Ne kadar da zor ölümün siyasallaştığı bir ülkede, yiten birinin ardından yazmak. Oysa ona ilk aşk demişsin, filmlerinde ağlamışsın, gülmüşsün. Duruşunu sevmişsin, gülüşünü ya da. Ama işte üzülemezsin. Çünkü onun seninkinden farklı bir ideolojisi var. İşte bu noktada bir zamanlar seni güldüren bir adamın ölümüne sevinebilirsin. Bazıları gibi ileriye gidip sövüp sayabilirsin.
Sadece filmlerinden, şarkılarından ya da yaptıklarından tanıdığımız birinin gidişi yüreğe kaya gibi oturur mu? Ben bu hissi Kazım Koyuncu gittiğinde yaşamıştım. Canımı acıtmıştı hiç tanımadığım ama çok sevdiğim bu sanatçının aramızdan ayrılışı. Ağlamıştım, nasıl ağlamayayım? Onu bir kez bile görmemiştim, bunu çok istediğim halde. Öyle ki hâlâ yara Kazım Koyuncu içimde. Sırf onun için belki de on bin defa izledim Gülbeyaz’ı, bilhassa onun olduğu sahneleri.
Eylül’de ise bir kez daha büyük bir kaya oturdu sol yanıma. Bir whatsapp mesajıydı haber veren. Tarık Akan ölmüş… İnsan bir duruyor önce, kalakalıyor. Çünkü çocukluğundan beri öyle çok sevmişsin ve neredeyse her gün filmlerini ekranda görmüşsün ki ölmesine ihtimal vermiyorsun.
Türkiye sinemasının unutulmaz isimlerinden olan Tarık Akan, 1949 yılında İstanbul’da doğdu. Babasının görevi nedeniyle Anadolu’da büyüdü. Babası albaylık görevinden emekli olduğunda, evi geçindirmek için düğün salonunda müdürlük, Ataköy Plajı’nda cankurtaranlık, sandalcılık gibi işlere girdi. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yüksek makine mühendisliği okurken gündüzleri kâğıt işportacılığı yaptı, geceleri üniversiteye gitti. 1971 yılında Ses Dergisinin düzenlediği yarışmaya her ne kadar “üçüncü bile olsam…” umuduyla girmişse de birinci oldu. Böylece filmlerde oynamaya başladı. Bu arada gazetecilik öğrenimi de gördü.
Filmleri pek çok kez ödüllendirildi
Akan, başlangıçta romantik jön rollerinin aranan oyuncusu oldu. Bu dönemde hafif güldürülerde de rol aldı. 1970’lerin ikinci yarısından başlayarak Şerif Gören, Atıf Yılmaz, Yavuz Özkan, Zeki Ökten gibi yönetmenlerin, toplumsal sorunların ağırlıkta olduğu nitelikli filmlerinde oynadı. Bunlar arasında Maden (1978), Pehlivan (1984), Sürü (1978), Adak (1979), Yol (1982), Çözülmeler (1993), Yolcu (1993), Eylül Fırtınası (1999), Hayal Kurma Dersleri (1999), Gülüm (2003) sayılabilir. Aynı zamanda zorlu yıllarda bir Kürt destanından uyarlanan Siyabend u Xece’de oynayacak kadar cesur bir oyuncuydu.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde dört kez En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazanan Tarık Akan, Pehlivan’daki oyunuyla da 1985 Berlin Film Şenliği’nde Jüri Özel Ödülü’nü aldı. 1992’de Çağdaş Sinema Derneği’nin başkanlığına seçildi. Televizyonda Taşların Sırrı, Antika Talanı, Koçum Benim dizilerinde oynadı. Uzun süre sinema çalışmalarının yanı sıra eğitimcilik yaptı. Anne Kafamda Bit Var ilk ve tek kitabı oldu.
16 Eylül 2016’da yaşamını yitiren Tarık Akan ile ilgili bu yazıya başlamadan önce geç kaldığım yönünde hayıflanıyordum. Hemen o gün yazmalıydım Tarık Akan’ı. Fakat sonra bu düşüncemin yanlış olduğuna karar verdim. Ne fark ederdi ki? Evet, o yoktu artık ama hatırası buradaydı. Hatıraları onu hep yaşatacaktı. Ayrıca kim unutur Damat Ferit’i, Siyabend’i, Seyit Ali’yi?