Balkonun demirlerindeki kumrulara baktım bir süre, bir avuç gökyüzünde akşam alacası bulutlar var. Çiseleyen yağmurun dinlendirici sesi, birbirine bitişik apartmanlara bakıyor olmanın sınırlarını aşmak için yol oluyor gibi… Bu Bach tadındaki, gri günde, Cynan Jones’in Uzun Kuraklık ve Kazı romanları üstüne yazmak istedim.
Bu iki roman, Kıvanç Güney çevirisiyle dilimize iki bin on beşte kazandırılmış ve tek kitap halinde YKY Yayınları’nda yayımlanmış. İlk bakışta bize yani çoğunluğu şehirlerde yaşayan okurlara uzak bir yerdeki yaşamları anlattığından ilgi çekici gelmeyebilir ama Cynan Jones’in anlatım ustalığı, uzaklık duvarını aşarak, romanlarının içimize süzülmesini sağlıyor.
Uzun Kuraklık
Uzun Kuraklık, romanın sonundaki teşekkürde anlatıyor ki yazarın dedesinin anılarından hikayeleştirilmiş. İngiliz kırsalında bir çiftlik evine konuk olan okurlar, görecekler ki bir ineğin kaybolduğu güne sığdırılan bu seksen iki sayfalık romanda, aslında döneme, yaşam biçimine, aileye, kültüre dair pek çok şey anlatılmış.
Cynan Jones, yaşam ve ölüm, ihanet ve sadakat gibi zıtlıklar, çocukluk, gençlik ve yaşlılık dönemler, aile içindeki yalnızlıklar üstüne muhteşem bir kısa roman yazmış. Ne zamandır, dünya edebiyatından bu kadar sarsıcı bir eser okumamıştım. Bu nedenle alıntılarla bu romanı sizin için de tanıdık kılmak istiyorum. Elbette bu alıntılar, romanın sadece küçük bir parçası olacaklar.
Çiftlikte Bir Gün
Bir inek kaybolur, bir buzağı ölü doğar… O zaman hayvanlarla uğraşan insanların, bunu yaparken neleri önemsediğini ve günlerini nelerin doldurabileceği dair yeni bir dünyanın kapıları da açılmış olur. Yaşanılan yer:
“Çiftlik denizden birkaç kilometre içerideki alçak bir bayırın üstünde.”dir. Gareth’ın babası artık bankada çalışmak istemediğinden burayı almıştır. Ailesiyle buraya yerleştikten bir süre sonra
“Ev yeni ahalisinin etrafında yaşamaya başladığında, her şey kendine daha rahat bir yer bulmuştu sanki, yerine yerleşen toprak gibi, gelişigüzel ve bir şekilde doğru, çalı çitlerinin birleşimi misali.” Çiftçilik yapan bu ailenin yaşamlarının belki de en unutulmaz olayları artık okur için de görünür olacaktır. Gareth’in kaza sonucu kopan parmağı gibi pek çok şey okura usta işi bir edebi dille yavaşça aktarılır. Öyle ki sıcak bir gün olarak başlayan o günün boğuculuğu da okura tanıdık gelebilsin.
“Uzaklardan başka bir çiftçinin koyunlarını çağırdığını duydular –her çiftçinin farklı bir çağırışı vardır ve eğer çiftçi değilseniz hayvanları kendinizi salak gibi hissetmeden çağırmanız mümkün değildir.”
Aynı zamanda örneğin koyunları kırkmaya gelen üç adama dair verdikleriyle,
“Yemek yemek için ara verdiklerinde konuşmazlardı. Tatlı, mütevazı ve net teşekkürler, ama sohbet yoktu. Gereksizliklerden arınmış adamlardı.”
Çiftlik hayatında çalışan işçiler de tanıdık kılar.
Anılar Ayrıntılar
Yağmurla birlikte aynı zamanda havanın bile anılarımız üstünde nasıl bir belirleyen olduğunun net bir göstergesi verir yazar. Dedesinin anılardan kurguladığı bu romanda anıların, ayrıntılarla ilişkisini de metne usulca yerleştirir.
Baba Gareth ineği aramaya gittiğinde oğlu Dylan ördekleri göle götürmelidir. Baş belası ördekler ve onların baş edilemez kakaları, bir genç olan Dylan için bu hiç hoşuna gitmeyen bir görevdir. Aynı zamanda yaşadıkları yerin dışarıdan gelen insanlara sunduğu manzaranın parçası olan ördekler.
Dylan’ın yolculuğuyla tanınan kasaba, komşu evdeki Bill, sadece çiftlik evini değil, çevresini de yansıtan görünümler.
