“Bir kadın, ne zaman kendi sesini duyurmak için ayağa kalksa
Planlanmamış bile olsa
Tüm kadınlar için ayağa kalkmış olur.”
Maya Angelou
Efsane gibi sunulsa da, tarih anlatılarında kendine yer bulamasa da Phoolan Devi, ataerkinin kadınlara yaptığını ve kadınların yılmayışını örnekleyen bir hayata sahip. Zorluklarla bezeli hayatından kurtuluşu ise bir mucizeyle olmadı, bu kurtuluş, kadın gücünün bir neticesiydi. Zira Phoolan, erkek egemen dünyanın kurallarına, baskılarına sergilediği karşı duruş, gerçekleştirdiği var oma mücadelesi ile kadın olmanın direnişle olan ilgisini tüm dünyaya gösterdi.
1963 yılında Hindistan’da, düşük kasttan bir ailenin içerisinde dünyaya gelen Phoolan Devi, 11 yaşında zorla evlendirildi. Söz hakkının olmadığı bir toplumda yaşayan bu küçük kadın için hayatın seyri, evliliğin sonucu fazlasıyla değişti. Evlilikle beraber derin acıların yaşanacağı bir hayata mahkûm edildi. Evliliği ağır baskıların ve erkek şiddetinin son raddeye ulaştığı bir evlilik oldu. Birçok kez tecavüze uğradı, şiddet gördü. Dayanmayıp evine dönmesi ise onun için başka baskıların başladığı günleri getirdi. Çünkü Hindistan’da -pek çok toplumda olduğu gibi- evliliğini bitiren, ailesinin evine dönen kadınlar istenmezdi. Dahası bu kadınların uğursuzluk getirdiğine inanılırdı. O yüzden küçük yaşta başlayan sancılı süreç, bu değişimle başka bir boyuta ulaştı.
Zorla gönderildiği evden diğer eve dönen Phoolan, kendine ait olmayan bir hayatta, kendine ait olmayan kararlar yüzünden düşmanlar kazanmıştı. Evliliğe onu zorlayanlar, sonra da hayatını zorlaştırmaya devam ettiler. Bilhassa amcası ve amcasının oğlu, onu 11 yaşında evliliğe zorladıkları gibi sonrasında da şiddet uygulamaya, aşağılamaya devam ettiler. Phoolan ise bu yaşadıklarını kabullenmedi, hesap sormaya başladı. Oysa kadınlar susmalıydı, tecavüz onların utanması gereken bir durumdu, bahsini etmemelilerdi ama Phoolan ne şiddeti ne tecavüzü suskunlukla karşıladı, şikâyetlerini durmadan dile getirdi. Ayrıca bir şey daha onun rahatsızlıklarını dile getirmesine sebep oldu. O da, köydeki üst kastta bulunan kişilerin haksız tavırlarıydı. Bu boyun eğmeyen tavır, onun şikâyet edilmesine, haydutlukla suçlanıp hapse girmesine sebep oldu.
20 yaşlarında hayatı başka bir döneme girdi. Kimi kaynaklarca baskıdan kurtulmak amaçlı dağa çıktı, kimi kaynaklarca kaçırıldı, sonuç olarak ise bir çetenin içinde yer aldı. Burada çetenin liderinin tacizleriyle karşı karşıya kaldı. Liderin öldürülmesinin ardından yerini Vikram Mallah aldı. Vikram Mallah ile yaşadığı aşk onu bir süre tacizden uzaklaştırdı. Çeteye kendisi de katıldı, birlikte hareket etmeye başladılar. Vikram ile eski kocasının köyünü bastılar. Eylem sırasında üst kasttan kişilerin evlerini bastılar, rehineler aldılar. Bu eylem sonrası Vikram, çetenin eski üyeleri tarafından öldürüldü. Phoolan ise kaçırıldı. Onu kaçıran Behmai köyündeki üst kasttan erkeklerin, günlerce toplu tecavüzüne maruz kaldı. Çete arkadaşlarının onu kaçırması sonucu kurtulan genç kadın, çete lideri oldu.
