Her şeyin bir zamanı var mottosu son zamanlarda iyice zihnimize kazınmış durumda. Fakat bu zaman anlayışı günümüzde daha çok zamansızlığı ve sistemin taleplerinin yerine getirilmesi üzerine bir mekanizmaya sahip. Kişiler arası ilişkilerin temellerine dahi sızan bu düşünce, insanları bir birliktelik içinde olmaktan uzaklaştırıp “önce beni düşün, benimle ilgilen” gibi emir kontrol mekanizması içine sürüklemiştir. Bu da bize bu iç içe geçmiş yaşamda aslında hiçbir şey için zamanımızın olmadığını göstermektedir.
İsveçli yönetmen Roy Andersson’un İkinci Kattan Şarkılar filmi 2000 yılında gösterime girmiş ve Cannes’da jüri özel ödülü kazanmıştır. Filmde geçen zaman yaklaşık olarak 90’ların sonu olsa da sanki Roy Andersson zaman olarak insanlığın sonunun filmini çekmiştir.
Öyle bir şehir düşünün ki insanları çürümeye yüz tutmuş, her türlü hareket, tepki ve zihinsel yeti körelmiş durumdadır. Bütün bunların sonucunda insanlar kendi varlıklarına bile yabancılaşmışlardır. Filmde kimi zaman işten atılmak istemeyen bir insanın haykırışına, kimi zaman borsa yüzünden iflas eden bir insanın sitemine kimi zaman ise golf kulübünü satmak zorunda olan bir insanın acı çekişine tanık oluruz.
İşleri yolunda gitmeyen bu insanlar sürekli bir yakınma içerisindedirler, fakat sonunda bu insanlar kendilerini ”kutlu olsun işinin başında olana” mesajıyla olumlarlar. Ancak yaşamlarının temelini oluşturan bu mesaj aslında insanların olası bir işsizlik anında ortaya çıkan boş zaman ve boşa yaşanmışlık hissini ortadan kaldırmak üzerine söylenmiş bir sözdür. Bu da bize filmde çalışma üzerinden ortaya çıkan efendi köle ilişkisini yansıttığı gibi, kölenin artık kendi başıboşluğunu dindirmek için efendisini kendi özgür iradesiyle arzuladığını göstermektedir. Öyle ki bu düzende hiçbir şey için oturup dinlenmeye vakit yoktur.
Var olan zaman, medeniyetin devamı için satın alınmıştır. Satın alınan zaman üretime katkı sağlamak için değil, bir şeyler yapmış olmak ve uzanan zamanı kolay yoldan tüketmek içindir.
Öte yandan kargaşanın hâkim olduğu şehirde trafik tamamen durmuş bir vaziyette. Trafik bu dünyaya saplanmışlığın zamanın durduğunun bir görüntüsüdür. Trafiğin ilerlememesi artık insanlığın da ilerlemediği, keşfedecek bir şeylerin kalmadığı, hayale, metafiziğe, kültüre, bilime dair her türlü düşüncenin sonuna gelindiğine bir işarettir. Öyle ki insanlar tıkanmaya rağmen araçlarına saplanıp kalmışlar.
“En kötü kafes bile dışarıdan daha güvenlidir”
Sahip oldukları araçları kendileriyle bütünleşmiş bu yüzdende trafikte araçların yol üzerinde birkaç metre dahi ilerleyememesine rağmen kimse araçlarından inip yürüme cesareti gösteremiyor. Bunun da artık alışılmış bir yaşam tarzı olduğunu görürüz filmde. Daha da acısı insanlar bu son düşüşün son parçalanmışlığın zevkini tatmak isteyen bir haldedirler.
Artık akış kendi ritmini bulmuş, sonunda medeniyetin gidip gidebileceği son yere dayanmıştır. İçinde bulunan zaman insana acı verdiği gibi insanın kendisini de bu acının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Yani insanların kendileri adına kurtulma şansı olsa dahi onlar, bilinçli bir şekilde bunu reddedip kafeste yaşamaya devam edeceklerdir. Çünkü insan için içgüdüsel olarak en kötü kafes bile dışarıdan daha güvenlidir.
Yine de, filmde anlatmadığım, anlatmaya karşılık bulamadığım onca şey var. Ama eğer bu aralar farklı bir filme yer vermek istiyorsanız İkinci Kattan Şarkılar tam size göre bir film.
İyi seyirler.