“Bill yandaki çiftlikte yaşardı ve Gareth’le birlikte büyümüşlerdi. Çok güzel bir kız kardeşi vardı. Aklı kıttı Bill’in.”
Evin içindeyse Kate’in ilk çocuklarından sonra başlayan baş ağrıları, yaptığı düşükler, bunalımı, Gareth’i aldatmasının suçluluğu vardır. Kızları Emmy’in babasının kim olduğun dair şüphe Kate’in aklından geçmektedir. Kate ve Gareth’ın ilişkileri üstünden, beden algısı, beğeni, cinsellik ve istek kavramları romanın içinde su yüzüne çıkarılmaktadır.
Kate’in
“Kendini yeniden iyi hissetmesi iki yıl almıştı, ama yaptığı şeyi düşününce kendini hâlâ kötü hissediyor ve yakasını bırakmayan bir şüphe bir kez daha hortluyor. O günden sonra hiçbir şey aynı olmamış.”
Gareth’in İneği Arayışı
Gareth’ın ineği ararken düşündükleri okuru da hayata dair bir sorgulamanın da içine çeker.
“Bir gün samanlıkta saklanıyorlarmış. Neden saklandıklarını hiç hatırlamıyor. İkisi de nefeslerini tutmuş işemeye çalışırken, aslında sadece birlikte olmak ve kalplerinin daha hızlı attığını hissetmek için olmayan bir şeyden saklandıklarını anlayabilecek yaşta değillermiş henüz.”
“Küçüğe arka bacağının kımıldadığını söylemedi çünkü bunu –tavşanın belki de ölmemiş ve ağır betonların altında hâlâ can çekişmekte olduğunu sadece kendisinin bilmesi gerektiğini anlamıştı; şöyle düşündü: “Ellerimle dokunabilseydim, emin olurdum.” İnsanın çok güçlü olması gerektiğini o zaman anladı.”
“Uykusuzluktan, ufak tefek şeyleri sürekli dert etmekten böyle yorgunken, bir şeyler için savaşma, bir trajedi ya da hastalık haberini yönetme becerisini kaybedeceğinden endişeli. Dünya, diye düşünüyor, böyle küçük küçük inanılmaz kahramanlıklarla dolu, öteden beri ona tarihteki kahramanlıklardan çok daha anlamlı gelen kahramanlıklarla. Bir şekilde, o gücü buluyoruz, diye düşünüyor.”
“Serçe parmağının çekiş gücünü özlüyordu. Bazen, en küçük şeylerin eksikliğini duyarsınız.”
“Karısı üst kattaydı, başı ağrıyordu. Gareth artık bu baş ağrılarına inanıp inanmadığından emin değildi. Kate istediği zaman başını ağrıtabiliyordu sanki, ama böyle düşünmekten de nefret ediyordu. Ayrıca bugünlerdeki şiddetli öfkesinin de baş ağrısı yapabileceğini düşünüyordu. Düşündüğü şuydu: Önce öfkeleniyor, sonra da bu baş ağrısı yapıyor, çünkü bu kadar öfkenin gidebileceği hiçbir yer yok.”
Emmy
Gareth’le Kate’in kızları çocukluğun o sevimli yüzüyle, romana şeker pembe tadı veren şekerleme misalidir. Emmy tüm sempatiyi üstüne toplayan roman kişisidir. Annesi Kate’se, kimi zaman babasının Gareth olmayabileceğine dair acıtıcı bir şüphe içine düşmektedir.
Emmy
“Zannettiğiniz şey olmayan şeyleri çok seviyordu.”
İneği doğurturken annesinin başı ağrıdığından babasına yardım eder ve sonra da bunu şöyle ifadelendirir:
“Annemin başı ağrıdığı için annem oldum.”
Veteriner köpekleri Kıvırcık’ı uyutmaya geldiğinde:
“Annem baş ağrısıyla yatakta” dedi Emmy.”
“Söylediği şeyde o güzelim kötü gramerden daha fazlası vardı. Düşünce yapısını yansıtıyordu. Minikliğinden beridir herhangi bir ağrı ya da endişe için yapılabilecek en iyi şeyin yatağa girmek olduğunu düşünmüştü hep. Çünkü size acı veren şeyin de uyuması gerekiyordu. Sonra yapmanız gereken şey çok sessizce uyanmaktı ki o kötü şeyi de uyandırmayasınız. Sonra da yataktan kalkıp onu uykuda bırakıyordunuz ve artık size acı veremiyordu.”
“Kalbini gitgide yavaşlatacak bir ilaç; sonra da durduracak. Bu söyleyiş şekli sayesinde, köpeğin acı çekmeyeceğini söylemek zorunda değildi.”
