Amerika’nın Florida eyaletinin Orlando şehrinde eşcinsellerin gittiği bir bara yapılan saldırı sonucunda 50 kişi ölür, 53 kişi yaralanır. Eylemi, bir grup öfkeli genç olan, IŞİD üstlenir.
Eşcinsellere yönelik tarihi düşmanlığın belki de en büyük katliamı olarak nitelendirilen bu olay üzerine çok şey söylendi, çok şey yazıldı. Ölen kişilerin acısını yüreğinde hissedenler de oldu, “sapkın” olduklarını düşünüp ölümlerine sevinenler de.
Bu katliam yüreklerden hiç silinmeyecek, ancak söz konusu acının derinlerinde çok daha acı bir gerçek boy gösteriyor: LGBTİ bireylerine yönelik düşmanlık sadece Orlando’da değil, Türkiye’de de hakimiyet kurmak istiyor. Belki bu ülkede katliam olmadı, ancak hemen her gün ölüm tehdidi alan eşcinsel arkadaşlarımız var:
5 Haziran 2016… Denizli…
Denizli’de yapılacak Onur Yürüyüşü öncesi de buradaki eşcinseller ölüm tehdidi alıyor ve polis saldırganları uzaklaştırmak yerine eşcinsellerin yürüyüşüne engel oluyor.
19 Haziran 2016… İstanbul…
Trans Onur Yürüyüşü polis engeline takılıyor, Taksim ve çevresi ablukaya alınıyor. Yürümek isteyen gruplara boyalı mermi ve biber gazıyla müdahale ediliyor.
Yine bu yılki Anti Homofobi Günü için eşcinseller, yapılacak etkinliğin toplumsal bir faydası olmadığı gerekçesiyle stant açamadılar.
Eşcinsellere yönelik düşmanlığın son bulması için mücadele etmek toplumsal bir fayda olarak görülmüyor.
Keza Müslüman Anadolu Gençliği adındaki bir grup, eşcinselleri kendilerince “onursuz sapık” ilan edip Taksim’deki yürüyüşlerine engel olacağını açıkça beyan edebiliyor. Yine Alperen Ocakları “Onur Yürüşü’nü yaptırmayacağız” gibi boş nefret söylemlerinde bulunabiliyor. Valilik yürüyüşlere yasak koyuyor ve 25 Haziran tarihiyle zabıtalar İstiklal Caddesi’nden bayrakları indirebiliyor.
Tüm bunlar Orlando’daki katliam gibi yıkıcı bir düşmanlığın izleridir.
Eşcinselleri yok saymaya çalışmak da bir katliamdır, kıyımdır.
Söz konusu nefret gruplarının bu cesareti nereden aldıkları da sorgulanmalıdır.
Ve devlet…
Neden hala eşcinselliğin de doğal bir yönelim olduğunu halka anlatmıyor?
Neden eşcinsellerin “sapkın” olarak nitelendirilmesine sessiz kalıyor?
Neden eşcinsellere yapılan saldırıları nefret suçu kapsamında değerlendirmiyor?
Oysa eşcinsellik, tıpkı hakim eğilim olan heteroseksüellik gibi cinsel bir yönelimdir. Üstelik eşcinsellik, heteroseksüeller gibi salt kendinin doğal olduğunu, salt kendinin yaşanılabilir olduğunu da vurgulamaz. O halde, önlem alınması gerekenin eşcinsellik olmadığı açıktır; mücadele konusu homofobların düşmanlığı olmalıdır.
Yaşadığımız coğrafyada yaşanmasını ümit ettiğimiz toplumsal aydınlanmanın ironik olmadığını, yine katliamın yaşandığı Amerika özelinde görebiliyoruz.
Bundan 30-40 yıl önce bu saldırı olsaydı, failler belki de ödüllendirilirdi. Ancak bugün Başkan Obama “Bizim geylerimiz” diye sahip çıkabiliyor. Üstelik, üniversite öğrencisi Mathew Shepard‘ın sadece gey olduğu gerekçesiyle öldürülmesine seyirci kalan Amerika’da bugün tepki başkan düzeyinde gelebiliyor.
Türkiye’de de, LGBTİ bireylerine yönelik tarihi düşmanlık son bulabilir, gökkuşağının soldurması yerine onun özgürce süzülmesine zemin hazırlanabilir.
Tüm cadde ve sokakların aşk kokması ve tabii ki Aşk’ın her zaman kazanması dileğiyle…