında, yalnızca birkaç ‘lanet olsun’ ve ‘kahretsin’leri çıkardıklarını söylediler.” (Colby-sawyeredu, 2015) Ama durum hiç de böyle değildi, Hollywood yetkilileri oyundaki tecavüz sahnesinin filmden tamamen çıkarılmasını istemişlerdi. Williams ve Kazan o sahne olmazsa biz de olmayız demeselerdi, bu sahnenin de sansüre uğrayacağına şüphe yok.
Ancak Hollywood’un sonuncu ve en önemli icraatı, oyunda birkaç ek bilgiyle birlikte verilen, Alan’ın eşcinsel olduğunu bilgisini de sansürlemesiydi. Yıl 1950’ydi ve henüz 60’ların sivil hareketlerine ve ünlü cinsel devrime daha bir on sene vardı. Hollywood, eşcinselliğin imasının bile geçmemesini istiyordu, ve sonuçta sahne çıkarıldı. Böylece bir kere daha toplumdaki “öteki” yok sayılmış, cezalandırılmış oldu. Kendisi de eşcinsel olan Williams’ın Alan karakterini, zamanın toplumunda eşcinsellerin nasıl baskıya maruz kaldığını anlatmak için yazdığını düşünüyorum. Hatta Williams, hikâyenin sonunda Alan’ın ölümünden sorumlu olan Blanche’i akıl hastanesine yollayarak cezalandırmış, bir nevi toplumdaki eşcinsel düşmanlığına karşı duruş sergilemiştir. Ancak ne yazık ki Hollywood tarafından uygulanan bu sansürle eserin önemli misyonlarından biri tamamen yok edildi ve film sıradan bir hikâye anlatmaktan öteye geçemedi.
Arzu Tramvayı, yalnızca arzu ve tutku dolu bir hikâye değil ancak derinde bir yerlerde toplumda baskı gören, ezilen insanların karşılaştığı sorunları da anlatmayı amaç edinmiş bir eser. Film bunu yerine getiremiyor ne yazık ki, ancak Amerika’da eşcinsel evliliklerin yasal hâle getirildiğini ve o zamandan bu zamana pek çok şeyin değiştiğini de vurgulamak gerekir. Belki de bir gün, herhangi bir sansüre uğramadan yeni bir Arzu Tramvayı filmi çekilir, kim bilir?
Kaynak: Colby-Sawyer Edu