Günümüzde birçok kişi uluslararası vakıf, dernek ya da federasyonlara bağışlar yapmaktadır. Kimi zaman çevre, doğa koruması gibi amaçlar taşıyan bu bağışlar birçok zaman bağış yapan kişileri vicdani açıdan rahatlatmaktadır. Bu bağışların kötüye kullanılabileceğini genelde düşünmeyiz çünkü bu dernek ya da şirketlerde çalışanların bizim gibi kimseler olduğunu ve bu gibi konular üzerinden aldatmaca yapmayacak kişiler olduğunu düşünürüz. Oysa zaman zaman bazı dernek ya da vakıfların büyük yolsuzluk ya da skandallarla gündeme gelmesi çok olağan bir durumdur.
Bu noktada eğer ki bağış yapıyorsanız size düşen bağışınızın gerçekten de amaçladığınız şekilde kullanılmasını sağlayan bir kuruma gitmesini sağlamaktır. Patika Ekoloji dergisi yaptığı çalışma ile bizim çok iyi amaçlara hizmet ettiğini sandığımız kurumların iç yüzünü ortaya koyuyor.
Yazının tamamı:
Yeni nesil Truva atları ve fon döngüsü
Truva kentine hediye edilen atın hikayesi, Yunan mitolojisinin en bilinen hikayelerindendir. Hikayede, Truva kenti on yıldır Yunan ordusunun kuşatması altındadır. Bu sürede başarılı olamayan ordu, tahtadan devasa bir at yapar ve geri dönmek üzere çadırlarını yakarak, denize yelken açarmış gibi yapar. Geride bıraktıkları bir asker de Truvalılara, Yunan ordusunun bu atı kazasız belasız eve dönmek için Tanrıları Athena’ya hediye olarak ve Truva kentine sokulamaması için çok büyük yaptıklarını anlatır. Tahta atın içine 30-40 Yunan askeri saklanmıştır. Kahinlerin uyarılarını dinlemeyen Truvalılar, atı bir savaş ganimeti olarak kentin içine taşırlar. Gece, Truvalılar kuşatmanın bitmesini kutlarken, Yunan ordusu geri gelir ve atın içinden çıkan askerler onlara kentin kapılarını açarlar. Ordu Truva kentini yakıp yıkar.
Kapitalist şirketlerin direnişçilere sunduğu Truva Atlarının hikayesi Batı’da yaklaşık 50 yıl önce başlar. 1961 yılında doğayı koruma derneklerine para bulmak amacıyla kurulan WWF kısa zamanda çok miktarda para toplar. Küçük bağışçılarını da artırarak bir para makinası haline gelen WWF’nin başarısından sonra doğayı koruma pazarına yeni oyuncular eklenir. Yaşam savunucuları, sayıları 10’u bulan bu devasa çevreci sivil toplum kuruluşlarına “Yeşil Çetesi” ya da “Büyük Yeşil” derler. Bunların birçok ülkedeki şubelerinde yüksek maaşlı üst düzey yöneticileri, lobicileri, analistleri ve pazarlamacıları vardır. Yeşil çetesinin gösterişi karşısında tahta Truva Atı sönük bile kalır.
Truva Atlarının içine saklanan kapitalizmin askerleri temel olarak iki sorun yaratırlar. Birincisi, şirketlerin yaptıkları katliamı gizleyip kamuoyunun dikkatini sembolik projelere çekerek direnişin kamuoyunda yankı bulmasına engel olurlar. İkincisi, en kuvvetli direnişi gösteren halk hareketlerinin içine sızarak direnişi yan yollara saptırır, geciktirir ya da kırarlar.
Truva Atlarını inşa etmeden önce kapitalist şirketler, maden şirketleri, petrol şirketleri, köprü ve yol inşaat şirketleri, doğayı sömürerek yüksek kazançlar sağladıkları yatırımlarını korumak için sadece silahlı güce başvururlardı. Bugün yine son çare olarak bu yöntemlere başvuruyorlar. Yükselen direnişleri hala polis, jandarma ya da özel güvenlik güçleri ile bastırıyorlar ancak doğanın ve yaşamın katili kapitalizm, bu şekilde kamuoyuna görünen çirkin yüzüne bir makyaj yapmak zorunda kalıyor artık. Kapitalizm kendi kimliğini gizlediği bu yapıları kullanarak doğa dostu bir imajı kamuoyuna pazarlıyor.
