Ana SayfaEkolojiKentleşmeİZBAN'daki boş koltuk

İZBAN’daki boş koltuk

-

Ege’nin medeniyetler beşiğinde büyüttüğü bir kenttir İzmir. Çarpık kentleşme yıllarıyla, eş, dost, tanıdık, ahbap, yandaş, kayırıla kayırıla bir tuhaf kentleşmiştir. Büyümüştür büyümesine ama körfez kenarına dizilmiş altın bir zincir gibi kentin yakından bakıldığında binaları çoğun üst üste, sokakları dar, yolları kusursuz değildir. 

Raylı Sistem

Demir ağlarla örülmeye niyetlenilmiş yurdumuzun örgüleri yarım kalsa da yıllarla bu örgüler hatırlanmış, hatırlanınca da yeni örgülerle kentlerdeki ulaşım rahatlatılmaya çalışılmıştır. Bu raylı sistemlerden birinin adıdır İZBAN. 

İzmir’de İZBAN, kentin ulaşım yükünü bir uçtan bir uca taşır. Ülkemizin havalimanı bağlantılı, en uzun kent içi raylı toplu taşıma sistemlerinden biridir. Günde üç yüz bin kişiyi taşır. Sabahları konserve kutusundaki istavritler gibi dizilir insanlar vagonlara. Kapılarda biraz ilerleyelim nidalarıyla, sıkış sıkış… Akşam mesai çıkışlarında da benzerdir haller. Bir düzenleme neden yapılmaz anlamam. Sanki revadır çalışana, öğrenciye bu sıkışıklık ama bunları anlatmak neye yarar? Herkesin bildiği şeylerden bahsetmek de bir yere kadar. İşte tam da bu nedenle anlatmak istedim boş koltuğun hikâyesini çünkü böyle ayrıntılar gündeliğin kabullendiğimiz sıkıntısını hafifleten şeylerdir.

İZBAN ’da bir an

Geçen gün konserveden hallice bir vagona bindim. Yanaştım karşılıklı duran dörtlü koltuklardan birine. Tesadüf bu; oradaki koltuklardan birinden de bir yolcu kalkmıştı. Nasıl olsa inecektim iki durak sonra oturmak istemedim boş koltuğa. Yanımda duran kişiye, “buyurun oturun,” dedim. O da dedi ki bana, “siz buyurun.” Dedim, “ben birazdan ineceğim siz oturun,” o da, “a lütfen siz buyurun,” diye devam etti. O böyle deyince yeniden, bu sefer döndük sırtımızı tam arkamızdaki kadına dedik yanımda duran yolcuyla, “koltuk boş, buyurun oturun” diye. Kadın da pek hevesli değildi ki; yaşını başını almış bir adamın kalabalığı açarak koltuğa doğru ilerlediğini gördük. Sonunda o kalabalıkta koltuğa oturmayı hak eden birinin sevinciyle, “boş, boş,” diye koltuğu amca için tuttuk. Amcamız tam oturdu ki nereden gördüyse koltuğa ilerleyen bir hanım teyzeyi görmüş. “Oturmak için mi geliyordunuz?” diye sordu. Teyze, “evet,” deyince, adam kalktı verdi yerini hanım teyzeye. O kalkınca, yan koltukta oturan onlardan daha genç olan kadın “siz de oturun,” diye kalktı koltuğundan. Hanım teyze onun kalktığı yere kaydı. Amca bir iki kişi uzaklaşmıştı. “Amca buyur,” dedik, “geçti artık,” dedi geçmedi yeniden koltuğa. Başladık üç beş kişi amcayı iknaya çalışmaya. Amca da inatçı çıktı mı? Geçmedi yeniden kalktığı yere. İkna da edemedik. Ben inene kadar boş kaldı koltuk. İndim vagondan yüzümde bir gülümsemeyle, dedim yazayım ben bunları, İzmir’i İzmir yapan bu insanların davranışları. Çünkü anlatılan, yazılan şeyler hep bunların dışındaydı. Gündelik yaşamın içinde biteviye bir çabayla hayatı tutan insanların görünmez kılınmıştı böyle davranışları. 

İzmir’i İzmir yapan

Buraya yerleşmeden önce Ankara’da büyümüş ve kendini hep biraz Angaralı sayan benim için İzmir, kırık dökük bir dize gibi yarım, uçsuz bucaksız bir gecekondu mahallesi gibi dağınık, olsa olsa bir taşra kenti gibi dar ve düzensizdi. Hatırlıyorum yine o yıllarda İzmir denince İzmir imgesine berbat bir koku eşlik ederdi. Ne körfezde vapurların peşine takılan martılar bu kokuda göze hoş görünürdü ne de gün batımının Van Gogh vari renk cümbüşleri… Gelip geçerdim ben de İzmir’den bir şeye benzetemeyerek sonra hiç hesapta yokken buraya yerleşmek düştü payıma. İyi ki de düşmüş yoksa İzmir’i asıl yaşanır kılanın İzmir’in insanları olduğunu anlamam hiçbir zaman mümkün olmayacaktı.

Tabii herkes kendi hikâyesinde olduğundan aksini yaşayan, aksini anlatan da çıkacaktır. Yine de siz bana kulak verirseniz bizim tatlı ve küçük hayatlarımızın anlatılmaya değer gerçekleri, olumlu, pozitif inceliklerle doludur. Bu inceliklerin çoğalması yaşamı daha yaşanılır kılar. Belki bol tıklamalı, beğenili, reytingli değildir ama böyle gerçekler de olmasa geriye kalan boş bir kabuktan ibarettir.

Rastladıkça bir kenti kent yapan inceliklere yazmaya devam edeceğim böyle incelikleri de, umarım sizin hayatınızda da çoğalır varlıkları, bir hoş gülümseme yayılır yüzünüze, o zamana kadar sağlıcakla kalmanız dileklerimle.

SON YAZILAR

Ankara’nın ilk, Türkiye’nin ikinci Botanik Parkı imara mı açılıyor?

Prof. Dr. Yüksel Öztan'ın Ankaralılara mirası, 3. derece doğal sit alanı olan Ankara'nın ilk botanik parkı bakanlığın onay vermemesine rağmen ticarete açılıyor. Proje için müellif...

Bir depremin anatomisi: 1755 Lizbon Depremi

1 Kasım 1755 günü saat 9.40'ta, Avrupa’nın en büyük dördüncü kenti Lizbon’un neredeysetüm yerleşim alanlarını kullanılmaz hale getiren, Richter ölçeğine göre 8.5-9 şiddetinde bir deprem...

Şehir Plancıları “yeni yüzyılda planlama yapmaya, kentsel yaşamı dönüştürmeye” çağırıyor

Şehir Plancıları Odası (ŞPO), şehir plancıları başta olmak üzere tüm yurttaşları, 8 Kasım 2023 tarihinde Ankara'da, yeni yüzyılda planlama teması ile gerçekleştirilecek Dünya Şehircilik Günü...

Deprem Bilinçlendirme Semineri’nden hap bilgiler

Halkevlerinin düzenlediği Ankara Afet Hazırlık Toplantıları, AKUT Derneği’nin Deprem Bilinçlendirme Semineri ile başladı. Ankara Afet Hazırlık Toplantılarının ilk oturumu olan deprem bilinçlendirme seminerinde AKUT gönüllüleri...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol