Ana SayfaKültür & SanatAudra Auclair'den Manardana Greta'ya: Ressam Emilia Yaman ile röportaj

Audra Auclair’den Manardana Greta’ya: Ressam Emilia Yaman ile röportaj

-

“Küçük bir çocukken annem bana şöyle demişti; eğer asker olursan general olacaksın, rahip olursan papalığa yükseleceksin. Ama ben ressam oldum ve Picasso olarak kaldım” Picasso’nun bu sözü ilk duyduğum günden beri aklımdadır. Annesinin dediklerinin aksine ne general oldu ne de papa. Picasso tarihimize 20. yüzyıl sanatının en bilinen isimlerinden biri olarak adını yazdırdı. Horatius da “Resim sözleri olmayan bir şiirdir” derken resmi, şiiri ve aslında sanatı övmekteydi.

Sanatın hangi dalı olursa olsun mutlak saygı uyandırmalı insanda. Ben de Emilia adında ülkemizde yaşayan yarı Finli yarı Türk bir ressam ile tanışma şerefine eriştim. Siz Gaia okuyucularına ise Emilia’yı takdim etmekten dolayı gurur duyarım.

***

Merhaba Sevgili Emilia, okurlarımızın sizi daha iyi tanıyabilmesi için bize kendinizden bahsedebilir misiniz lütfen?

Merhaba. Tabii memnuniyetle. Bir Fin ve Türkün, bir yaz günü başlayan aşklarının ilk meyvesiyim. İki de kardeşim var.

Sokaklarını eski bir uygarlığın kalıntılarının süslediği antik liman kenti Side’de, sevgi dolu insanların sıcak gülümsemeleri arasında koşarak büyüdüm.

İlk ve ortaokulu Side’de, liseyi de Manavgat’ta okudum. Balıkesir Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Yüksek Okulunda Konaklama İşletmeciliği’ni bir okul yılı sonunda bıraktım.

Şu an Akdeniz Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde 3. Sınıf öğrencisiyim.

Her insanın mutlaka bir başlangıcı vardır. Sizin resme olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı peki?

Elim kalem tuttuğundan beri resim çiziyorum ve kendimi bildim bileli resim çizmek hayatımın bir parçası olmuştur. Gerek sıkıldığımda zamanımı geçirmek için olsun, gerek yalnız kalmak istediğimde kaçış kapısı. Kısaca kendimi özgürce ifade edebildiğim oyun alanımdı.

Dört yıl öncesine kadar okuldaki resim dersleri dışında, güzel sanatlar okumadım, resim üzerine herhangi bir ders almadım. Akdeniz Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yetenek sınavlarına hazırlanmak için belediyenin resim kursuna katıldım.

Kendimi ilk kez burada şanslı hissetmeye başladım, bir daha asla o atölyede bana eğitim veren öğretmen kadar ilgili ve öğretmeye hevesli bir öğretmen bulabileceğimi düşünmüyorum ve şu an geldiğim noktayı onun sözlerine borçluyum. Bana “anatomi çalış, renklerle oynuyorum ben diyenlerden olma” dediği günden beri çizgilerimi geliştirmeye odaklıyım. 15 hafta kadar beraber çalıştık. Gecem gündüzüm resim çizmek olmuştu, arkadaşlarımla dışarı kahve içmeye çıkıyorsak da o defter yanımızdan ayrılmaz kalem elimizden düşmezdi. Yeter artık çizmek istemiyorum dediğim bir an hatırlamıyorum.

Bu derslere kadar insan çizmekten haz etmezdim, küçük karalamalar, şirin hayvanlar, çiçek böcek çizmesi daha tatlı gelirdi. İnsan anatomisinin eğlencesiyle tanışınca ilgi alanım ve doğal olarak kendimi ifade ediş, fikirlerimi kâğıda aktarış şeklim değişti.

Tabi okuduğum bölümden de anlaşıldığı gibi, yetenek sınavında başarısız oldum. Bundan dolayı da hocamın karşısına çıkmaya yüzüm olmadı. Hevesim de bir ince kırıldı ama resim çizmeyi hiçbir zaman bırakmadım. Cesaretimi toparlayıp yeni bir yol bulana kadar kendimi rahat hissettiğim bir başka alan olan yabancı dillere yöneldim ve bunu resimle birleştirebilmenin bir yol aramaya başladım.

Resim çizmek sizin için ne ifade ediyor? Temel bir hayat ihtiyacı diyebilir miyiz?

Nefes almakla neredeyse aynı, farkında olmadan otomatik olarak çizmeye devam ediyorum diyebilirim.

