Hayvan hakları savunuculuğunun esas temeli, hayvanların birer nesne olmadıklarını, onların herhangi bir “şey” olduğu fikrini herhangi “biri” oldukları şeklinde değiştirmek, insanlar gibi onları da bu gezegende yaşama hakkına sahip bireyler olarak tanımaktır. Ne yazık ki atlar da dâhil olmak üzere çoğu çiftlik hayvanı için bu durum gerçeklikten oldukça uzak. Hayatları “kâr” ile ölçülüyor ve dolar işaretlerine indirgeniyor. Somut bir amaca hizmet etmezlerse veya etmediklerinde öylece bir köşeye atılıyorlar.
Hayatlarının büyük bir kısmı boyunca küçük ahırlarda yaşamaya zorlanarak temel ihtiyaçları ve özgürlükleri yok sayılıyor ve birbirleriyle kaynaşıp aile grupları oluşturamıyorlar. Her gün milyonlarca hayvan, endüstriyel hayvancılığın korkunç dünyası içine doğuyor. Büyük çoğunluğu ise hiç iyilik ve merhamet kırıntısı tadamadan bu dünyayı en vahşi ve korkutucu şekilde terk edecek.
Neyse ki toplum, onların durumunu anlamaya ve tabaklarındaki yemeğe bağlı olan zulmü yavaş yavaş kabullenmeye başlıyor. Bu durum, dünya çapındaki barınakların sürekli artan sayısından kaynaklanıyor. Bu kuruluşlar, hayvanları farklı bir şekilde görmemizde hayati bir rol oynuyor ancak çalışmalarında birçok zorlukla karşılaşıyorlar. Bireylerin ve diğer benzer görüşlü kuruluşların yardımıyla bu barınakların çalışmalarını gerçekleştirmesi daha etkili hale gelebilir. Gelin tüm canlı yaşamına daha faydalı olan bir dünya geliştirmenin nasıl başarılabileceğine bir bakalım.
Sorunlar
Hayvan barınağı işletmek hiç kolay bir iş değildir ve çok fedakârlık gerektirir. Hiç tatil, boş zaman ya da izin günleri yoktur. Ben zamanımı ihtiyacı olan hayvanlara yardım etmeye adamayı seçtim. Yaklaşık beş yıl önce Penny Lane Hayvan Barınağı’nı açtığımdan beri çok şey öğrendim. Ne yapmam ve yapmamam gerektiğini öğrendim. Hâlâ öğreniyor muyum? Elbette. Son zamanlarda istenmeyen hayvanları ziyaret etmek için bir akın vardı. Bu hayvanlardan en sonuncusu ise artık sahiplerine faydası dokunamayacak olan oldukça yaşlı bir at. Hak edilmiş bir “emeklilik” sağlamak yerine ondan kurtulmaya karar vermişler.
Maalesef benim barınağım dolu. Boş yerin yanı sıra sermaye de sınırlı ve benim sorumluluğumdaki hayvanları kalabalık bir yer nedeniyle riske atamam. Bazen hayır demek zorunda kalmak yürek burkuyor. Bu, barınak hayatının zorlu kısmı.
Dünya çapındaki birçok barınak bana hep ilham veriyor ve çiftlik hayvanlarının hayatlarında değişiklik yaratma motivasyonu sağlıyor. Ne yazık ki bu dünya bile sorunsuz değil. Hayatın birçok yönünde olduğu gibi burada da anlaşmazlık baş gösteriyor. Hayvan savunuculuğuna dâhil olan herkes ya aynı fikirde değil ya da bilgilerini paylaşmaya istekli değiller. En karmaşık meselelerden biri ise hayvanların hayatını kurtarmak için onları “satın almanın” doğru olup olmadığı.