“Yağmurun durması gibi mi?” dedi Emmy. Hayatında çocukların bu güzel soruları kadar etkileyen bir şey yoktu veterineri. “Evet. Yağmurun durması gibi.”
Kate Ve
“Kate umursuyor. Kaygılanıyor. Gareth’ın araziyi satın alacak olması, oğlunun arabayla gitmesi, Emmy’nin dışarıda oynaması onu kaygılandırıyor. Bill’in delireceğinden, gaz tüpünün fırına fazla yakın oluşundan, her şeye rağmen ölecek olan buzağılardan ve hastalanan koyunlardan endişeli.
Bir gün çiftçilik yapamayacak kadar yaşlanacaklarından endişeli ve Gareth bazen onun bir bungalovu düşündüğünü biliyor, ama bu onu, kocasını yıkar, Kate de bunu biliyor.”
“Ama Kate bundan kaygılı. Üzerinde söz hakkına sahip olmadığı her şey onu kaygılandırıyor ve bunun tesadüflere bağımlı olmadığını, bir parça kontrole sahip olduğunu hissetme şekli olduğunu da Gareth biliyor. Ama bazı şeyleri kontrol edemiyorsunuz işte.”
Her Şey Bir Çiftliğin Sıradan İşlerinin Boğuntusunda Giderken
“Gareth resim çizen kızına bakıyor –azılı küçük uykucu-, nasıl da mühim bir iş yapar gibi koşturdu. Hafifçe gülümsüyor. Emmy bundan dokuz gün sonra ölmeye başlayacak.”
Bu cümle sarsıcıdır. Bundan sonraki bir buçuk sayfada Emmy’in yediği bir mantar yüzünden zehirlenmesini anlatılır. Tanrı anlatıcı yazar, romanın geçtiği günden dokuz gün sonra Emmy’in başına gelecekleri anlattığı bu sayfalarda okuru bir trajediye tanık kılmaktadır.
Gareth’in Sevmediği Komşuları ve Kırsalın Düşünce Farkları
“Geçen yaz kaybolan kediyi mutlaka turistlerin götürmüş olması gerektiğini söylemişler. Böyle düşünmüşler çünkü kediyi alanların iyi bir aile olması olasılığı her zaman varmış. Buraya her yıl birçok turist geliyor. Çoğu şehirli ve köy yaşamını anlamayan tipler –burası onlar için park gibi bir yer. Bir kedi gördüklerinde sırf bir evin yakınlarında olmadığı için sokak kedisi zannediyorlar. Kedinin haline üzülüp tatlı sözlerle kandırarak götürüyorlar; daha da kötüsü, neyin ne olduğunu anlamayan kedi kendi başına arabaya biniyor. Adam kaçırma gibi bir şey bu. Kendini bir anda şehirde bulan kedinin feci korktuğunu hayal ediyor Gareth, ama onu komşuların köpeklerinin aldığından emin.”
“Bataklıkta bir mahluk olduğu söylenirdi. Çocukları tehlikeli yerlerden uzak tutmak için uydurulmuş eksiksiz bir fauna vardı ama onlara sevimli, kuşku yaratacak şekilde anlatıldığı için aslında bu bir oyundu ve çocuklar, bu yerlerden oraların cazibesine kapılmadan uzak durma oyununu korkulu bir merakla oynayabiliyordu. Bir gün anlatıncaya kadar, Gareth bu hikayeleri anlatabileceğini bilmezdi, anlatınca da çok hoşuna gitmişti. Ama burada büyümüş ve gerçekdışı şeylere inanmasına hep izin verilmişti; çünkü kırsal bölgeler gerçekdışı şeyleri şehirler gibi acımasızca reddetmezler.”
Anılara Giden Yol
Karahindibağı sıyırıp emen Gareth,
“Kökün o çok güçlü tadıyla birlikte çok güçlü gelen o anı içinde gayet net olarak uyanıyor. Hissetmek gibi bir şey bu. Anılar ve gerçek umursayış yüzeyin altında durur, içindeki suyun çekilmesini bekleyen bir havuzdaymış gibi.”
Babasının eşini yitirdikten sonra hayatının paramparça olduğunu düşünür Gareth.
“Onun umursayabilme gücünün ve aile gibi basit bir şeyle bu kadar mutlu olabilme becerisinin buradan geldiğine emin Gareth.”
“Önünde koca bir ağız gibi açılan düşünce tünelini takip etmeye çalışıyor. Bir krizin onlara da şifa olabileceğini birer kıymık gibi zarar veren ufak tefek sorunları uzaklaştırabileceği” Gareth’ın düşünceleri bu ve benzeri fikirlerin üstünde bir süre dolaşır.
“Her gün aynı şeyi yapmanın bezginliği.”