Resim çizmek beni ben yapan, yokluğunda ben kimim diye sordurtan şeylerden biri. Kelimelerle ulaşamadığım insanlarla iletişim aracım, kendimi ifade ediş biçimim.

Çalışmalarınız neler peki?

Genel olarak çalışma diye adlandırabileceğim ne var dersek;

Ara ara gelen portre istekleri. Pek sevdiğimi söyleyemem. Portrede kendimi ifade edebileceğim esnekliği göremiyorum ve kendi duygularımı işleyemediğim resimleri benim çalışmam olarak adlandıramıyorum.

Üniversitemin ilk yılında güzel sanatlara ilgili olan bir öğretmenimizin isteği ve desteği ile fakülte içerisinde küçük bir resim atölyesi kurduk, tabi uygulamalı dersler veren bir fakülte olmadığı için dönem sonunda atölyeye son verilmesi uygun görüldü.

İkinci yılımda, edebiyata, yabancı dillere ve sanata yönelik bir öğrenci topluluğu kurduk(Edebiyat ve Dil-Kültür Topluluğu). 3 farklı dilde yabancı dil dersleri verdik, ses ve edebiyatı tekrar seyirci ile bir araya getirmek için Edebiyat Kapışmasını (Poetry Slam) ilk kez Türkçe yaptık, kendini gizleyen çizerleri de hala arıyoruz.

Biraz da esinlendiklerinizden bahsedebilir misiniz?

Hisler… İnsanların, doğa olaylarının, kokuların hissettirdiği her şey. Bende güçlü duygular oluşmasına neden olan her şey resim çizme isteğimi besliyor. Audra Auclair’in renkleri ve kızları, Manardana Greta’nın ilahi çizgileri, kendimi daha fazla geliştirmek istememe neden oluyor.

İnsan açgözlü bir varlık, sürekli daha fazlasını ister ve her alanda gelişmek için bu duygunun gerekli olduğuna inanıyorum. Özellikle de görsel sanatlarda, çünkü düzenli çalışmadıkça gelişemeyiz.

Sanatı ve sanatçıyı nasıl tanımlarsınız?

Sanatın kelime anlamı ne kadar insanın hislerini katarak yarattığı eser olsa da, bir sanatçının gözünden dünyanın tamamı sanat olarak görünüyordur. Gün batımının renkleri, denizdeki dalga, kuş sesleri, hepsi doğada meydana gelen eşsiz sanat eserleri.

Ben de sanatı deniz sanatçıyı da çılgın bir denizci olarak görüyorum. Bir kere rüzgarı yakaladığında, arkasına bakmadan bütün okyanusu keşfetmeye hazır bir denizci diyelim.

İleride resimle ilgili gelmek istediğiniz nokta neresidir?

Lisans programımı tamamladıktan sonra, yüksek lisansımı Çocuk Edebiyatı üzerine yapmak istiyorum ki hayalini kurduğum resimli çocuk kitabı yazar-çizerliğini içim rahat bir şekilde yapabileyim. Günümüzde toplumun şu anki hali için çok şikâyet ediyoruz, öyle konuşup halimize sitem etmek yerine istediğim dünyayı görebilmek için bir adım atmak istiyorum. Değişim temelden başlar, işte bu yüzden çocuk edebiyatı.

Çoğu sanat dalında olduğu gibi ressamlar için de motivasyon önemli bir nokta. Çalışırken sizi motive eden şeyler nelerdir?

Belli bir hedefim var ve buna ulaşmak için çalışıyorum ama beni özellikle motive eden bir şey var mı cevap vermesi zor.

Etrafımdaki insanların tepkileri beni mutlu etse de bu tepkilerin yokluğunda hala resim çizmeye devam ederdim düşüncesi zihnimde dolaşmaya devam edeceği için buna motivasyon denir mi bilmiyorum.

Belki “daha fazlası olabilir mi?” sorusunu “artık daha fazlası olur mu diye sormak istemiyorum, çünkü olduğunu görüyorum” cümlesine çevirmek sayılabilir.

Bazı zamanlarda ilhamla ilgili zorlanmalar yaşandığını birçok sanatçıdan duymuştuk. Sizin de bu tür zorlanmalar yaşadığınız oluyor mu?

İlham öyle durduk yere gelmez zaten, zihninizi beslemeniz gerek. Sevdiğiniz, mutlu veya huzurlu hissettiğiniz, sizi heyecanlandıran her şey ilham dediğimiz kavramı besler. Zorlandığımız an da gelen ilhamı, yani fikirleri o kâğıda aktarmak ve üzerinde çalıştığın parça seni zorluyorsa doğru yoldasındır, çünkü kolay olan hiçbir şey seni geliştirmez. Çok mu zorlandım? Arkama yaslanır, derin bir nefes alır, biraz düşünüp sakinleştikten sonra da devam ederim.

