Her Eylül ayı sonunu iple çekmeme ve sinemaya olan tutkumu bir kez daha hatırlamama vesile olan Adana, 26. yılında da su gibi aktı geçti… Sinemanın, kebabın, tarihin ve mutluluğun şehri haline gelen Adana’ya bu kadar tutkuyla bağlanmama neden olan Adana Film Festivali yani artık yeni ve geleneksel adıyla “Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali” yılın öne çıkacak olan filmlerinin bir araya geldiği şahane bir festivale daha ev sahipliği yaptı.
Bu yıl Adana Büyükşehir Belediyesi’nin çiçeği burnunda başkanı Zeydan Karalar’ın konuk severliğinde düzenlenen festival, Kadir Beycioğlu’nun direktörlüğünde düzenlendi. Her ikisini de bu kısa süre içerisinde bu kadar köklü festivalin başarısını düşürmemek için ellerinden gelen her şeyi yaptıkları için tebrik etmek gerek. Ayrıca bir özel teşekkür ise başta Menderes Samancılar olmak üzere yürütme kurulunda görev alan tüm değerli isimlere… Bu sene basın ilişkilerini yürüten, hangi kültür sanat projeleri olursa olsun bana her zaman bilgi veren ve severek güzel işler çıkarttığımız Bkz İletişim’den Banu hanım, Hande ve Yeliz’e de ayrıca tebrik ve teşekkürleri iletiyorum…
Altın Koza Film Festivali nasıl geçti?
Her günümün neredeyse 3 film izleyerek geçtiği festivalde; ağzımızı sulandıran yemekleri de gördük, eğlenceyi de… Bu yıl film gösterimleri sadece M1 Cinemaximum ve Ariplex salonlarında gerçekleşti. Adana izleyicisi bu yıl da salonları boş bırakmadı, hatta Ulusal Uzun Metraj Yarışma filmlerinin gösterildiği seanslarda salonlar ‘full’ çekti diyebiliriz. Geçtiğimiz yıl akıl edilen Festival mobil uygulaması, bu yıl da festivalde bizler için tahsis edildi. Kimi zaman ufak sorunlar olsa da, genel olarak davetlilerin koltuk karmaşası yaşamamalarının önüne yeniden geçildi.
Bu yıl sadece M1 Cinemaximum salonlarında filmleri izleyebildim. Özellikle yine her zaman Adana’da dikkat ettiğim gibi Ulusal Yarışma önceliğim oldu. Ancak program o kadar yoğun hazırlanmıştı ki, Ulusal film karşısında her zaman merak ettiğim bir Uluslararası film ile karşılaştım. Sadece “Young Ahmed” filmini izleyebilmiş oldum. M1 Cinemaximum salonundaki gösterimlerde, geçtiğimiz yıl büyük bir sorun olan ve her bir yönetmenin dile getirdiği projeksiyon sıkıntısı maalesef bu sene de devam etti. Birçok yönetmen, görüntülerinin daha farklı olduğunu söyleşilerde dile getirdi. Benim gözlemlediğim, bu yıl renk sorununun çözüldüğü ama görüntülerin ışık nedeniyle karanlık hale geldiği aslında… Bu da birçok film için bir sorundu… Umarım gelecek yıl bunun için kesin bir çözüm bulunur ve problem ortadan kaldırılır…
Bu yılki ödül töreni, geçtiğimiz yıla göre son derece muhteşem ve ışıltılı geçti. Yekta Kopan ve Ezo Sunal son derece kendilerine hâkim, şahane sunum yaptılar. Sahnede dev bir orkestranın olması ve bu orkestranın aralara müziklerle dahil olması şahaneydi. Kısa film yarışmalarının ödülleri ve Ulusal Uzun yarışmanın ödülleri oldukça güzel bir ahenkte verildi.
Festival hakkında neler söylediler?
“Küçük Şeyler” filminin yönetmeni Kıvanç Sezer: “Festival bizim için çok güzel geçti, filmimiz için çok heyecanlıydık. Festivalin ulusal ve uluslararası seçkisinde çok iyi filmler vardı, yoğun bir program olduğu için uluslararası seçkiyi çok göremedim maalesef. Ama ekibimizle bir arada olmak, Adana yemeklerini de tatmak çok güzeldi. 3 yıl önce ilk filmim “Babamın Kanatları” ile de buradaydık ve çok güzel geçmişti.
“Küçük Şeyler” filminin oyuncusu Alican Yücesoy: “Festivale filmimizin gösteriminden erken katılma şansım oldu ve merak ettiğim bir çok filmi izleme şansı buldum. Çok güzel bir yıldı Adana Altın Koza benim açımdan. Çok keyifli bir söyleşi geçirdik. Adana lezzetlerini tatmak da ayrı bir güzeldi tabi.
“Nuh Tepesi” filminin yönetmeni Cenk Ertürk: “Nüfus cüzdanımda Sivas yazar ama ben aslında Adana doğumluyum. Yapımcım olan ortanca kardeşim Şevki Tuna da Adana doğumludur. Filmimiz Nuh Tepesi de Türkiye’de seyirciyle Adana’da buluşmuş oldu. Kaderin küçük bir oyunu sanki. Yıllar önce, çocukken Adana’dan ayrıldıktan sonra, yaklaşık 30 yıldır Adana’ya hiç uğramamıştık. İnsanın doğduğu yere dönmesi, aynen Nuh Tepesi’nde babaya olduğu gibi, çok garip bir duyguymuş aslında. Kardeşimle doğduğumuz evi bulduk. Etrafında gezindik. Ne aradığımızı bilmeden. Sonra filmimiz buluştu seyirciyle. Öyle güzel sorular sordular ki. Festival’in seçkisini, Festival yönetiminin detay hâkimiyetini çok beğendim. İnsanın ağız sulandıran filmlerle ağız sulandıran yemekler arasında kaldığı bir şehir Adana. İki anlamda da kilo alarak ayrıldık doğduğumuz bu şehirden.”
“Bağlılık Aslı” filminin oyuncusu Kübra Kip: “Festival benim için çok güzel geçti. Gösterimimizden önce katıldım ve izlemek istediğim başka filmleri de izleme şansım oldu. Neredeyse her günü sinema dolu bir festival oldu, keyifliydi.”
“Bağlılık Aslı” filminin oyuncusu Ece Yüksel: “Benim çok sevdiğim bir festival Adana. Bu yıl da çok keyifle geçti. Her anını film izleyerek değerlendirmeye çalıştım.”
“Kovan” filminin yönetmeni Eylem Kaftan: “Adana Altın Koza, benim için çok keyifli geçti. Kovan’ın ilk gösterimi burada oldu ve ilk filmimin ilk kez izleyiciyle buluşması çok heyecan vericiydi. Filme sahip çıkan ve güzel yorumlarda bulunan izleyiciler oldu. Yarışmada olduğum diğer filmler de çok güçlüydü.”
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması nasıldı?
Yılın bağımsız sinemada en öne çıkan filmlerinin bir araya geldiği Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması seçkisi,geçtiğimiz yıla göre daha umutlu filmler yer alıyordu. Ama tabi bu filmlerin birkaç tane olması da tartışmalı bir durum… Seçkide 2 tane belgesel filminde yer alması yenilikçi ve güzel olmuş aslında…
Ödüllerin birçoğunu nokta atışı tahminlerle bilirken, bir çoğunda da oldukça şaşkınlık yaşadım. En İyi Film, Yönetmen, Film-Yön Yönetmen ve Görüntü Yönetmeni ödüllerini “Nuh Tepesi” filminin kazanması hepimizi sevindirdi. Seçinin en başarılı filmlerinden bir tanesi olan Nuh Tepesi’ne Adana Altın Koza, son derece uğurlu geldi. En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün Küçük Şeyler ile Alican Yücesoy’a verilmesi oldukça yerinde ve en iyi kararlardan bir tanesiydi. Keza Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün “Uzun Zaman Önce” filmindeki rolüyle Serdar Orçin’e gitmesi de, akıllıca ve doğru bir karardı.
En İyi Kadın Oyuncu ödülünün, Aden’de bayılarak izlediğim güzel oyuncu Funda Eryiğit’e verilmesi sevindirirken, hepimizin yüzünü güldürdü elbette. Aynı şekilde Umut Veren Genç Kadın Oyuncu ödülünün de Küçük Şeyler ile Başak Özcan’ın olması da sevindirici. Ancak politik nedenlerden dolayı “Bağlılık – Aslı” filmindeki olağanüstü performanslarıyla Kübra Kip ve Ece Yüksel’in göz ardı edilmesi, son derece üzücü…
Hangi filmleri izledim?
