28 Ağustos 1749, Frankfurt. Dünya tarihine damgasını vuracak olan Johann Wolfgang von Goethe, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Onun dünyaya geldiği yıllar, Alman edebiyatının ve Alman felsefesinin temellerinin atıldığı yıllardı. Sonraki yüzyıla damgasını vuracak olan Alman edebiyatı ve felsefesi, Goethe’ye bu anlamda çok şey borçludur. Çünkü onun bıraktığı izler, silinebilir cinsten değildir. Bir şair, bir oyun yazarı, bir ressam ve bir siyasi olarak Goethe’nin Alman tarihi için olduğu kadar dünya tarihi için de önemi tartışılmazdır. Bilhassa edebiyat tarihi içerisinde yapılacak baştan sona bir okumada, Goethe vazgeçilmez bir uğrak noktasıdır. Ona uğramayan bir edebiyat tarihçisinin, çok şeyi gözden kaçırdığı aşikârdır.
Küçük yaşlardan itibaren ilerlemeci bir düşünce ile eğitilen Goethe, erken döneminde Fransızca, Latince ve Eski Yunanca gibi diller öğrenerek linguistik çalışmalarının temelini atmıştır. Babasının da zoruyla hukuk eğitimine başlamış ve biraz gecikmeli de olsa bu eğitimini tamamlamıştır. Ama şunu eklemek gerekir ki Goethe çocukluğundan itibaren ayrıksı bir kişidir. Babasının ve çevresinin genel görgü kurallarına uymakta oldukça zorlanmıştır. O, daha özgür olabileceği alana, edebiyata, şiire ve sanata yönelmek için her zaman can atmıştır. Bu arzu o kadar derindir ki, bu derin arzu, onu dünya tarihinde önemli bir uğrak noktası yapacak olan da bu derin arzudur.
Almanya’nın siyasi olarak karışık olduğu dönemlerde Goethe, üretimine devam etti. Hatta bu döneminin en üretken dönemlerinden birisi olduğunu da söylemek gerekir. İnsanlık hafızası için kalıcı olacak birçok eser veren Goethe’nin Faust’u elbette çok ayrı bir yerde tutulur. Günümüzde dâhi akademik birçok incelemeye tâbi tutulan kitap, edebi yönüyle olduğu kadar felsefi yönüyle de vazgeçilmez bir yapıttır. Ama Goethe’nin üretimini Faust ile sınırlı kılmak da âdil olmayacaktır. Genç Werther’in Acıları, Gürgen Kralı, Yurttaş General gibi drama, roman ve şiir türlerinde oldukça önemli birçok eser vermiştir Goethe.
Bakın, akşam güneşinin sıcağıyla evrim
Yeşiller içindeki kulübeleri nasıl parlatıyor!
O giderek çekilirken, Gün kurtuluyor,
Bize inip kaybolurken bile hayat veriyor.
Ah! Bir kanat yerden beni kaldırmıyor,
Ki ardından, hep peşinden yetişeyim!
Seziyorum sonsuz Akşam ışığında,
Issız alemi ayaklarımın altında,
Tutuşmuş tüm tepeler, yatışmış her dere,
Gümüş Çınar altın ırmaklara akıyor habire.
Yok, durduramadı ulvi bahtı engeliyle
Azgın Dağ tüm uçurum ve geçitleriyle;
Çoktan Deniz ısınmış koylarıyla birlikte
Aniden açıldı hayretle bakışların önünde.
Tanrıça artık tamamen batmaya yeltendi;
Yalnız, körpe sürgün birden irkildi,
Acele koştum, ezeli nurundan içmeye,
Önümde Gün silkindi, arkamda Gece,
Alem üzerimde altımda dalgalar.
Güzel bir rüya derken, o esnada o sıvıştı gizlice!
Aman, ruhun kanatlarına kolayca
Beden kanatı yoldaş olamayacak galiba.
Tabi herkese doğuştan verilir bu his,
Duygularıyla yukarı ve ileri dalınası,
Gökyüzünde, mavi semada kaybolmuş,
Şakıyan türküsünü Çayırkuşu gibi ötesi,
Dik çamların tepelerinin üzerinde
Kartal hayli açılmış hürce süzülürken
Ve hasretle tarlaların, göllerin üstünde
Turna vatanına ulaşmaya can atarken.
Faust: 1790 (Çev: Musa Aksoy)
22 Mart 1832, Weimar. Dünya edebiyat tarihine damgasını vuran adam Goethe, muhtemel bir kalp kriziyle yaşama veda etmiştir. Rivâyet edilir ki son sözleri “Bana biraz ışık verin” olmuştur. Hayatı boyunca yeryüzüne ve insanlığa bu denli fazla ışık veren bir yazarın, bu talebi hiç de göz ardı edilebilir değildir. Goethe, son ânında istediği o ışığı bulamamış olsa da, biz, yüzyıllar ötesinden, ona “Merhaba” diyerek, elimizde avucumuzda ne kadar ışık varsa, ona gönderebiliriz.
Merhaba Goethe.