Eğer her yazının bir ana fikri olmalı diye düşünüyorsak yazıya bunun telaffuzuyla başlamak istiyorum. İnsanlığın yıldızının ne zaman, nerede, nasıl parladığı; barındırdığı gizemle, adına yaşam dediğimiz şu sınırları belli parodide bize sunulmuş bir armağandır. Bir armağandır çünkü potansiyeli ve şaşırma hissini bize yeniden bağışlar. Bu şaşırma hissinin tarihsel gerçeklik içindeki yansımalarına bakmak içinse bir kitap önerim var: İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar.
Zweing’in Sunusu
Bir şeyi bir şeye katan derin anlamın yanında belki de sıradanın perdesini aralayan sevinçli şaşırma hissinin yansımalarının bulunduğu denemelerden oluşan İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar: On Dört Tarihsel Minyatür kitabının sunusu yapan Zweing, kitabı şöyle anlatıyor:
“Günün yirmi dört saati boyunca yaratıcı olan hiçbir sanatçı yoktur; onun yarattığı en büyük ve en kalıcı yapıtlar, yalnızca ve yalnızca ilham perisinin geldiği o pek ender rastlanan anlarda oluşmuştur. Aynı şekilde, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük şairi ve yaratıcısı olarak kendisine hayranlık beslediğimiz tarih de sürekli yaratıcı olmamıştır. Goethe’nin “Tanrı’nın gizemli atölyesi” diye adlandırdığı tarih içinde de günlük ve önemsiz olaylar pek çoktur. Tarihte de, sanatın her türünde ve günlük yaşamda olduğu gibi çok görkemli ve unutulmaz anlara ender rastlanır. Tarih, çoğu kez bir kronik hazırlayıcısı gibi titiz bir çalışmayla gerçek olayları halkalar gibi art arda ekleyip binlerce yılı saran dev bir zincir oluşturur; her türlü heyecan ve gerilim için bir hazırlık dönemi, her gerçek olay için de bir oluşum süreci gereklidir. Bir ulusun içinden bir dâhinin çıkabilmesi için milyonlarca insanın dünyaya gelmesi gerekli olmuş, gerçek bir tarihsel olayın, yani yıldızın parladığı anların oluşması için de milyonlarca saat beklemek zorunda kalınmıştır.”
Ve devam ediyor
“Ancak sanat dünyasında bir dâhi ortaya çıkınca, çağlar boyu kendisinden söz ettirir; böyle bir an, bir dünya anı ortaya çıkarsa, bu, gelecekteki on yılların ve yüzyıllarında belirleyicisi olur. Nasıl ki atmosferdeki bütün elektrik akımı bir paratonerin ucunda bulunuyorsa, en küçük bir zaman dilimine bile inanılmaz sayıda tarihsel olay sığdırılmıştır. Başka zamanlarda kendi halinde, peş peşe ve yan yana gelişen olaylar, her şeyi belirleyen ve her şeye karar veren o bir tek anlık zaman dilimi içine sıkışıverir: Tek bir evet, tek bir hayır, bir anlık erken davranma ya da bir anlık geç harekete geçme, bu ânı, yüzlerce kuşak da geçse, asla geri getiremez ve bu yitirilen an, bireyin ve ulusların yaşamını ve hatta bütün bir insanlığın yazgısını belirler.”
Çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate ve çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı böylesine trajik ve yazgıyı belirleyici anlara, bireylerin yaşamında ve tarihin akışı içinde çok ender rastlanır. Ben böyle anları, insanlığın yıldızının parladığı anlar diye adlandırdım; çünkü onlar, tıpkı yıldızlar gibi hiç değişmeden geçmişin karanlığına ışık tutmaktadır. İşte bu kitabımla, değişik zamanlara ve değişik bölgelere ait kimi önemli anları, yıldızın parladığı anları anımsatmaya çalıştım. Yapıtta yer alan tarihsel olayları anlatırken gerçekleri hiçbir biçimde değiştirmedim. Çünkü tarih, kusursuzluğa ulaştığı böylesine eşsiz anlarda, kendisine yardım için uzanan ellere gereksinim duymaz. Tarih, bir şair, bir dram yazarı olarak işlevini gerçek anlamda yerine getiriyorsa, hiçbir şair onu aşmayı denememeli.”
On Dört Minyetürde Neler Bulacaksınız?
Kitaptan bahsetmenin en iyi yolunun ne olacağını düşünürken Zweing’in eserini anlattığı yukarıdaki paragrafları aşmanın mümkün olmadığını anlıyorum. Bu nedenle sadece konu seyrini sunacağım. İnsanlığın Yıldızının Parladığı Bu On Dört Minyatür’de: Dünyadaki her iki okyanusu da tarihte ilk defa gören Nunez de Balboa’nın serüvenini, Bizans’ın fethini, Georg Friedrich Handel’in dirilişini, Marseillaise’nin yanında bestecisi Rouget’in ünsüzlüğünü, Napoleon’u ve Grouchy’in gecikmesini, Goethe’yi, Eldorado’nun keşfini, telgrafın okyanusu aşmasını, Toltsoy’un yarım kalmış dramını, kutbun keşfinin canla ödenmiş serüveni, Lenin’ini devrime götüren treni ve Cicero’yu bulacaksınız. Zweing’in anlatım ustalığıyla örülmüş metinler umarım size de keyif verecektir.
Cepte Kitap
Kitabı Can Yayınları’nın cep kitaplarından okumuştum. Kitaplar söz konusu olduğunda özel tasarımlar her zaman ilgi çekicidir ama bu kadar işlevsel bir tasarım kolay bulunmaz kanısındayım. Hem kolay okunuyor hem de estetiği tatmin eden bir şıklığı var. İncecik kağıdı çevirmesi bile ayrı bir tat, ben bu seriyi seviyorum. Belki dört kibrit kutusu büyüklüğünde, dünyanın on dört şaşırtıcı denemesi, umarım okuruna iyi gelecektir. Sağlıcakla kalmanız dileklerimle.