1970’te anaokuluna başlamadan önce evcilik oynamayı çok severdim. Diğer Koreli çocukların oynadığı “dabangu”, “stick tossing”, saklambaç ve “squid” gibi oyunları da oynadık ama evcilik en sevdiğim oyundu. Ancak bu oyunu genellikle kızlar oynardı. Oğlanların çoğu dışarda oynamayı tercih ederdi.
Çocukların yetişkinmiş gibi davranmalarını severdim. Tartışmaya olanak sağlamayan ve rekabet uyandırmayan hoş bir oyundu. Bu oyun çiftlerle oynanıyordu ve az sayıda oğlan evcilik oynadığı için ben oldukça popülerdim. Birçok kız benimle çift olmak için yarışırdı bazen de karar vermek için taş-kağıt-makas oynarlardı. Şimdi düşünüyorum da, bu oyun Kore’deki reality show “We Got Married (Biz Evlendik)”in konseptine çok benziyor. Bu kesinlikle benim eğleneceğim bir şey!
Evcilik oynayan birçok çocuk yemek yapma gibi aktivitelere odaklanırken, ben en çok düğün kısmını seviyordum. Bunun nedeni okuduğum masallar olabilir. Partnerimden her zaman Sindirella, Pamuk Prenses, Uyuyan Güzel gibi masallardan birini seçmesini isterdim. Daha sonra o masala uygun bir son yazardım ve bu son da -hepsinde olduğu gibi- düğün olurdu. Her zaman hayali bir kale inşa ettim ve partnerimle o kaleye faytonla girdiğimizi düşündüm. Bizim düğünlerimiz hep çok sayıda davetli, şaşalı süslemeler ve tören müziğinden oluşurdu. (Tabii ki bunlar hayali bir yerde gerçekleşiyordu.) Partnerlerim de bunu seviyorlardı çünkü prenses oluyorlardı. Derme çatma evlerinde yemek yapıp yiyen diğer çocuklar bizim evimize kıskançlıkla bakarlardı. Ben mutlu hissederdim ve gelecekte böyle bir düğün yapmaya kararlıydım.
29 Temmuz 1981’de yüzyılın düğününü gördüm. İngiltere prensi Charles ve onun çok sevgili Diana’sının düğünü. Bir kale, fayton ve çok sayıda davetli – hayalini kurduğum şey buydu. Ve bu bir masal değil, gerçekten de bir düğündü! O günden itibaren hayalim daha da büyüdü. Yüzlerce insanın duasıyla görkemli bir düğün–asil çiftin düğünüyle aynı olmasa da- yapmaya karar verdim. O günden beri hayalimin gerçekleşmesini bekliyordum.
Ancak, ergenlik dönemindeyken bu hayalim paramparça oldu ve depresyona girdim. Damat olamazdım. Damat olabilmek için bir geline ihtiyacım vardı ama bir gelinle eş olabilecek heteroseksüel bir adam değildim. Kore, heteroseksüellerin düğünlerine destek veriyordu ama yasal ya da ahlaki olarak benim gibi eşcinsellerin düğünlerini onaylamıyordu. Her zaman en mutlu düğünü yapacağıma dair hayaller kurdum ama bunun asla gerçekleşmeyeceğini fark edince depresyona girdim. Tıpkı masallardaki gibi bir düğün yapmak isteyen eşcinsel bir ergen olarak mahvolmuştum.
Üniversitede öğrenci hareketlerine katıldıkça Kore’de evlilik kurumunun problemlerini öğrendim. Ayrıca insanların mutlu olmak için evlenmek zorunda olmadığını ve “mutsuz evlilik” kavramını da öğrendim. Ama yalnızca heteroseksüellerin evlenebilmesine çok sinirlenmiştim. Bu acı gerçek tüylerimi ürpertti. Abim, iki kız kardeşim, arkadaşlarım ve tanıdıklarım evlendi, bense her zaman onları tebrik eden davetliydim.
Eşcinsel olduğumu açıklayıp cinsel azınlık hakları hareketine katıldıktan sonra, üzerinde yaşadığımız bu dünyanın değiştiğini gördüm.
Gitgide daha fazla ülke evlilik eşitliğini yasallaştırıyor ve eşcinsel çiftleri kabulleniyordu.
Hayalimden vazgeçmemeye karar verdim. Kendi kendime “Çok geç değil” dedim. Ama yine yıkımla karşılaştım. Evlilik bir insanın tek başına yapabileceği bir şey değildi ve ne zaman biriyle ilişkim olsa ve bu ilişki ciddiye binse, evlilik fikrimi çıtlatıyordum ama her zaman reddediliyordum. Sadece düğün yapma hayali değil, aynı zamanda evlenmek isteyen bir eşcinsel bulmak imkânsızmış gibi hissediyordum. Hayalim yavaş yavaş soluyor diye endişeleniyordum.
