Bazen dünyanın en görkemli yerlerinden bazılarını ancak boynunuzu yukarıya doğru kaldırdığınızda görebilirsiniz. Jonathan Glancey de boynunu kaldıranlardan.
1-Castello Di Sammezzano, Leccio/İtalya
Castello di Sammezzano, Leccio, İtalya-Floransa yakınlarındaki bir tiyatro. Bu İtalyan tiyatrosundaki büyüleyici tavan, tonozlar ve Peacock Room dekorasyonu ile kendinden oldukça söz ettiriyor. Tavus kuşu ve diğer egzotik desenler, bu rüya gibi binanın bitmek bilmeyen boş odalarında görülen dekorasyonun ilham kaynağını oluşturuyor. Çok eski bir saray olan bu yerin Mağribi tarzı dekorasyonu Ferdinando Panciatichi Ximenes d’Aragona’ya ait. Aristokrat İtalyan mimar, mühendis, botanikçi, filozof ve politikacı Ferdinando doğu akdeniz ülkelerini daha önce hiç ziyaret etmemiş olmasına rağmen, 1843 ile 1889 yılları arasında Leccio’da hayata geçirdiği zarif, son derece egzotik biçimler ve renkler ile böyle bir dünya hayal etti. 20. yüzyıldaki bu otel, saray ve çok renkli Peacock Room günümüzde kavramlar arasında arafta asılı kalmış bir yapı.
2- Ely Katedrali – Cambridgeshire
Marangoz William Hurley tarafından Cambridgeshire’de yapımı tamamlanan Ely Katedrali; orta sekizgen tavanının üzerindeki zarif ahşap fenerleriyle 1334’te tamamlanan orta çağ yapı mühendisliğinin ve tasarımının en güzel başarılarından biridir. Katedralin tabanından fener, merkezindeki Christ in Glory oymacılığı ile büyük, sekiz sivri bir yıldızın merkezi gibi görünmektedir. İlk başta sekiz meşe ağacından yapılan yaklaşık 10 metre yüksekliğindeki fener, görülebilen kereste santralı tonozlaması ve gizli bir tente ile desteklenmektedir. 19. yüzyılda renkli boyanmış meleklerle süslenmiş ahşap paneller fenerin çevresinde açılabilir. Harika sesleriyle performans sergileyen koro, katedralinin çatısından şarkılarını söylerler.
3- Solna Centrum Metro İstasyonu/Stockholm
Stokholm’ün Solna Centrum alışveriş merkezinin cazibe merkezi, 1975’ten beri hizmet veren Blue Line Metro istasyonudur. Ressam olan Anders Åberg ve Karl-Olov Björk, yer altındaki ana kayanın tavanını , ilgi çekici ve güzel bir şekilde aydınlatılmış gece kırmızısı rengine boyadılar. Burada yürüyen merdivenlerle inip çıkmak, efsanelerden hatırladığımız bazı büyücülerin mağarasına girmek gibidir. 1957 yılından bu yana Metro taşımacılığını ilgi çekici hale getirip kullanımını arttırmak için pek çok sanatçı, metro ağının 100 istasyonunun 94’ünü unutulmaz kamusal sanat eserleri haline getirerek, 112.000 km’lik Stockholm Metro Ağını “dünyanın en uzun sanat galerisi” yaptı.
4- Grand Central Terminali/New York
Yüzyıllardır görkemli ve popüler Grand Central Terminali’nin zodyak tavanının büyük kısmı görünmezdi. Warren-Wetmore ve Reed-Stern tarafından tasarlanan Beaux-Arts stile sahip görkemli binanın altındaki istasyonun 67 platformuna giden yolcuların uzun yıllar boyunca içtiği milyonlarca sigaranın sonucu biriken nikotin katranı, kalın tabakalar halinde tavanda kalıplaştı. Orta çağ astronomik haritalarından örnek alınarak, Fransız sanatçı Paul César Helleu ve New York‘lu Charles Basing ve ekipleri tarafından boyandı. Zodyak belirtileri, Yunanistan ve Güney İtalya’nın sonbahar-kış aylarında gökyüzünün geceki halini anımsatan mavi-yeşil bir zemin üzerine altın yaprağa çizildi. Temizlenmiş ve restore edilmiş tavan 1998’de açıldı.
5- Mescid-i Şah/İsfahan
1598 yılında Şah Abbas, İran’ın başkentini İsfahan‘a taşıdı. Burada, olağanüstü bir azimle hem güzel dini binalar hem de sivil binalar inşa ettirdi. Isfahan’da kolaylıkla bulunan tek yapı malzemesi pişmiş kerpiç tuğla olduğu için, büyük olmasına rağmen, yeni binaların oldukça donuk görüneceğine dair kendisinde bir korku vardı. Fakat renkli mozaik fayansların üretilmesindeki yeni teknikler, Şah’ın görevlendirdiği mimarların muhteşem dekorasyon fikirlerine sahip olmalarını sağladı ve Mescid-i Şah (1612-38) şimdiki mükemmelliğe kavuştu. Oldukça yetenekli hattat ve minyatürist Rezza Abbasi tarafından tasarlanan mavi, sarı, turkuaz, pembe ve yeşil çiniler, bu parlak ve sıcak şehrin ışıklarını yakalayıp yansıtırlar ve Abbas’ın camisinin mavi kubbesinin altında bütünleşirler.
6- Haesley Nine Bridges Golf Club House, Yeoju-gun/ Güney Kore
Yeni nesil kâğıt ve mukavva binalarıyla ünlü Japon mimar Shigeru Ban tarafından tasarlanan bu mekân şık atriyum lobisiyle birlikte 2010 yılında açıldı. Hafif, üç katlı, aynı malzemeden yüksek sütunlarla desteklenen lamine ahşap ızgara kabuğu tavanı ve tavanını oluşturur. İnce ve kat kat şekildeki ahşap kafes, tavanından ve çatısından aynı materyaller ile yapılmış 3 katlı yüksek sütunları destekler. Bilgisayar kesimi, kolonlar ve yapımında, mümkün olduğunca az malzeme kullanılmaktadır. Fligran, ateşe dayanıklı bu sütunlar atriyumdan havanın serbestçe akmasını sağlar ve tasarımları esinlenerek üretilmiştir, geleneksel örgü çerçeveli bambu yastıklarından yani “bambu eşleri”nden ilham alınarak tasarlanmıştır. Sıcak ve nemli havalarda burası, çarşaf ve yastıklardan çok daha soğuktur. Tavan plakası kabuğunun bir kısmı şiirsel bir etki yaratmak amacıyla bir havuza yansıtılır.
7-Heydar Aliyev Merkezi, Bakü/Azerbaycan
2012 yılında açılan ve acayip yetenekli ellerden çıktığı bilinen, zemini, duvarları ve tavanı kıvrımlı hatlara sahip bu kültür merkezi salonu 2012 yılında açıldı. Gerçekten büyüleyici ve dikkat çekici olan bu salon, mimar Zaha Hadid tarafından tipik inşaat kurallarını reddetmiş ve kendi fikirleriyle yeniden icat etmiş mimar Zaha Hadid’in eseri. Aslında, geometrik olarak karışık katlardan oluşan ve beyaz meşe kabuğundan yapılmış salon çelik bir çerçeve içine yerleştirilmektedir. Bu, yapıya gereken sağlamlılığını verirken salonun boş bir alanda yüzüyormuş izlenimini de vermesini sağlar. Zaha Hadid’in hedefinde hep böyle akıcı bir yapı oluşturmak varmış ve en yeni bilgisayar ustalığı ile bu hedefini Bakü’de tamamlamış. Sayesinde, bir tavana bir daha aynı gözle bakmayacaksınız.
8- San Pantalon, Dorsoduro/Venedik
Hayranlık uyandıracak birkaç an için, yarım kalan bir Barok kilisesinin tavanı 50 sent Euro’luk bir ışıklandırmayla aydınlanır. 17. yüzyılın göz kamaştırıcı eseri ve 443 metrekareyi kaplayan yağlıboya resim, kilisenin mimarisini ışık gölge oyunlarıyla dolu sütunları ve altın rengi gökyüzünden cennetin beyaz ışığına doğru hareket eden kanatlı meleklerden oluşan koro ile kilisenin inşaatı hala devam ediyor izlenimini vermektedir. Nefes kesici küçültülmüş perspektifleriyle illüzyonist yağlıboya tablo, Gian Antonio Fumiani’nin (1645-1710) muhteşem eseridir. Önemli 19. yüzyıl İngiliz eleştirmenlerinden olan John Ruskin, bu yapıyı “Resmin kaba, dramatik etkilerinin en ilginç Avrupa örneği” diyerek nitelendirmiştir.
9- Cennet Tapınağı/Pekin
Cennet Tapınağı, Ming Hanedanı Yongle İmparatoru (Zhu Di’doğan) döneminde inşa edilmiş geniş bir dini yapıdır. 1420’de tamamlanan üç katlı Cennet Tapınağı titizlikle yapılmış bir geometrinin ve görkemli biçimde renkli keresteleri yüksek bir kubbeye ulaşan görkemli renkli sütunların ışığında yılın saatlerini, günlerini, aylarını ve mevsimlerini, canlandırıp ve temsil etmektedir. Ahşap sütunların ve kirişlerin birlikte dev bir yapı seti gibi durduğu 38 metre yüksekliğindeki tapınak tek bir çivi bile çakılmadan inşa edilmiştir. Birbirinden farklı renkler; iyi bir servet, sevinç, refah ve imparatorluk yönetiminin ihtişamını hatırlatan çeşitli çağrışımları temsil etmektedir. 1889’da yanan ve yeniden inşa edilen, tapınağın içi 2008 Pekin Olimpiyatları için yepyeni görünmesi amacıyla yeniden boyandı.
10- St Stephen Walbrook/ Londra
Şehir sınırlarından görülen St Stephen Walbrook modern bir yapı görünümünde. Bu görünümün yanında, Christopher Wren tarafından tasarlanan bu kilise iç tasarımıyla, 17. yüzyıl sonlarının Avrupa’sının mimari harikalarından biri olduğunu bizlere kanıtlıyor. Sekiz korint sütunu ve açık pencerelerle bölünmüş 8 kemeri taşıyan muhteşem tasarımlı bir kubbe. Bu, Christopher Wren’in St Paul Katedrali için orijinal tasarımının üzerine inşa etmeyi umduğu kubbenin ölçekli bir modelidir. Kilise yetkilileri bu gerçeği reddetse de Wren’in bu sessiz kilisede neyin amaçladığını hala görebiliyoruz. Ahşap, sıva ve bakırdan yapılmış olan 19.3m’lik kubbe St Stephen’da olan parlak St Paul’a benzemez.
Kaynak: BBC