Yoğun bir mecburiyet hissinin bileklerimi sıkması dolayısı ile, müsaadenizle kısa ve sıkıcı bir dil ile, halihazırda birçoğumuzun bildiği birkaç bilgiyi yineleyeceğim. Ardından, tüm bunlardan bağımsız bir şekilde, uzun süredir bu kentte yaşayan genç bir birey olarak, mümkünse akranlarımın da gözünden görmeye çabalayarak, modern zamanların Çanakkale’sinden bahsedeceğim.
El oğlunun “klasik edebiyat” olarak adlandırdığı, dünya genelinde ve tüm dillerde de “Yunan Mitolojisi” başlığıyla, döneminin, bugün hala isimlerini konuştuğumuz edebiyat figürlerine ait imzaları taşıyan, dünyanın en eski metinlerinde bahsi epeyce geçer Çanakkale ve yakın coğrafyasının.
Özellikle, antik çağda yaşamış İyonyalı Homeros’un derlemiş olarak kabul edildiği, bilhassa İngiliz Dili ve Edebiyatında edebi akımlar başlatan veya içerisinde önemli roller alan Tennyson, Keats, Byron, Shelley gibi şairlere ilham kaynağı olan “İlyada” ve “Odysseia” destanlarında, karakterlerin baş sahnelerinden biri olmuştur şehir. Bir Hollywood ürünü olan ve başrolünde Brad Pitt’in oyunculuğunu sergilediği “Truva” filmi de bilindiği üzere İlyada destanındaki Truva Savaşı üzerinedir. Truva atı hamlesi efsanesinin kurgudaki ana odak olduğu sinema projesinde kullanılan ahşap at, bugün hala Çanakkale’nin merkezinde, kordon boyunda sergilenmektedir.
Bahsettiğim yaygın bilgilere ek olarak, Çanakkale ve boğazı (Dardanel) ulusal tarihimizin de önemli bir parçasıdır. 1915’teki Çanakkale Destanı ve Gelibolu yarımadası, şehrin klasik edebiyata ve destanlarına da konu olan yakın coğrafyası (Truva, Assos, Larissa, Polymedion) gibi daha birçok antik kent ve tarihi yapıları ile milletimiz tarafından ve uluslararası kültürlere meraklı yabancı bireyler-toplumlar tarafından fazlasıyla tanınmaktadır.
Çanakkale hakkındaki çok bilinen detayları sıkıcı bir dil ile anlattığım bölümü es geçmek isteyenler, okumaya bu cümlenin ardından başlayarak daha sıkıcı ama az bilinen şeyler anlattığım bölüme geçebilirler.
2016 yılında gerçekleştirilen son güncel nüfus sayımına göre, Çanakkale’nin nüfusu 519.793’tür. Son yıllarda ülke genelinde bir nüfus artışı söz konusu olduğu için, kent nüfusunda da düşük oranla bile olsa istikrarlı bir artış görülmektedir. Velhasıl, şehrin nüfusunun yoğunluğu değişken, dinamik bir kolektiften oluşuyor. Yani, boğaz manzaralı güzel bir üniversitemiz olan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi öğrencileri, rakamsal olarak statik diyebileceğimiz bir istikrara sahip olsa da, şehirde genellikle en az iki yıl, en fazla on yıl arası zaman geçiren dinamik bir topluluk.
Bununla birlikte, şehrin bir diğer dinamik nüfusu tahmin edildiği gibi askerlerden oluşuyor. Kentin merkezinde, bu dinamik topluluklara hizmet veren özel kurum ve kuruluşların (esnaf vb.) işletmecileri ve çalışanlarının büyük bir çoğunluğu için statik bir topluluk diyebiliriz. Hizmetlerini, kentin öğrencilerine ve askerlerine sunarak hem bireysel geçimine, hem de kent ekonomisine katkıda bulunan ve kent merkezinde hayatını sürdüren yegane yerli nüfusun temel taşları onlar. Elbette ki, 50.000’e yakın üniversite öğrencisinin yaşadığı şehirde, yüzlerce de akademik personel ikamet ediyor. Yerel kurum ve kuruluşların iletişime geçtiği, statik nüfusun ve kent ekonomisinin bir parçası da profesörler, doçentler, doktorlar, eğitim görevlileri, okutmanlar. Kültür turizminde de önemli bir lokasyon olan kentin yaz mevsiminde nüfusu bir hayli artıyor. Ekonomi de askerler, öğrenciler-akademisyenler ve turistler üçgeninde hareketlilik gösteriyor.