NUH TEPESİ / Yönetmen: Cenk ERTÜRK
Yönetmenliğini Cenk Ertürk’ün üstlendiği ve başlıca rollerini Haluk Bilginer, Ali Atay, Mehmet Özgür ve Hande Doğandemir’in paylaştığı filmde; babasının vasiyetini yerine getirmeye çalışan Ömer’in ve babası ile geçmişten gelen kavgaları nedeniyle oluşan çatışma hikâyelerini izliyoruz.
Film, büyük bir bozguna uğramış ama toparlanması güç olmayan bir baba-oğul ilişkisine güçlü bir bakış atıyor. Taşrada geçen hikayenin temelinde yatan baba – oğul ilişkisi, izleyenlere bir yakınımıza ne kadar çok kızmış olsak da, başkaları tarafından gelen saldırı karşısında da savunmada olmanın önemini gösteriyor. Güçlü senaryoda baba – oğul ilişkisi öne çıksa da, Ömer’in hamile ve ayrıldığı eşi Elif ile arasındaki çatışmadan da beslenmeler göze çarpıyor. Film, izleyenlere izleme boyunca sorgulatıyor; hakkını savunmak çok önemlidir. Eğer doğru bildiğin şeyin peşinden gidiyorsan hakkını sonuna kadar ara. Ama bu durumda zorluk yaşarsan, sakın intikama yönelme. Filmin içindeki cümle de aslında, izleyenlere bu konuda en akıllı cevabı vermekte: “Adalet ve intikam arasında ince bir çizgi vardır.”
Filmin görüntü yönetimindeki başarısı da göze çarparken, filmin her bir oyuncusu inanılmaz performanslarıyla karşımızda. Haluk Bilginer, baba karakterinde olağanüstü bir izleti sunmakta. Ömer karakterini canlandıran Ali Atay, Ömer’in psikolojisini anlamış ve her bir sahnede karakterine hakim derecede bir performansla karşımızda. Küfür, hayatımızın hep içinde. Karakterin ağzının bozuk olması ilk başta sizi irite etse de, daha sonrasında alışıyorsunuz. Bilginer ve Atay’ın karşılıklı lezzet dolu performanslarına şahit olmak muhteşem. Arın Kulaksızoğlu’nun imam rolüne de dikkat çekmek gerek. Dingin karakter oynamak zordur, onu inandırabilmek daha da zordur, Kulaksızoğlu bunu başarıyor. Hasnde Doğandemir’i az görsek de senaryoya doğrudan etkisi olan Elif karakterini yaşatmayı başarıyor. Özellikle Ömer ve Elif’in evde tartışma sahneleri, keyifli bir sinema izletişi sunuyor.
KÜÇÜK ŞEYLER / Yönetmen: Kıvanç SEZER
Bir önceki filmi “Babamın Kanatları” ile güçlü bir filme imza atan Kıvanç Sezer, üçleme olarak yola çıktığı ikinci filmi “Küçük Şeyler” ile Türkiye’de ilk kez Adana Altın Koza’da izleyici karşısına çıktı. Başlıca rollerini Alican Yücesoy, Başak Özcan, Bülent Emrah Parlak, Seda Türkmen ve Müfit Kayacan gibi isimlerin paylaştığı filmde; yeni bir yaşam için ev kredisi alan Onur ve Bahar çiftinin, Onur’un aldığı karar sonrası aralarında ışığı sönen ilişkilerine odaklanıyoruz.
Kıvanç Sezer, Babamın Kanatları’nın ardından kadrajını; üst zümredeki insanların, modern hayatın içinde hayallerine kapılarak kaybolan hayatlarına başarıyla çeviriyor. Film geneli itibariyle absürtlük ve mizahi bir harman içerisinde başlayıp ilerlerken; izleyenleri kimi zaman güldüren, kimi zaman kızdıran halleri sunuyor. Çeşitli insan manzaraları ve karikatürleri sunan film, her şey yolunda giderken bir anda yaşanan sapmaları en güçlü şekilde sunmakta. Filmin geneline hâkim olan ‘zebra’ simgesi, izleyenlere keyif veren bir absürtlük olana filmin dokusuna uyumlu. Filmde yer alan 3 tane yemek sahnesi ise, filmin zirve noktaları ve yön değişimlerini simgelemekte adeta. Taksi sahnesini de geçmemek gerek, eğlenceyle başlayan sahnenin, bir anda sözlü kavga ve sinirlenme haline dönüşmesi keyifli bir sinema izletişi sunmakta.
