Bertolt Brecht’in “İnsanın kaderi insandır” sözünü kendilerine düstur edinen üç tiyatrocu bir araya gelirse neler olur? LGBTİ ya da etnik sorunları işleyen oyunlardan yazarlar adına kurulmuş koru çalışmalarına kadar bir dolu şey olur. Peki, daha başka ne olur? İşte bu sorunun yanıtlarını kendimiz aralamaya çalışacağız.
Altuğ İçilensu: Öncelikle sizleri kısaca bir tanıyalım. Bu ekip nasıl bir araya geldi ve nasıl beraber çalışmaya başladı, ortak buluşma noktanız nedir? Bunu bize kısaca anlatabilir misiniz?
D22: Konservatuvar yıllarında başlayan bir dostluğun ve zamanla sanatsal görüşlerin paralelleşmesinin sonucu ortaya çıkmış bir tiyatrodur. Beraber iş yapmaktan keyif almamızı ve politik, kültürel hayata dair konularda bakış açılarımızın ortaklaşabilmesini, ekibi bir arada tutan en önemli değerler olarak görüyoruz.
Altuğ: İsminiz D22, adınızın hikâyesi nedir peki?
D22: Tiyatro salonundaki koltukların D sırasında ve 21 numarada bittiğini varsayarsak D22 ulaşamadığımız ama ulaşmak istediğimiz ilk insanı sembolize ediyor. Bu bir varsayım. Anlamlı bir isim seçmedik bilerek, yaptığımız işlerle tiyatronun ismi kendi anlamını kazansın istedik.
Altuğ: Tünel-Galata’daki tarihi Hamursuz Fırını’nı sahne ve gösteri merkezi olarak kullanıyorsunuz, adeta azalan renklerimizin bir simgesi olan bu mekanı, yani eski bir Musevi fırınını seçmeniz bilinçli bir tercih miydi?
D22: Hamursuz Fırını, İstanbul tarihinde önemli bir bina. Zamanında bütün Musevilere buradan hamursuz ekmeği gidermiş. Biz de böyle önemli bir üretim merkezini tiyatro olarak kullandığımız için çok mutluyuz. Yani aslında Hamursuz Fırını üretmeye devam ediyor.
Altuğ: Ses getiren işlerinizden birisi de Amerikalı yazar Martin Sherman’ın yazdığı ve Meltem Cumbul’un yönetmenliğini yaptığı “Bent” adlı oyun oldu. Nazi döneminde eşcinsellere uygulanan şiddet gibi ilginç bir konuyu işleyen bir oyundu bu. Son dönemlerde hükümetle kişisel özgürlük ve seçimleri savunan LBGTİ grupları arasında bir tezatlık yaşandığı açık, bu oyunu böyle bir ortama koymanız acaba ne kadar “manidar”, ne kadar günün “anlam ve önemine hitap ediyor? Yeni açılan bir tiyatro olarak, üstelik de tiyatroya da şüpheli bakışlar atılıyorken, fincancı katırlarını ürkütmekten korkmuyor musunuz?
D22: Baskılar sadece günümüzde değil dünyanın her yerinde tarihten beri kendini konuşturuyor. Biz bu oyuna sadece bir eşcinsel hikâyesi olarak yaklaşmadık. Özgürlük, âşk, faşizm gibi kavramlar söz konusu olunca bunun cinsel tercihi kalmıyor çünkü. Yeni açılan bir tiyatro olarak oyunun bu kavramlardan bahsetmesi durduğumuz yeri seyircinin de farkedebilmesi açısından bize avantaj sağladı aslında. Meselemiz de fincancı katırlarını düşünürsek otosansürü kaldıramayacak kadar gerçek.
Altuğ: Yine netameli denilebilecek bir konuyu da, kurucularınızdan Berkay Ateş yazdı ve oynadı. “Yirmi Beş” adlı Türkiye’deki etnik soruna değinen oyun hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?
Yirmi Beş, Güneydoğu’da karlı bir gecede, çatışmaların ortasında, bir asker, bir muhabir ve bir gerillanın karşılaşma ve farklı nedenlerden ötürü o cehennemden kaçmaya çalışma hikâyesi kısaca.
Altuğ: Oyun sanıyorum uluslararası alanda da ses getirdi, ben Almanya’da da oynadığınızı biliyorum, biraz açar mısınız, bu nasıl bir deneyimdi?
D22: Avrupa’nın önemli tiyatrolarından biri olan Theater an der Ruhr’a davet üzerine bir turne gerçekleştirdik. Oradaki hem Alman hem de Türk seyircilerden çok olumlu tepkiler aldık.