Kapitalizm altında yaşamdan kopan birey, doğal ya da toplumsal yaşamın tahribatı karşısında ilk çıkış olarak gösterişli Truva Atlarının sembolik mücadelesini görüyor. Bağış yaparak, sosyal sorumluluk projelerine katılarak ya da en azından bir imza vererek izole hayatını sürdürüyor. Tavsiye edilen sertifikalı yeşil ürünleri alarak kendini iyi hissediyor ama böylece hem tüketime devam etmiş, hem de yaşamın katili kapitalizmi beslemiş oluyor. Fakat bu erdemli birey, içini ferahlatırken, hem tahribatı yaratanları onaylamış oluyor, hem de doğrudan direnişe katılıp yaşamla bir bağ kurma şansını da kaybediyor.
Kapitalist şirketler Truva Atlarını bazen sadece fonlar yoluyla, bazen doğrudan kendi yönetim kurulu üyelerini ya da eski yöneticilerini yönetim kuruluna sokarak kontrol eder. Truva Atlarını deşifre etmenin en kolay yolu paranın ya da yöneticilerin ilişki ağını takip etmektir. Truva atlarının bir başka önemli özelliği merkezi ve kontrolcü yapıdır. Bu yapı sayesinde yerel yapıların bağımsız eylemleri engellenir. Batılı büyüklerinden gördüklerini uygulayan Türkiye’nin yerli kapitalistleri Truva Atlarını 1970’lerde kurmaya başlamışlardır. Ne tesadüf ki, bu zamanlar Keban gibi büyük barajların yapılmaya başladığı döneme denk düşer. Bu yazının devamında kendi coğrafyamızda faaliyet gösteren Truva Atlarının ilişki ağlarına bakacağız.
1- WWF
WWF (İngilizce anlamı Dünya Vahşi hayat Fonu)’nun önemli para kaynakları arasında petrol devi Shell ve GDO üreticisi Monsanto’a varana kadar1 birçok doğa ve yaşam katili şirket vardır. WWF kurulduğu ilk zamanlardan beri şirketlerden ve yaşam katillerinden fon almakta sakınca görmemiştir. Örneğin kuruluş yıllarındaki büyük yönetim giderlerini karşılayanlar arasında Vietnam savaşının mimarı McNamara’yı görebiliriz.
Doğal Yaşamı Koruma Koruma Vakfı (WWF Türkiye şubesi) sitesinde yayınladığı İş ortakları arasında Garanti Bankası, Coca Cola, Unilever, gibi suyun ticarileştirilmesi ve su kaynaklarının zarar görmesine neden olan şirketler bulunur.2 Kendi metininde görev alanını şöyle tanımlar: “WWF-Türkiye, iş dünyasıyla yaşamsal zorunluluğa dönüşen doğa koruma konusunda işbirlikleri kurarak, çözüm odaklı ve kalıcı projeler geliştirir” ve “Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve yönetimi, öncelikli alanlara koruma statüsü kazandırılması ve ekosistemler ile yaşam alanlarının restorasyonu için Su Kaynakları Programını gerçekleştirmektedir”.3 Su kaynakları programı çerçevesinde, WWF Rize Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’yle beraber, Kamu kurumları, Özel Sektör temsilcileri, Sivil toplum kuruluşları, Üniversiteler ve Muhtarlardan oluşan “Fırtına Vadisi Yönetim Planı Oluşturma, Yönetim ve Denetleme Kurulu”nun sekretaryasını üstlenmiştir. Bu kurul, Fırtına Vadisi Bütünleşik havza yönetimini yürütmektedir.4 Ayrıca, Coca Cola’nın Hayata Artı Vakfı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı UNDP işbirliğinde, örneğin “BAFA’ya Su Ege’ye Bereket” veya “Ege Nehirleri Projesi-Gediz ve Büyük Menderes Paydaş Ağı” gibi bir dizi projenin de sorumlu yürütücüsüdür.5 Ülkemizde, bütünleşik havza yönetimini uygulamaya geçirme ve burada adı geçen “halk katılımı” ve “paydaş STK” görevlerini ağırlıklı olarak WWF üstlenmiş görünmektedir.6
2- TEMA
TEMA Vakfı Kurucuları arasında Cem Boyner, Aydın Doğan, Faruk Eczacıbaşı, Rahmi Koç, Halis Komili, Osman Kavala, Mustafa Balbay, Sabri Ülker, Fikret Evyap, Hüseyin Özdilek, Asım Kocabıyık, Nihat Gökyiğit, Orhan Yavuz gibi birçok büyük holding ve HES projesi sahibi bulunur7. TEMA, “HES’lere değil, yanlış yapılan HES’lere karşı olduğunu”8açıkça belirtmiş ve söz konusu projeleri enerji projeleri olarak ele almıştır. Öte yandan TEMA vakfı 2009 Eylül’üne yaptığı açıklamada; kalkınma, dışa bağımlılık ve enerji ihtiyacı gibi gerekçelerle meşrulaştırmaya çalıştığı hidroelektrik santrallerin yapımıyla ilgili önerdiği kural ve kısıtlamalarla adeta “işi bilen büyük müteahhitleri” işaret etmekteydiler.9