Hayatsal bir karı-koca portresi çizen filmin oyuncuları da oldukça başarılı. Sıkı sıkı karakterlerine bağlanmış iki oyuncu izliyoruz aslında Alican Yücesoy Onur karakterinin vurdumduymazlığını, kimi zaman mutluluğunu, kimi zamansa psikolojik durumdaki hallerini üstün bir performansla izleyenlere sunuyor. Başak Özcan’ın Bahar karakterine olan inanmışlığı ve bunun ruh hallerine yansıması büyük başarı sağlıyor.
KRONOLOJİ / Yönetmen: Ali AYDIN
İlk filmi “Küf” ün ardından, ikinci filmi “Kronoloji” ile izleyenleri selamlayan Ali Aydın, başrollerinde Birkan Sokullu, Cemre Ebüzziya ve Tansu Biçer’in yer aldığı film, dışarıdan bakınca mutlu bir çift gibi görünen ama sorunları olan Hakan ile Nihal’in hikâyesine odaklanıyor.
Günümüz insanlarının bir çoğunun kendini egemen hissedip çevresinde kimseyi bırakmaması, oldukça utanç verici bir durum. Bir anlık hırsa ve belki de yanlış anlaşılmalara kapılıp büyük hatalara sebep olmamız, filmde güçlü bir senaryoyla anlatılıyor. Bir kayıp durumundan, akıllıca bir şekilde cinayet hikayesine de dönüşen filmin başarılı senaryosu ve görüntü yönetimi, izleyenlere keyifli bir izleti sunuyor.
Filmin en güçlü oyunculuk performansı, kuşkusuz Tansu Biçer’e ait. Birkan Sokullu’nun da Hakan karakteriyle başarılı bir çalışma çıkarttığı söylenebilir. Cemre Ebüzziya ise Nihal karakterini izleyenlere sunarken, karakterin kendi içinde yaşadığı buhranı ve eşi Hakan ile yaşadığı çıkmazları da iyi bir psikoloji ile sunmakta…
KRALİÇE LEAR / Yönetmen: Pelin ESMER
2 yıl önce “İşe Yarar Bir Şey” filmiyle festivalin gözbebeği filmlerinden birine imza atan ve İlk belgeseli “Oyun” un devamı niteliğinde olan “Kraliçe Lear” ile izleyici karşısına çıkan Pelin Esmer, izleyenlere sıcak, samimi ve renkli anlardan oluşan bir izleti sunuyor.
Shakespeare’in unutulmaz oyunlarından Kral Lear’ı sahneye koyan, Mersin’in dağ köyü olan Arslanköy’de yaşayan tiyatrocu kadınların hikayesine odaklanan belgeselde, otuz günlük bir turneye çıkan kadınların iş ve aile yaşamlarına, oyun provalarına, turne süreçlerine ve daha bir çok renkli görüntüyle izleyenlere sunuyor.
Belgeseli sıcak yapan şeylerden bir tanesi, tiyatrocu kadınları röportajlar sırasında durumları yönetmene “Pelin” diyerek ve onu da kendilerinden biri görerek anlatıyor olmaları. Belgeseli başarılı kılan bir diğer şey ise güzel görüntü açıları yakalanmış olması. Mesela tiyatrocu kadınların deniz kenarında prova yapması ve bu provanın kayıtları çok iyi. Teknik anlamda sıkıntılara rastlayabiliyoruz elbette, ama bu film için göz ardı edilebilecek bir durumdan bahsedebiliriz.
ŞEHİTLER / Yönetmen: Köken Ergun
Video-art sanatçısı Köken Ergun’un projesi “Şehitler” Gelibolu yarımadasındaki şehitlik ziyaretleri, tur rehberi anlatımları ve tiyatro temsilleri gibi çekimleri içeren bir belgesel olarak karşımıza çıkıyor.
Belgesel, sanki gezmek için gidilen bir yerde amatör bir şekilde çekilmiş görüntülerden oluşuyor gibi. Görüntüler üzerinden amatör bir yaklaşım var ve bir profesyonellik maalesef ki yok. Gelibolu şehitleri ve turistlerin şehitlerden etkilenmeleri konusunda bir şeyler anlatılmaya çalışılıyor aslında. Ama bu kurguda da karmakarışık bir hal almış. Anlık yakalamalar her zaman far koyar elbet, Şehitler de de gördüğümüz oluyor bunu. Ama teknik açından da izleyiciyi düşünseymiş yönetmene ve biraz daha kısa bir şekle getirebilseymiş…
UZUN ZAMAN ÖNCE / Yönetmen: Cihan SAĞLAM
Cihan Sağlam’ın yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı filmi olan “Uzun Zaman Önce”, Bir Anadolu kasabasında işlenen cinayet ve bu cinayetin suç ortağı iki kardeşin masumiyetlerini yitirişleri hikâyesine odaklanıyor. Filmde Onur Dikmen, Serdar Orçin, Reha Özcan ve Nihan Okutucu Dengiz rol alıyor.