Çete lideri Phoolan, intikam eylemini çok geciktirmedi. Ve 1981 yılının sevgililer gününde Behmai baskınını gerçekleştirdi, üst kasta mensup 22 erkeği öldürdü. Bunlar ona tecavüz eden erkeklerdi. Bundan sonra gerçekleştirdiği eylemler ise düşük kastta bir ün kazanmasına neden oldu. Halkın arasında üst kastı hedef alması nedeniyle “Haydutlar Kraliçesi” olarak adlandırıldı. Yakalanma emirlerinden kaçtığı süre boyunca halk onun arkasında oldu. Çiçeklerin Tanrıçası anlamına gelen adı, Haydutlar Kraliçesiydi artık. 1983 yılında ise hükûmetin içinde olduğu bir görüşme oldu, savunma anlaşması kapsamında teslim oldu. 11 yıl hapiste kalan Phoolan, burada yazar Mala Sen ile karşılaştı. Yaşam öyküsünü daha sonra bu arkadaşı yazdı. 11 yılın ardından Phoolan’ın hayatında bu sefer kendi kararıyla bambaşka bir evre başladı. Tekrar evlendi. Kendini geliştirmeye ve politikacı olmaya karar verdi. Geçmişi geri dönmeyeceği şekilde silmiş, unutmuştu. Nitekim Türkiye’den bir gazetede yayınlanan röportajında geçmişiyle ilgili soruya, şiddete başvurmak zorunda olduğu günleri unutmak istediğini söyledi. Zaten cezaevinden çıktıktan sonra da mücadelesini sadece politikacı kimliğiyle sürdürecekti.
Phoolan Devi, 1996 yılında meclise girmek için Samajwadi Partisi’nden aday oldu, üst kasttan birini Lok Sabha’da (Hindistan Parlamentosu) koltuğundan edip düşük kasttan insanların gücü olarak parlamentoya girdi. Bu, üst kasttakileri kızdırdı, o ise yoksul halkın ve adaletsizliğe uğrayanların son derece destek verdiği bir isimdi, mücadelesini bunun bilincinde olarak gerçekleştirdi. Aslında o da bu amaçla parlamentoya girmişti. Kendi deyişiyle cezaevindeyken adalet mekanizmasının nasıl işlediğini görmüş, yoksulluk ve rüşvetle mücadele için parlamentoya girmişti.
Kocası, akrabaları ve korumalarıyla hayatını sürdürdüğü evde ise bu kadar çok sevilmenin neticesinde sık sık ziyaretçileri oldu. Hayatının filme çekilmiş olması da ününe ün katmıştı ama o sürekli kurban olarak gösterildiği için filmi beğenmemişti. Çünkü Phoolan, ataerkinin baskılamalarına hiçbir zaman boyun eğmedi. Bu yüzden sürekli şiddet gördü fakat yine de geri adım atmadı. Gazetedeki röportajında bulunan şu ifade ise onu en net anlatan ifadeydi: “Ülkemdeki haksızlıklara karşı mücadelem devam ediyor. Ancak artık silahım yok, arkamda halkımın gücü var.”
Arkasına aldığı halk gücü ve geçmişten bu yana üst kasta karşı verdiği mücadele, düşmanlarının da sayısını arttırdı. Uzun süredir ölüm tehditleri alan Devi, 2001 yılında parlamentonun sabahki oturumundan evine döndüğü sırada maskeli iki –bazı kaynaklarda üç kişi olduğu da yazar- kişi bir otomobilden 4-5 el ateş ederek kaçtılar. Trafik polisinin kovaladığı saldırganlar izlerini kaybettirdi. Phoolan ise hastaneye yetiştirilmeden hayatını kaybetti.
Saldırı nedeni ile parlamento çalışmalarına geçici olarak ara verildi. Katili olarak suçlanan Sher Shing Rana, Uttar Pradesh’de bulunan üst-kasttan erkeklerin intikamını almak için yaptığını iddia etti ama diğer raporlar kocasının da cinayete dâhil olduğunu gösterdi. Katile müebbet hapis cezası verildi ama bu cinayet, aydınlanmayan bir suikast olarak kaldı. Erkek egemen sistemin kıskacında 12 yaşından başlayarak adeta karanlığa mahkûm edilen Phoolan, buna karşı yoğun bir mücadele verdi ve baskılamalarına boyun eğmediği bu sistemin erkekleri tarafından 38 yaşında öldürüldü.