2005’in ocak ayında, dondurucu bir kış gününde, Seung Hwan Kim’i ilk kez gördüm. Beni büyülemişti. O günden sonra ona delicesine aşık oldum ve ısrarcı kurlarım sayesinde çift olmuştuk.
”Evliliğimiz dünyayı hemen değiştirmeyecek. Ama Korelilerin bakış açısında bir değişim yarattı.”
Ocak 2005’te o değişim öğrencisi olarak Amerika’ya gitti ve altı ay boyunca ayrı kaldık. Birçok insan eşcinsellerin kısa süreli ilişkiler yaşadığını ve sadece cinsellik amaçlı olduklarını düşünüyor. Ancak, altı ay boyunca sabahları ve akşamları görüntülü konuştuk, Sevgililer Günü’nde Paris’te buluştuk ve yarıyıldan sonraki yaz bitiminde New York’ta buluştuk. Birbirimizi tutkuyla seviyorduk. Aşkımız derinleştikçe, daha hevesli oldum ve “Evet, hayatımın geri kalanını bu insanla geçirmek istiyorum!” diye düşündüm.
Nisan 2010’da Seul Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde ilk uzun metraj filmim “İki Düğün ve Bir Cenaze” sayesinde ödül aldım. Kabul konuşmamda ne söyleyeceğimi çok düşündüm. Teşekkür etmek istediğim herkes, gözümde belirdi. Bu insanların arasında en çok teşekkür etmek istediğim kişi açıkça göze çarpıyordu. Film festivalinin kapanış töreninde, ödül kazanan kişi olarak anons edilip sahneye çıktım. Heyecanımı yatıştırdıktan sonra, seyircilerin arasındaki en mutlu kişiyi, Hwany’yi çağırdım ve: “Hayatının geri kalanını benimle geçirebilir misin? Benim yapmak istediğim bu!” dedim.
2013 yılının mayıs ayında düzenlenen bir basın toplantısında, kesinlikle düğün yapacağımı belirttim. Birçok insan neden evlenmeye çalıştığımı sordu. Onlara cevabım: “Çünkü biz birbirimizi seviyoruz! Başka bir şeye ihtiyacınız var mı?” oldu. Tıpkı diğer evli çiftler gibi birbirimizi seviyor ve birbirimizle birlikte olmak istiyoruz, işte bu yüzden evlenmek istiyoruz. Birçok muhabir afallamıştı ve kafaları karışmıştı. Düğünümüzle ilgili haberler yayıldığında, bu tartışma konusu olmuştu.
Güney Kore’nin evlilik kurumuyla ilgili yasaları, bizim evliliğimizi tanımıyordu. Evlenmeden önce ve evlendikten sonra birçok zorlukla karşılaştık, önümüzde mücadele etmemiz gereken daha fazla şey olduğunu biliyorduk ama 2005’ten beri oluşturduğumuz güven ve ilişkimizin sağlam temeliyle, mutlu olacağımızdan emindik. Bu şimdi bile böyle. Düğün hazırlıkları yaparken diğer çiftler gibi biz de tartıştık ama ikimiz de mutluyduk. Düğün hazırlıkları endişeden daha çok beklentilerle doluydu, daha önce Güney Kore’de hiç yapılmamış bir şeyi yapmak kolay değildi. Ama birçok insan bize yardım etti, bu durum zorlukları kolaylaştırdı.
7 Eylül 2013’te Güney Kore’nin ilk eşcinsel düğününde evlendik. Binlerce davetli bizi tebrik etmek için geldi.
Düğünden sonra yolda birkaç lise öğrencisiyle karşılaştım. Genç bir adam yanıma gelip: “Yönetmen, sayende ben de evlenmenin hayalini kuruyorum. Lütfen ülkemizde evlilik eşitliğinin yasallaşması için mücadele et” dedi. Bu kelimeleri duyunca heyecanla kıkırdadım. Düğünümün birine hayal kurma şansı vermesi beni çok sevindirmişti.
Evliliğimiz dünyayı hemen değiştirmeyecek. Ama Korelilerin bakış açısında bir değişim yarattı. Heteroseksüel insanlar, Kore’de eşcinsel evlilikler olduğunu fark etmeye başladı ve eşcinsel insanlar “biz de evlenebiliriz” diye düşünmeye başladılar.
Güney Kore’de evlilik eşitliği artık hayal edilemez bir şey değil. Bu diğer ülkelere özgü bir durum da değil: Bu da bizim hikâyemiz. Ayrıca evliliğimiz sonrasında Güney Kore biraz daha romantik bir hâl aldı diye düşünüyorum!
Kaynak: The Huffington Post