Filmde bir vicdan hesaplaşması izliyoruz. Ahmet’in vicdan, her zaman gergin abisi Mehmet’in sinirli bir yapıda olması… Filmin girişindeki cinayet teması, aslında filmin ruhuna merak unsurunu ekliyor ve güzel de gidiyor gibi her şey. Hikayede baba figürünün yer alması, eş karakterinin bir hayatının da olması gibi unsurlar da var. Ancak bu merak dürtüsü filmde fazlaca geniş yer alıyor ve finale doğru bu merak da büyük soru işaretleriyle kalıyor. Aslında film akıllıca bir senaryo ile yoka çıkmış, ancak tam sonuca vardırılamadığı için büyük bir problem haline gelmiş.
Filmin oldukça kaliteli bir görüntü yönetimi var. Serdar Orçin’in filmde müthiş bir performansı var, büyük bir alkışı hak etmekte. Özellikle hesaplaşma sahnesinde ustalık sergilemesi yapmakta. Onur Dikmen’in Ahmet’in durgunluğu ile ilgili ve mimiklerde iyi olduğunu söyleyebiliriz. Reha Özcan’ın da zaten film boyunca nefret edilebilir karakterlerle ilgili başarılı çalışma götürdüğünü çıkarma mümkün…
BAĞLILIK ASLI / Yönetmen: Semih Kaplanoğlu
Semih Kaplanoğlu’nun Oscar aday adayı filmi “Bağlılık Aslı” vizyondan hemen sonra ilk olarak Adana Altın Koza’da yarıştı… Filmde Kübra Kip, Ece Yüksel ve Umut Kurt rol alıyor. Doğum yapmasının ardından bir an çnce iş dünyasına dönmeye çalışan Aslı’nın hikayesine odaklanan filmde, bebeğine bakması için Gülnihal ile anlaşan Aslı’nın, kaçtığı gerçeklerle yüzleşmesini izliyoruz.
Kadının kadını kıskanması, kadının kadına yaptığı üstünlük baskısı ve kendinde olmadığını düşündüğü şeylerin, kendinden ekonomik anlamda daha eksi bir başkasında olduğunu düşünmesi filmde doğru bir şekilde anlatılıyor. Aslı karalteri oldukça despot ve kibirli olarak resmedilmekte, keskin ve değişmesi çok zor… Ve izleyiciye düşünmek için tek seçenek bırakılıyor. Evet her çocuk doğuran, ekonomik açıdan üst sınıfta olan ve çalışmak isteyen kadın bir gün bebeğine mi dönmek zorundadır? Çocuğu olan bir kadın, bir başkasının bebeğine bakarken kendi çocuğunu ihmal mi etmektedir? Sadece maneviyatın düşünülmesi isteniyor filmde ve sonucun oradan anlaşılması bekleniyor.
Kübra Kip, bugüne kadarki en ön planda olduğu bir karakter canlandırıyor. Rolünün hakkını verdiğini en başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. Birkaç yıl önce “Babamın Kanatları” filmindeki başarılı performansına bayıldığımız Kip, daha sonraki en iyi performansını Aslı karakteri için gösterdiğini söyleyebiliriz.
AİDİYET / Yönetmen: Burak Çevik
İlk filmi “Tuzdan Kaide” ile de bir hikâyeye deneysel yoldan bakan Burak Çevik, yine etkileyici bir hikâyeye de başka bir yoldan filme alıyor. Eylül Su Sapan ve Çağlar Yalçınkaya’nın rol aldığı Aidiyet, bir cinayet hikâyesinin arka yüzünü fonuna alarak, topografik bir gözlem yolunu seçerken, bir çiftin tanışma hikâyesine de tanık oluyoruz.
Film, aslında 3 bölümden oluşsa da 2 bölümün aynı tarzda ilerlediğini ve 2 farklı ton izlediğimizi söyleyebiliriz. Adeta gerçek hikayelerin gerçekliğiyle oynandığı filmi izledikten sonra, birbiriyle bağlantılı 2 kısa film birden izlemiş hissiyatına kapılabiliyorsunuz. Sinemamızda alışık olmadığımız bir dil içeren filmin ilk bölümü aslında oldukça ağır başlamakta, fonda hikayeyi dinlemekteyiz ve ekranda kimi zaman anlatılanlarla bağlantılı kimi zamansa alakasız görüntüler izliyoruz. Bu janranın fark yarattığını, ama kimi zaman anlamakta oldukça zorlandığımızı söyleyebiliriz.
Tanışma bölümü ise oldukça akışkan ve anlaşılır bir şekilde ilerlemekte. Eylül Su Sapan ve Çağlar Yalçınkaya’nın masum ve saf bir aşkın başlangıcına hayat verirken ki başarılı performansları, mutlu edici… Son bölümdeki ifadelerinse ilk bölüme göre daha iyi anlaşıldığını söylemek mümkün. Burak Çevik’in kendi janrasını yaratmasını, sinemamız açısından umut verici bulurken, halkın anlayacağı bir şekle girmesini de önermekteyim…
KOVAN / Yönetmen: Eylem KAFTAN
Belgesel filmleriyle tanınan Eylem Kaftan’ın ilk uzun metrajlı filmi “Kovan”; Almanya’daki yaşamından sonra annesinin isteğiyle Karadeniz’deki köyüne dönen Ayşe’nin, arıcılıkla uğraşmaya karar vermesi ve bu işi yaparken doğa ile mücadelesini konu ediyor. Filmde Meryem Uzerli, Feyyaz Duman, Burcu Salihoğlu ve Hakan Karsak rol alıyor.
Bir çoğumuz teknoloji dünyasına hapis haldeyiz. Doğada neler oluyor bilmiyoruz, belki de farkında olmadan doğayı katlediyoruz. Kovan, insanın doğayı yok edişine ve doğanın da insanoğluna cevap vermesini işleyen bir hikaye ile ilerliyor. Doğayı da insanın kendisi gibi zannetmesine de odaklanan film aslında güzel bir mesaj vermekte. Fakat filmde bazı senaryo sıkıntılarına ve bazı hatalara rastlamamız da mümkün.
Meryem Uzerli’nin ana oyuncu için doğru bir seçim olup olmadığı konusunda emin olamıyoruz. Uzerli’nin karaktere çalışmış olduğunu tabi ki hissetmekteyiz, performans olarak da fena değil aslında. Fakat Karadeniz’de doğup büyümüş, bir ara Almanya’ya gidip geri ülkesine dönen kadın olarak alışmamız çok uzun zaman alıyor. Feyyaz Duman ve Hakan Karsak’ın karakterlerine oldukça uyumlu ve başarılı olduklarını da söylemeden geçmemek gerek…
ADEN / Yönetmen: Barış ATAY
Barış Atay’ın ikinci uzun metrajlı filmi “Aden” de başrolleri Sermet Yeşil, Funda Eryiğit, Onur Ünsal, Cemalettin Çekmece ve Caner Erdem rol alıyor. Film; geride bıraktıkları savaş ve kıtlığın ardından yeni bir yaşam için yola koyulan iki kardeşin, büyük bir sır saklayan suç ortağı iki kardeş ile karşılaşmaları sonrası olanları konu ediyor.
Aden, bir bakıma farklı bir janra yaratmakta. Post-apoliptik bir dünya inşası yapan film, zamansız ve mekânsız bir dünya kurarken, bunu kardeş çatışması üzerinden başarıyla kuruyor. Barış Atay’ın ilk filminden de çıkarabileceğimiz gibi çalışkan bir yönetmen olduğunu söylemek mümkün. Şaşırtıcı ve bol sürprizli bir senaryoyla ilerleyen film, gerçeklerin belirmesini ise güzel bir mesajla gösteriyor: “Bazen gerçek bir olay, ortaya bir yalanla çıkar.” Film geneli boyunca soru işaretleriyle ilerlerken, finalin de sorulu bitmesi izleyenlere, bizi bağlayan bağlarımızdan kurtulabilirsek eğer, bir şansımız var demektir i düşündürtüyor.
Sermet Yeşil’in bol lezzet dolu performansı, film boyunca karşımızda yer alıyor. Funda Eryiğit’in korkmuş ve baskı altındaki bir kadın portresi yaratması ise, ona büyük övgülerle selam göndermemizi sağlamakta….