Bahsi geçen tüketici üçgeni, gruplandırılmalarından da anlaşılacağı üzere dinamik kolektifler, yani şehirde geçici bir süre için bulunuyorlar. Bu sebeple, Çanakkale, nüfus yoğunlu ve arz-talep oranını büyütemediği için, fiziki bir genişleme gerçekleştiremiyor. Öte yandan, bu küçücük şehir, sosyal ve kültürel olarak, kente yabancı kimselerin düşünebileceğinin aksine son derece gelişmiş durumda. Fakat, sosyokültürel genişliğinin de sınırında olduğu hissiyatı rahatlıkla benimsenebilir, zira çoğalmayan nüfus ve arz-talep oranı, fiziki-maddi büyümenin yanı sıra sosyal ve kültürel büyümenin de önemli bir bileşeni.
“Sosyokültürel büyüme” veya “Ekonomide büyüme” kavramına şöyle çok uzaktan dokundum, asla içerisine girmeyeceğim zira çok geniş, değişken ve uzmanların yıllardır üzerine kafa patlattığı bir konu. Açıkçası bu konu üzerine daha fazla konuşmak haddime değil, yine de bir fikir oluşturmak açısından elimden geldiği kadar sade bir şekilde açıklamam gerekiyordu. Bahsi geçen kentin, deneyimli bir öğrencisinden (uzun süredir okul insanıyım) çıkan gözlemlere ek olarak, bireysel araştırma birikimimden çıkan bir sonucu paylaşma cüreti gösterdim yalnızca.
Coğrafi güzellikleri ile birlikte, boğaz manzarası, vapurları ve martıları, kordon boyu ile güzide bir körfez kenti olan İzmir’in minyatürüne benzetilebilir Çanakkale. Üniversitenin etkisiyle de, denizi olan bir Eskişehir’e de benzetmek yanlış olmayacaktır. Sosyal nüfusunun çoğunluğu üniversite öğrencileri ve genellikle yaş olarak onlara yakın olan akademik personeller tarafından oluştuğu için, gece-gündüz genç bir topluluğu hareket halinde görmek mümkün. Bu topluluğu ister istemez kalıplaştırdığımızda, talep ettikleri hizmetlerin içerisinde sosyal ve kültürel öğelerin yoğun olduğu gerçeği inkâr edilemez. Hal böyle olunca, arz da bu yönde gelişiyor. Küçücük bir kent olan Çanakkale’de, merkezi konumlar barlar, performans sahneleri, kafeler gibi sosyal ortamlar ile dolup taşıyor. Sosyal arzın yanı sıra, Kentin hem antik çağlardan kalan birikimi, hem de ulusal olarak bizler için taşıdığı önem birleşince, kültürel bir sunumda hizmet sektöründe kendine yer buluyor. Antik kent turları, müzeler, butik oteller, kütüphaneler, büyük şehirlerin nüfusları ile kıyaslandığı zaman Çanakkale’de standartların üzerinde bir yer tutuyor.
Kısacası, talep eden kolektif dinamik olsa da, şehirde uzun süredir statik bir sosyokültürel arz bulunuyor. Bu arz, nitelik ve nicelik olarak gelişmeye de gayret ediyor. Kurum veya kuruluşların, bilinçli veya bilinçsiz hamleleri ile sürekli olumlu bir yönde ilerleme niyetinde. Siyasi bağlılıklarından bağımsız olarak, kentin devlet kurumları ve belediyesi de hakikaten hoş kabul edilebilecek bir özveri gösteriyor. Belediyenin kaynaklarını aktardığı sanat atölyeleri, kurslar, seminerler, turlar ve benzeri organizasyonlar, talep eden dinamik nüfusa hitap ediyor ve mümkün olduğunca cep yakmayan türden oluyor. Eh, sunulan hizmetin kalitesine olumlu veya olumsuz bir şekilde değinmek istemiyorum. Zira, örnekse özel kursların belediye kurslarından daha nitelikli olduğu düşüncesi yaygın bir düşünce, bu düşünceyi onaylama ya da itiraz etmek gibi bir harekette bulunmayacağım. Bireysel olarak, kent belediyesinin organizasyonlarından tatmin olmuşluğum da, olmamışlığım da mevcut. Sadece, iyi niyetli bir arzın söz konusu olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Elbette ki, vasata duyulan saygıyı ben de biraz yanlış buluyorum. Yani, “En azından deniyorlar, fena da olmamış.” gibi bir düşünce ile, sunulan arzı kabul etmek bence hatalı bir davranış. Ancak bir şeyin vasat, kötü ya da iyi olduğu konusunda vereceğim kararlar son derece bireysel düşüncelere bağımlı olacağından, bu konu hakkında daha fazla yorum yapamıyorum.