TEMA mütevelli heyeti ve yönetim kurulunda halen birçok şirketin ve sayısız proje ve yatırımlarının sahibi iş insanları bulunmaktadır. Örneğin Asım Kocabıyık’ın Borusan Holding’i halkın tüm tepkilerine rağmen Aksu Vadisinde10 ve Orhan Yavuz’un sahibi olduğu Orya Enerji de Loç Vadisi’ndeki Cide HES projesini yürütenler arasındadır.11 Bu vakfın temsilcileri, çeşitli beyanatlarında Karadeniz Sahil Yolu, Nükleer Enerji projeleri ve HES’leri destekleyici açıklamalarda bulunmuştur.12
3- GREENPEACE
Greenpeace, Dünya Su Konseyi (WWC) üyesi olan ve çeşitli bölgelerdeki HES projeleriyle köyleri yok eden Doğuş Grubu ile işbirliği yapmaktadır. 13 Kendi televizyon kanalı NTV’de sürekli “Yeşil Ekran – Çevre”14 haberleri yayınlayan Greenpeace destekçisi Doğuş Holding, hem birçok HES inşaatı yapmakta15, aynı zamanda Hasankeyf’i yok edecek Ilısu Barajı projesinin kredi sağlayıcısı 16 Garanti Bankası’nın da sahibidir17. Termik santrallere karşı çıkan Greenpeace, termik santral ihalelerine giren Doğuş Grubu’nun desteğini almaktadır18.
“Enerji bağımsızlığı” için ülkedeki mevcut rüzgar, güneş ve su gibi “sürekli yenilenen kaynaklar” ile yapılacak enerji üretiminin gerekli olduğunu ilan eden Greenpeace, “hidroelektrik ve diğer kaynakların enerji için kullanımını” desteklemektedir.19 Hidroelektrik santrallerin tamamına karşı olmayan Greenpeace, yalnızca “halkın katılımı”nın sağlandığı” HES projelerine destek vermektedir. HES’lerin zararlı olduğunu inkar etmeyen bu “çevre örgütü”, projelerin “nispeten daha az zararlı” olanlarının uygulanmasını ön görmektedir.20
4- DOĞA DERNEĞİ
Çoruh Havzası, Toroslar, Loç Vadisi gibi yörelerden yerel mücadele temsilcilerini Brüksel’deki AB Çevre komisyonunun kapısına taşımasıyla21 adını duyuran derneğin bu görevlerini yerine getirmek için çok sayıda destekçisi ya da çalışma ortakları bulunmaktadır. Uzun zamandır çekinmeden kendi sitelerinde yayınlayıp deşifre olduktan sonra bir kısmını siteden kaldırdıkları kuruluşlardan bazıları şöyle sıralanıyor: Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı UNDP’ye bağlı çalışan Uluslar Arası Doğayı Koruma Birliği IUCN, Çevre ve Orman Bakanlığı – Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, İngiltere Çevre, Gıda ve Kırsal Kalkınma Bakanlığı, Hollanda Tarım, Doğa ve Gıda Kalite Bakanlığı, CNN Türk, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı Şirketi, Avrupa Komisyonu.22
Doğa Derneği Başarıları arasında tanımlanan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) desteğiyle TEMA, Buğday ve ÇEKÜL ile birlikte kurdukları ABce-Türkiye’nin Çevre ve Tarım İttifakı, suyun ticarileştirilmesini yasallaştıran “Su Çerçeve Direktifi”ni savunmaktadır.23
Doğa Derneği’nin ayrıca, Doğa Turizm isimli, Doğu Karadeniz’e turlar düzenleyen bir çevre turizmi şirketi var. Dernek, özellikle Birleşmiş Milletler-UNDP Kalkınma Fonu kaynaklarının, köylüleri küçük girişimciye dönüştürecek kalkınma projelerine akıtılmasına aracılık ediyor. Aralarında HES’lerin de bulunduğu birçok yatırıma sahip Doğan Holding’in yayın organı Atlas dergisi, D&R ve CNN Türk Doğa Derneği’nin de kurumsal ortağıdır.
Dipnotlar
Deşifrelerin, çeşitli basın açıklamalarında, yayınlarda kullanıldığı tarihlerin hemen ardından bazı STK’lar internet sitelerinde düzenlemeye gitmişlerdi. Neyse ki bunu öngörerek sitelerin ekran görüntülerini kayıt altına almıştık. Eğer aşağıdaki linkler görüntülenemezse sondaki görseller incelenebilir.
1 WWF destekçileri The Money başlığının son paragrafı, Sayfa 25 (Ocak 2011’de erişildi)