Özellikle deri ürünlerinin çok yoğun kullanıldığı heavy metal dünyasında hayvan hakları mücadelesi veren, et yememeyi, kürk ve deri ürünlerini kullanmamayı tercih eden müzisyenler de var. Bunlardan biri Arch Enemy’in solisti Alissa White-Gluz.
Bugünlerde 30’lu yaşlarını yaşayan kuşak için ilk gençliğindeki şehir efsanelerinden biri heavy metal’in duayeni Ozzy Osbourne’un bir konserde canlı civcivleri ezdiğiydi. Bir kuşak, bu hikâyeyle büyüdü desek mübalağa olmaz. Zaman içinde Osbourne civcivlerin canlı olmadığını, bunun bir şov olduğunu açıkladı ama ne çelişkili açıklamaları insanları tatmin etti ne de niye böyle bir şov yaptığı anlaşıldı.
Bu hikaye, heavy metal müziği ile hayvan hakları ilişkisi hakkında bazı ön yargılar yaratmış olabilir ya da özellikle derinin sahne kıyafetlerinde çok yoğun şekilde kullanıldığı heavy metalle özdeşleşen giyim tarzı da bu yargıyı pekiştirmiş olabilir. Şu kesin ki heavy metal dünyası çokça deri kokan bir dünya olageldi hep.
Fakat bu dünyada hayvan hakları konusunda hassas olmaktan öte bu alanda mücadele veren, et ve hayvansal gıdaları yememeyi, kürk-deri ürünlerini kullanmamayı tercih eden müzisyenler de var. Bunlardan biri de Arch Enemy’in solisti Alissa White-Gluz.
Gluz, Kanadalı bir şarkıcı. The Agonist adlı Kanadalı metal müzik grubunun kurucu üyelerinden ve aynı zamanda vokalisti olarak ünlenen Gluz, Mart 2014’te ise İsveçli death metal grubu Arch Enemy’nin vokalistliğini üstlendi. White-Gluz sıkı bir hayvan hakları savunucusu ve de aktivisti. Öyle ki Kanada denizlerindeki avlanmaya karşıyı yürüttüğü çalışmaları için PETA örgütü tarafından kendisine bir özel ödül de verilmişti. Gluz, 1998’den beri vegan da aynı zamanda. Beslenme tercihinin yanı sıra sahnede ve özel hayatında deri ürünleri kullanmayı da reddediyor.
Gelin, vegbelly.com sitesine 2014’te verdiği röportajdan bazı alıntılar yaparak, Gluz’un hayvan haklarına ve veganlığa dair görüşlerini daha yakından tanıyalım:
– Uzun turlar sırasında sağlıklı kalmak benim için çok önemli. Tur sırasında verebileceğimin en iyisini vermek adına sağlığıma çok dikkat ediyorum. Ama et yememe tercihim kesinlikle sadece sağlıkla ilgili değil, bu daha derin bir mesele. Turnelerde, konser dışındaki zamanlarımın çoğunu ya beslenmeme uygun yemekler yapmak için ya da buna uygun mekanlar aramakla geçiriyorum. Gittiğim şehirlerin çoğunda vegan noktalar var. HappyCow mobil uygulaması da bu konuda yardımcım.
– Montreal’denim. 16 yıl önce vegan olduğumdan bu yana, şehirlerde manzara çok değişti diyebilirim. Özellikle üniversitelerin etrafında, gençlerin yoğun yaşadığı yerlerde vegan restoranların sayısı çok arttı. Birçok kafe de artık vegan seçeneklere yer veriyor.
– Gruptaki arkadaşlarım arasında vejetaryen veya vegan olan yok. Fakat gruptaki arkadaşlarla hiçbir zaman bir tartışma yaşamadım. Hem beslenme hem de giyim tercihime karışmadılar ve eleştirmediler, saygı duydular. Fakat fanlarla bazen sert tartışmalar yaşadık. Veganlığa karşı görüşlerini çok sert şekilde bana yazan insanlar oldu. Bu insanlar esasında bence kendilerini suçlu hissetmeyi sevmiyorlar ve defansif bir ruh haline bürünüp hiddetleniyorlar.
– PETA beni 2011’de en seksi vejetaryen seçmişti. Bu beni rahatsız etmedi, seksist bir yönü olduğunu da düşünmedim. Farkındalığı artıracak bir şey gibi gördüm.
– İnsanları et, deri, kürk gibi konularda etkiliyorsam bu çok mutluluk verici olur. Bir kişi et yemeyi bırakır veya hayvanlar üstünde denenen ürünleri kullanmamak konusunda hassas davranırsa bile çok iyi olur. Sistemin bir parçası olmak zorunda değiliz, zalimliğin de buna karşı çıkabilir ve çalışabiliriz.