2010 yılından beri Çanakkale’de öğrenci olarak hayatımı sürdürüyor ve bu kenti çok seviyorum. Şimdilik sosyal-kültürel olarak beni tatmin ediyor, yaşadığım diğer şehirlere kıyasla tabii. Kent ekonomisinin bireyleri ya da aileleri tatmin edip etmediğinden emin değilim, çünkü burada sadece yine geçici pozisyonlarda çalışmış, günü kurtarmış bir insan olarak bulundum sadece. Lokasyon, bir öğrenci kenti olduğu için sürekli açık iş pozisyonları bulunuyor. Ancak, bu pozisyonlar tahmin edeceğiniz gibi garsonluk, barmenlik veya turizm alanındaki pozisyonlar, hizmet sektörü diye özetlenebilir.
Bu kentin, umut vaat ettiği yönde gelişimini görmeyi çok isterdim, sosyokültürel olarak inanılmaz bir potansiyel seziyorum. Fakat, ekonomik olarak büyüme gerçekleştirilemediği sürece, sosyokültürel olarak da bugünden öteye gidemeyecek gibi duruyor. Orta sınıfa ve/veya “kalifiye” personeller için şehirdeki belki de en büyük istihdam, birkaç fabrikası ile kenti süsyelen, çoğumuzun bildiği bir gıda firması tarafından sağlanıyor. Onun dışında da bahsettiğim tüketim üçgeninin talebini karşılayan, hizmet sektörüne mensup kurum ve kuruluşları yer alıyor. Bu böyle giderse nüfusun bir artış göstereceğinden ve kentin büyüyebileceğinden endişeliyim açıkçası.
Çanakkale’nin son derece çirkin bir mimarisi olduğunu belirtmem gerekiyor. Ülke genelinde zaten oldukça çirkin binalara sahip olduğumuz için, bu durum pek şaşırtmıyor. Elbette ki, birçok kentimizde olduğu gibi, burada da birkaç yüzyıllık, tarihi ve estetik yapılar yok değil. Ancak çoğunluğu oluşturan yapılaşma hakikaten de çok çirkin ve maalesef en ufak bir ilerleme kaydedilemiyor. Bu konu hakkında çok fazla fikrim yok, zira yeteri kadar araştıramadım da. Ancak, bireysel olarak düşüncelerim ikiye ayrılıyor; bir: parçalanmış bir imparatorluğun savaştığı cephelerden birisi bu coğrafya, bambaşka bir devletin kurulması ve yeni sosyal, kültürel, ekonomik yapılanma içerisinde estetik kaygısının pek bulunmaması, öncelikli olmaması. Bu duruma maddi ve manevi eksiklikler, teknolojik yetersizlikler de eklenebilir. İkinci düşüncem ise, hiç kabul etmek istemesem de, düpedüz vizyonsuzluk olabilir.
Üzerine biraz da romantik yaklaştığım bu konu hakkında, görüşlerimde yanıldığım veya gereksiz yere endişelendiğim noktalar fark ederseniz, lütfen beni yorumlarınızla aydınlatınız. Uzun süredir arkadaşlık ettiğim bu şehrin, daha ileriye gittiğini görmek isterim. Eğer gidecekse veya gitmeyecekse de, bunun sebeplerini öğrenmek, hususi düşüncelerimdeyse en azından haklı veya haksız olduğumu bilmek hoşuma gider. Teşekkürler.