Ama bazı zamanlarda da insanların dinlenmesi gerek. Resim hem zihnen hem de bedenen yoran bir alan, düşünün saatlerce aynı yerdesiniz ve aklınız sürekli aktif, vücudunuzun haliyle dinlenmeye ihtiyacı olacaktır.

Bulunduğunuz yerden baktığınızda ülkemizde resmin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Sosyal medyanın bugün ulaştığı nokta sayesinde yalnızca resmin değil bütün sanat alanlarının geleceği bir yıldız kadar parlak görünüyor. Karşılaşılacak engelleri aşmaya hevesli, kendilerini geliştirmeyi hedef edinmiş birçok sanatçı ve bu sanatçıları desteklemeye istekli sanatseverler var.

Resimlerin insan üzerindeki etkisi sizce nasıldır?

Görmeyi bilmeyen insanların gözüne resim renkli ve güzel bir duvar süsü olarak görünür. Bakmayı bilen ve gören insanın ruhuna dokunur. Sanatçının işlediği duyguları, izleyen kişi de hisseder.

Son olarak hayata dair temel felsefeniz nedir?

Mutluluk da mutsuzluk da birer seçimdir, ayağın takılıp düştüğünde yattığın yerde kalıp ağlamak, takıldığın taşı suçlamak da umursamadan kalkıp devam etmek de öyle.

Sizi tanımak oldukça keyifliydi. Gaia Dergi adına teşekkür ederim vakit ayırdığınız için Sevgili Emilia.

Rica ederim ne demek asıl ben teşekkür ederim, tüm Gaia Dergi okuyucularına da sevgilerimi sunarım.

(Emilia’nın çizimlerini ; https://www.instagram.com/nekoseptic/ hesabından takip edebilirsiniz. )

SON YAZILAR

İşçi Filmleri Festivali başlıyor

18. İşçi Filmleri Festivali, 14-19 Ekim tarihleri arasında Ankara’da sinemaseverlerle buluşacak. 14 Ekim günü saat 18.30’da Kavaklıdere Sineması’nda oyuncu Gözde Duru’nun sunuculuğunu yapacağı açılışta Sputnik’te...

Kuru Otlar Üstüne: Antagonist olarak dişil enerji

Nuri Bilge Ceylan’ın 2023 Cannes Film Festivali’nde prömiyer yapan son filmi Kuru Otlar Üstüne, yönetmenin sinematografisinde takip ettiğimiz “aydının taşra sıkıntısı” olarak da tanımlanabilecek halini...

Sanat: Kolektif tembelliğin günah keçisi

Sanat, insanın varoluşunu ortaya koymasının en yalın ama çözümü ve anlaşılması en zor çabasıdır belki de. Buna rağmen sanatı ısrarla belirli bir çerçeve içerisine sıkıştırmanın...

Evvel Temmuz KSF gönüllüleri: Bu festival halkın festivalidir!

Evvel Temmuz Kültür Sanat Festivali 23 Temmuz'da Serinyol ayağınının da tamamlanmasıyla sona erdi. Halkın festivali Evvel Temmuz için gönüllülerinin hazırladığı basın bültenini ilginize sunuyoruz. 7 Temmuz’da...
Arda Keskinkılıç
Arda Keskinkılıçhttps://www.idefix.com/yazar/Arda%20Keskink%C4%B1l%C4%B1%C3%A7
Arda Keskinkılıç 1986 İzmit doğumlu. Sakarya Üniversitesi Turizm ve İstanbul Gedik Üniversitesi Adli Psikoloji mezunu. Yazın alanında ilk olarak Sarkaç Dergisi’nde yazarlık yapmaya başladı. İki sene kadar bu derginin her sayısında yer aldı. Ardından değerlediği şiirleri “Modern Zamanlarda Mecnun” şiir kitabında topladı. Daha sonra düzyazıya geçti. Radikal Blog, Egoistokur, Kafkaokur gibi internet sayfalarında hem yazılarını yayınladı hem de kitap eleştileri yazdı. Tasavvuf alanında köşe yazarlığı yaptı. Ardından tasavvuf romanı olan Sahaflar Tekkesi’ni yazdı. Centre of Excellence Mythology eğitimi alarak mitoloji alanında uzmanlaştı. Üçüncü kitabı olan Odin’in Sonsuz Rüyası’nı e-kitap olarak yayınladı. Sonrasında psikolojik bir hikâye olan Fevri Efendi ve Garip Huyları adlı e-kitabını yayınladı. Gestumblindi, yazarın beşinci kitabıdır.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol