Dünya yok oluşun eşiğinde. Harekete geçilmediği takdirde önümüzde sevdiklerimizle vedalaşıp, bitmek üzere olanın tadını çıkaracak çok az zaman kalacak. Çok geç olmadan yapılacak bir şeyler hâlâ var.
Dünyada canlı hayatın devam etmesi, ancak canlıların karşılıklı saygı ve uzlaşısıyla sağlanabilir. Bir ayı içtiği suyun pet şişesini denize atmayacağına, bir menekşe yediği dondurmanın ambalajını ormana bırakmayacağına veya bir levrek bira şişesini toprağa bırakmayacağına göre; bu uzlaşının ana öznesi biz insanlarız, yapılması gerekenlerin sorumluluğu da tam olarak bizim ellerimizde.
Dünya’yı yok edecek nefrete ve onun yok olmasını engelleyecek güce sahibiz. Peki, dünyayı nasıl yok ediyoruz? Dünya yok olmasın istersen neler yapmalıyız?
İklim değişikliği
Atmosfere saldığımız “birtakım” gazlar dünyayı gittikçe ısıtıyor. Dünya’yı ısıtan sera gazlarını; su buharı, karbondioksit, metan gazı, kloroflorokarbonlar yani kurşun, cıva, endüstriyel toksik olan PCB’ler ve plastik olarak özetleyebiliriz. Sanayi Devrimi ile birlikte başlayan ısınma konusunda bilim insanları da hemfikir. Son dönemde fosil yakıt kullanımın artışı, tüketimin boyutlarında aşırı artış ve ormansızlaşma gibi sebeplerden dolayı sera gazları atmosferde yığıldı. Bu yığılış, dünyanın her yerinden, okyanusun dibinden dağların zirvesine kadar, etkisini gösterebilecek güçte.
Kutuplardaki buzullar eriyor, toprak parçaları kaybediliyor, deniz seviyeleri yükseliyor, mevsim dengeleri bozuluyor, buna bağlı şekilde hayvanların göç yolları farklılık gösteriyor hatta bazı türler yok oluyor.
İklim değişikliği “bazı” ucuz fikirlerin sebep olduğu bir şeydir, harekete geçmek için fazla zaman yoktur ama geç de değildir.
Su israfı
Yeryüzündeki su kaynakları, okyanuslar denizler, akarsular, ırmaklar, karlar, buzullar ve yer altı sularıdır. Ancak içilebilir olması bakımından tatlı su kaynakları daha önemlidir. Çünkü tuzlu suyu arıtmak günümüzde hala pahalıdır ve tatlı su varken ne gerek var tuzlu suya algısı ile bir türlü ucuzlamamaktadır.
Zaten su oranı içinde az bir oranda bulunan tatlı su kaynakları, endüstrileşme yolunda ve kirliliğimizle iyice azalttık. Hırslı ve sınırsız tüketim arzumuz ile su kaynaklarını kurutuyoruz. İklim değişikliği de ona verdiğimiz desteklerle su kaynaklarının tükenmesinde önemli bir rol oynuyor.
Su savaşları yapardık küçükken ve sonra öğrendik yapmamız gerektiğini. Şimdi ülkeler üretimlerinde yüz bin tonlarca suyu gözleri kapalı harcıyorlar. Bir hamburgerin içindeki minik et parçasının üretimi aşamasında harcanan su miktarını duysanız onu bir daha yemezsiniz. Üretimin her alanında pervasızca harcadığımız sular gün gelecek rüyalarımıza girecek. Üstelik o kadar da uzak değil o günler, gittikçe yaklaşıyoruz acı verecek ama su vermeyecek günlere.
Ciddi bir örnek vermek gerekirse; Hindistan’da artan sıcaklar ve azalan su nedeniyle yaklaşık 2 bin insan yaşamını yitirdi. Bu sarsıcı cümle gerçek olmakla birlikte, her geçen gün sona yaklaştığımızın da göstergesi.
Ormanların azalması
Ormanlar ülkemizde ve dünyada paranın öldürmeyeceği, paraların da kendiyle birlikte gömüleceği gibi bir inanışa sahip yüz binlerce insanın aynı anda düşündüğü ortak tek noktası aynı zamanda. Ormanları gönlümüzce kesip, parçalarıyla bir şeyler yapıyoruz, onlardan arta kalan yerlere de uzun uzun kuleler dikiyor, yapay göller yapıyor ve şehirden uzak temalı yeni şehirler inşa ediyoruz. Gerçek ormanları söküp yerine yapay ormanlar dikiyoruz. Milyonlarca kök ağaç diktik diyorlar, inanıyoruz. Şehirden kaçıyoruz, hava kirliliği stres ve başka bir sürü zımbırtıdan. Yeni yapılan şehirden uzak şehirlerde yapay göllere bakarak çekiyoruz aynı stres ve hava kirliliğini, üstelik üzerine de para veriyoruz.
Ormanlarımızı yokediyoruz. Bunun soucunda topraklarımız anlamsızlaşıyır, mevsimlerimizin dengesi bozuluyor. Beynimize giden oksijen miktarı düşüyor ve doğal olarak kendi sonumuzu hazırladığımızın farkına bile varmıyoruz. Oksijensizleştirilmiş ortamlada, oksijen konulu çalıştaylar düzenliyoruz. Gittikçe karbonmonoksite dönüşüyoruz, dönüşümümüzün bile farkına varamayacak kadar güzel kafalar yaşıyoruz.
Tüketim Çılgınlığı
Pek çok kötülüğün başlangıç noktası olma talihsizliğindeki Sanayi Devrimi tüketim çılgınlığının da fitilini yakan olaydır. Tüketim ihtiyaç dışı eşya ve gıdalar alındığında, bunlar kullanılmadan veya ömrünü gerçek anlamda tüketmeden çöpe atıldığında yenisinin üretilmesi ve tabii ki üretildiği an hızla tekrar tüketilmesi gibi bir kısır döngünün adı esasında.
Her geçen gün artan ve ucuzladığını düşündüğümüz sektörler aslında hızla artıyor fakat ucuzlamıyor. İş gücü ucuzluyor, ham maddeden azaltıp kimyasaldan artırılıyor. Sağlık ucuzluyor, tedaviler pahalılaşırken. İnsan hayatı ucuzlaşıyor, tüketim odağı hızla büyürken. Her şeyi tüketiyoruz. Dünya’yı bile tüketiyoruz. Dünya’nın her türlü kaynağına dokunduk. Artık el değmemiş bir su kaynağı bilmiyoruz. Bulduğumuz gibi endüstrilerimize açıyoruz aslında insanlığa saklamamız gereken en büyük sırlarımızı.