İsmini söylemek zor da olsa spirulina, mavi yeşil algler şubesine ait bir canlı türüdür. Eski Aztek mutfağında kullanılmaya başladıktan sonra, eşsiz vitamin ve protein miktarı sebebiyle, dünyaya yayılmaya başlamıştır. Derler ki, Uzak Doğu’da sadece spirulina tozu ve su ile hayatta kalan Budist rahipler varmış. Yine de biz, istisna budist rahiplerini bir kenara bırakalım da spirulinanın bizlere neler verebileceğine bir göz atalım.
Belki sağda solda rastlamışsınızdır bu canlıya; ama ne olduğunu bilmiyorsunuzdur. Hap haline getirilmiş tozu besin takviyesi olarak satılıyor. Özellikle hayvansal proteinden kaçınanlar için spirulina çok güzel bir protein kaynağı. Kurutulmuş halinin yüzde 60’ı proteinden oluşuyor. İçerisinde bütün temel amino asitler var. Fasulye ve diğer baklagillere oranla protein oranı daha yüksek.
Ayrıca içerisinde demir, sodyum, potasyum, magnezyum ve kalsiyuma ek olarak birkaç önemli minerali daha barındırıyor. Yalnız B12’ye dikkat etmemiz gerekiyor, spirulinanın içeriğindeki B12 insan vücudu tarafından kullanılamayan bazı çeşitlerde olmasına ek olarak, normal B12’nin bağlanması gereken yere bağlanıp, var olan B12’yi de kullanamamıza sebep olabilir. Kanıtlanmamış bir etki olsa da bu süper besini tüketirken B12 değerlerinizi sürekli takip etmeye özen gösterin. Onun dışında dünyanın en zengin vitamin kaynaklarından biridir, bu sebeple spirulinanın uzayda ve diğer gezegenlerde kurulması düşünülen olası kolonilerde yetiştirilmesi de düşünülüyor.
Pek çok insan spirulinayı çeşitli metabolik rahatsızlıklarını ve kalp damar hastalıklarını düzenlemek, kilo vermek ve şeker hastalığıyla, yüksek kolesterolle savaşmak için tüketiyor. 2008 yılında yapılan bir araştırma ile spirulinanın kolesterol düşürmekteki etkisi gözlenmiş. 60 ile 87 yaşları arasındaki 78 bireye 16 hafta boyunca, yarısına sahte ilaç, yarısına spirulina tozu verilmek suretiyle deney uygulanmış. Deneyin sonunda spirulina alan bireylerin kolesterollerinde belirgin bir düşüş gözlemlenmiş.
Ayrıca spirulinanın kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin üretimini teşvik ettiği de gözlemlenmiş. Bu da onu kansızlığa karşı etkili bir besin kılıyor.
İçerisinde bulunan alfalinoleik asit, vücudun savunmasında etkili olduğu için bağışıklık sistemimizi geliştiriyormuş. Virüslerin vücudumuza girmesini büyük ölçüde engelliyor anlayacağınız.
Mukoprotin içeren bu yosun, kolay sindirilip, gastrit, ülser ve mide rahatsızlıklarında destekleyici rol oynuyormuş. Kilo vermekte işe yaradığını söyleyen kaynaklar da var; ama hormonal sebeplerle verilemeyen fazla kilolarda etkili olmayabilir.
Okumak isteyenler için spirulinanın içeriğiyle ilgili Türkçe bir makale buldum; işte burada. Burada yazdığına göre bu güne kadar yememekle kendimize yazık etmişiz.
Peki bu yosun bu kadar yararlıysa hep bunu yiyelim, avuç avuç yutalım mı? Tabi ki öyle bir şey yapmayalım. Araştırdığım kadarıyla günde en fazla 10 gram alınması gerekiyormuş. Hap şeklinde alındığında da 4 ile 6 hap arasına denk geliyor; ama biz yine de daha az alalım. Kilonuza ve metabolizmanıza bağlı olarak bahsedilen en yüksek doz bile size fazla gelebilir. Her şey gibi bunun da fazlası zararlı. Bazı insanlarda alerjiye sebep olduğu da gözlemlenmiş, böyle bir durumda mutlaka doktora gidin.
Bütün bunları okuduğumda kendi kendime dedim ki, “Neden ben de kendi spirulinalarımı yetiştirmeyeyim?“. Şimdilerde internetten araştırıyorum. Daha önceden yetiştirmiş olanlar Facebook sayfamızdan bizlerle deneyimlerini ve hatta görüntülü anlatımlarını paylaşabilirler. Çok yakında bu harika algleri daha sık duyarsanız şaşırmayın. Biraz yenilikçi olmakta fayda var, herkes menekşe yetiştirecek değil ya! En kısa zamanda nasıl spirulina akvaryumu kurabileceğimizle ilgili bir yazımla tekrar karşınızda olacağım. Kendinize iyi bakın.
Kaynak: Live Science, Akuademi