Yakın bir zamanda altı öküz St. Louis’deki bir kesimhaneden cesurca kaçtı. Sonunda yakalandılar ve kesimhaneye geri götürüldüler. Birkaç barınak, onların hayatlarını korumak adına mücadele etti ancak “özgürlükleri” yüksek fiyat etiketleriyle birlikte anıldı. Şimdi hayatlarının geri kalanını bir barınakta sevgi ve anlayışı tadarak huzur içinde yaşayacaklar. Mücadele etmiş oldukları şey buydu. Peki, özgürlükleri için para ödemek doğru muydu? Madalyonun iki yüzü var.
Endüstriyel hayvancılık sektörüne dâhil olanlara para vermek sadece döngünün sürmesine hizmet eder. Kazanılan para, “kurtarılmış” olan hayvan yerine başka hayvanı beslemek için kullanılır. Atları öldürmek için satın alanlar buna başlıca bir örnektir. İşleri atları en düşük fiyattan satın almak ve sonra bahsi geçen hayvanı kâr elde etmek için fiyatını artırıp satmaktır. Kazanılan para daha sonra direkt olarak kesimhaneye yollanmak üzere üç tane daha at satın almak için kullanılabilmektedir.
Milyonlarca inek, domuz, tavuk ve hindi zerre kadar merhamet görmeden vahşice kesilmek üzere hayatlarını acınası koşullarda geçiriyor. Örneğin Kanada Toronto’daki bir kesimhane, her gün 10 bin yavru domuz kesiyor. Bu gibi sayılar akıllara zarar. Yunan biyografi yazarı Pluchart’ın bir keresinde söylediği gibi: “Küçük bir et parçası uğruna onları güneşten, ışıktan, doğum ve varoluş hakkı verilen hayatlarından mahrum bırakıyoruz”. Eğer kendimizi elimizden gelen herhangi bir şekilde onları korumaya verirsek, tüm çiftlik hayvanlarının “benliksiz” olduğu fikrini sürdürmüş olmaz mıyız? Bu sorunun doğru bir cevabı yok. İşte tam da barınakların birlikte çalışması gerektiği fikrinin ortaya çıktığı nokta bu.
Birlikte çalışmak
Hayvanları kurtarma dünyası rekabetin olmadığı bir ortam değil. Her barınağın kendi kurallar dizisi ve yol gösterici ilkeleriyle kendine özgü bir işleyiş tarzı var. Bazıları hayvanları güvenilir evlere gönderip sahiplendirecek, bazıları kâr için hayvanları satacak ve bazıları ise onların hayatlarının geri kalanını tek bir yerde geçirmelerine izin verecek. Sonuçta hepimizin hedefi aynı: Halkı endüstriyel hayvancılığın acımasızlıkları hakkında eğitirken ve bilgilendirirken bir yandan da hayvanlara yardım etmek.
Ben yerel barınaklarla iyi bağlantılarım olduğundan dolayı yeterince şanslıyım. Birbirimizden öğrenmek için bilgimizi ve deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Rekabetçi tutum ya da yargılama yok. Bu tarz bir ilişki, buralarda barınan yardıma muhtaç bir hayvanın günlük istekleriyle ilgilenirken şart. Destek ağlarına sahip olmak bunu daha gerçekleştirilebilir kılıyor.
Nasıl yardım edilebilir?
Bizler hayvan kurtarıcıları ve koruyucuları olarak farklılık yaratabilecek tek kişiler olarak görülebiliriz ancak bu doğru değil. Barınaklar hayvanlara yardım etmeyi sürdürmek için bağış ve gönüllülere ihtiyaç duyar. Yerel barınakları ziyaret etmek için vakit ayırın ve yaptıkları önemli işler hakkında bilgi edinin. Kendinizi ve başkalarını endüstriyel hayvancılığın gerçekleri ve aynı zamanda eğlence ve kâr uğruna hayvanları sömürenler konusunda eğitin ve öğrendiklerinizi tanıdığınız herkesle paylaşın. Dünya iyi yönde değişmekte. Bu değişimin bir parçası olun.
Kaynak: One Green Planet