Türkiye’de sürüp giden bu etnik meseleye, politikayı bir kenara bırakıp sadece insani bir noktadan yaklaştığımız için yabancı seyircinin de bu yerel konuyu samimiyetle hissedebildiğini söyleşide fark ettik. Aynı zamanda orada bir radyoya konuk olarak tiyatromuzdan ve ülkeden bahsetme imkânı bulduk.
Altuğ: Diğer bir gösterime soktuğunuz oyun ise (Karabatak) Türkiye’deki Haziran Ayaklanması’nı konu alıyor. Bu süreç şüphesiz birçok akışı değiştirdi ve sanatta da pek çok farklı yönlerden ifadesini buldu, fakat sizin için bunun oyuna dönüşmesi nasıl oldu?
D22: Karabatak, Berkay Ateş’in Nazım Hikmet dizelerini dönüştürerek yazdığı bir metin. Tamamıyla içimizden geleni, Gezi’de yaşadığımız anları, mutluluklarımızı, üzüntülerimizi, nefretlerimizi birbirimizle paylaşarak ve bedenimize yansıtarak geçirdiğimiz bir prova süreci oldu.
Sonuç olarak da ortaya bir performans tiyatrosu ortaya çıktı.
Altuğ: Böyle konuları işlerken hükümetten ya da herhangi bir odaktan baskı görüyor musunuz?
D22: Somut bir durum yaşamadık şimdiye kadar ama bu kültürsüzleştirme, değersizleştirme politikalarıyla biz ve bizim gibi tiyatrolar yeterli baskıyı görüyor.
Altuğ: Bu tip konuları işlemeye devam mı? Yeni proje ne var, okuyucularımıza biraz ucundan, kıyısından çıtlatabilir misiniz?
D22: Evet, D22 sokakla bağı olan bir tiyatro olmaya devam edecek. Ekim ve Aralık ayında seyirciyle buluşacak iki yeni oyunumuz var. Sonrasında Ocak ayında ve İstanbul Tiyatro Festivali’ne çıkaracağımız oyunlar için çalışmalarımız sürüyor.
Altuğ: Bir de tabii son olarak, bunca kültürel çalışmanın yanı sıra “Yazarlar Ormanı” diye bir proje var. Onun üzerine de konuşmak istiyorum. Dergimizin bir ekoloji dergisi olduğu göz önüne alınırsa okuyucumuzla en çok örtüştüğünüz yerlerden birisi bu. Bu tasarının kapsamı nedir ve neden böyle bir çalışma içerisine girdiniz?
D22: Sezon boyunca, hem yazınsal üretimleri hem de duruşlarıyla bizlere yol göstermiş, örnek olmuş, aklımızı, ufkumuzu açmış yazarlarımız adına buluşmalar düzenledik. Eserlerinden örnekler paylaştık, yakınlarıyla ve onlardan etkilenmiş kimselerle sohbetler gerçekleştirdik, yazarlarımızı dinletiler ve çeşitli performanslar eşliğinde andık.
Bu etkinliklerden elde edilen tüm gelir Yazarlar Ormanı’nı kurmakta kullanılıyor. İzleyicilerimiz bir fidan karşılığı (5TL) etkinliğimize katılıyorlar. Her izleyici ormanımıza dikeceğimiz bir fidan demek…
Bu kadar talanın olduğu bir dönemde sesimizi bu şekilde çıkarmayı, doğa adına da üstümüze düşen görevi bu şekilde yapmayı tercih ettik. Eğer onlar kesiyorsa biz de dikiyoruz.
Altuğ: Peki, hangi yazarlar vardı projede?
D22: Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Metin Altıok, Sabahattin Ali, Cemal Süreya, Aziz Nesin, Orhan Veli ve Attila İlhan geçtiğimiz sezonda Yazarlar Ormanı kapsamında andığımız yazarlar.
Altuğ: Şu an bu çalışma tamamen bitti mi, yoksa gelecek senelerde tekrar edecek mi?
D22: Projeyi bu sezon da devam ettireceğiz. Şu an 303 fidanımız ekilmeyi bekliyor. Hedefimiz bu sayıyı olabildiğince arttırmak.
Altuğ: Eğer okuyucularımızdan ormana destek için bağış vermek isteyenler olursa nereye başvurmaları gerekiyor?
D22: Projeye destek olmak isteyenler [email protected] adresinden bizimle irtibata geçebilirler.
Altuğ: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey…
D22: Bizden haber almak isteyenler Twitter üzerinden @tiyatrod22 adresini, Facebook üzerinden Tiyatro D22‘yi, internet üzerinden ise www.tiyatrod22.com adresini takip edebilirler.