“Ama alttan alta anlıyor ki eğer bunları düşünüyorsa, orada güç yok demektir.”
Güvercinler ve onların manyetit denen demir cevheri parçacıkları ve bunun yön bulmalarına etkisini anlattıktan sonra
“İnsan bizim içimizde hangi kristallerin, hangi tuz tanelerinin dolaştığını merak ediyor. Çünkü eğer kulak verirsek, içimizde bize de nerede olmamız gerektiğini hissettiren bir şey var.”
Gareth’e de kendi yolunu bulmaya çalışmaktadır.
“Öfkesini bastırarak kendine bir kez daha “Bu sadece bir dönem, yalnızca bir değişim, o düşündüğüm şeyleri dilemeyi istememiştim” diye düşünüyor.”
Dylan ve Genç Olmak
“Gidip gaz alması gerekirdi ama, cumartesi gidip gaz almak için çok geç artık, diye düşündü. Yaz olduğu için açık olan birçok kamping vardı ve gidip gaz alması, en azından küçük bir tüp bulması çok kolaydı. Ama bu aklına bile gelmedi çünkü gidip gaz almak istemiyordu.”
“Eve girdiğinde o günlerden birinin yaşanmış olduğunu anladı. Birden kendini çok uzak hissettiği için araba anahtarlarını alıp tekrar çıktı. Birkaç yıl sonra tekrar çiftliğe dönmek isteyecek ama şimdilik masanın üstüne “Ben çıkıyorum, sorun olmaz umarım” diye bir not bıraktı.”
Roman Biterken
Romanın sonuna doğru Ford S traktörlerinin üretimi, guguk arılarına dair ayrıntılar, çiftlik hayatının gerçekliğinde derinlere dalmak gibidir.
Yazar Gareth’ın okuduğu babasının günlüğünün birkaç gün sonra biteceğini söyler. Gareth’ın babası:
“Böylece 1951’de bankadan ayrılıp çiftçiliğe başladım. Yaptığım şey arkadaşlarım tarafından fazlasıyla salakça bulundu ve itiraf etmeliyim ki bugün bunda büyük bir gerçeklik payı olabileceğini düşünüyorum. Ama şu anda yaşlılık günlerimde, tercihimden en ufak bir pişmanlık duymuyorum –karım ve çocuklarım da bana katılacaktır. Hayatta ilginizi çeken ve size haz veren yolu, getirisini götürüsünü hesaplamadan, arzu duyulan ve sizi mutlu eden şeylerden keyif alarak takip etmekten başka ne var ki.”
Bill, ineği bulup getirir. Sıcak gün, gece başlayan yağmurla sona erer.
Bir günün içinde, hatırlanan anılarla geçmişe, yazarın okurla paylaştığı kimi olaylarla geleceğe uzanan, çiftçi bir ailenin yaşamı, sözcüklere dönüşüp, Uzun Kuraklık romanı olur. Gerçekçi romanın yetkin bir örneği -uzak topraklardaki bir yaşam, avuçlarımıza bırakılmıştır. Avuçlarımıza konan bu kuş, Tanrı yazarın, dedesinin anılarını yazarken, kendi baba / Tanrı / ataerkisini devam ettirdiğini de söyler. Ne de olsa Gareth’in bir an için aklından geçse de bir fenalık dileğinin gerçek olacağı bilgisi verilmiş. Bir ihanet meyvesi de olabilecek Emmy zehirlenerek, o şeker tadı, acıya dönüşmüş ve Kate romanın sonunda yağmurla birlikte ağlar halde bırakılmıştır. Yani roman evreni sadece ördek kakası, inek dışkısı değil, buram buram da ataerki kokusuyla okura ulaşmıştır. Bu kokudan, dedenin anıları değil torunun anıları yazıldığında kurtulunacağını ümit ediyorum.
Kazı
Uzan Kuraklık’la ilgili bunca alıntı paylaştıktan sonra kitapta onu takip eden roman olan Kazı’yı okura bırakmayı tercih ediyorum.
Bilmenizi isterim ki, Kazı, Uzun Kuraklık’tan daha sarsıcı bir roman. Yine aynı coğrafya, yine çiftlik hayatı ama bu sefer başka kesişmelerden örülü hayatlar.
Alıntılar: Cynan Jones, Uzun Kuraklık- Kazı, Çeviren: Kıvanç Güney, YKY Yayınları, 1. Baskı, 2015, İstanbul, sayfa: 10, 11,52, 21, 30, 34, 35, 46, 41, 46, 48, 49, 51, 52, 52, 65, 67, 54, 56, 60, 68, 62, 63, 70-71, 72, 69, 70, 76’dan yapılmıştır.