Ana SayfaKültür & SanatÖyküKağıtkadın | Öykü

Kağıtkadın | Öykü

-

Ağzına kadar dolu çöp tenekesinde bile kendine yer bulamamış yığıntıların arasında; eski konçlu çizmenin ve çiçekleri eprimiş tül perdenin altından uç vermiş bir el fark etmişti Mesut. İncecik, şefkatle uzanan ay çiçeği gibi boynu bükük bir el. Mermersi damarlarındaki kanı çeperine sığmazca, yaşar gibi. Mesut’un kalbi, gözlerini tahtından kovmuş, ağzına efendilik ediyor. Hem görüyor hem de anlatıyor. Az sonra karşılaşacağından çekinceli en çok da merakla ayağıyla perdelikten emekli tülü aralayıp ayaksız çizmeyi de kenara ittiğinde; engin patikaların koynundaki durgun karanlık gölün yüzeyinde sazlıkların çevrelediği bir kayanın üstünde uzanmış suskunluktan bedenli bir kadın gördü. Bir resimden çok bir fotoğraftı sanki. Kadının dudakları, üstüne sıçramış badana lekesinden görünmüyordu. Böcek gözlerinin rengi seçilmeyecek kadar küçük, yüzü bir erkeği andıracak kadar uzun, çıkık ve kemikliydi.  Bedeniyle yüzü arasında yıllar varmış gibi her iki parçası farklı bir zamanı yaşatıyordu. Bir eliyle boynuna kapanmış uyuyan yavru bir kurdu doğurmuş gibi sarmalamıştı. Gözleri ağzının başına geleceği bilirmiş gibi, kederi tanımış ama ona yenilmemiş bir parlaklıkla cıvıl cıvıldı. Mesut, uzandığı yerden kalkıp koluna girecekmiş gibi sarkan öteki eli, sokulgan kösnül bir sıcaklıkla avucunda hissetmişti. Duman beyazı ince bir parça kumaş kadının vücudunu parça parça örtmüştü. Hayır, hayır. Kadın, sanki bir bulutu giyinmişti. An, Mesut’ un ayaklarının altından kayıp hiç bilmediği bir yerin zamanına karışıyordu. Tablonun üstünde siyah ve beyazdan ibaret ayrıksı zamanın içinde derin kıpırtısızlığına rağmen dirençli bir yaşam, kan gibi dalga dalga Mesut’un yaşlı ruhunun genç kaburgalarından içeri sızmakta. Kadının çizgilerine dolmuş eski bir esaret, istilacı bir orduya hükmederek Mesut’ un uyuşuk belleğindeki kapıları zorluyordu. Oysa o, şimdiye dek kendini kapısız dört duvar bir karanlık bilirdi ya, yaz günü kavruk tenindeki bu sıtma titremesi de neyin nesiydi? Fayansları temizlerken çamaşır suyunu fazla mı kaçırmıştı? Zehirlenmiş olabilir miydi? Ya da kokusundan nefret ettiği şu lavantadan yüzey temizleyicisi? Kaç defa söylemişti de değiştirmeye ikna edememişti restoran müdürünü. Lavanta evcil kokuymuş, insanları evinde gibi hissettirir, o huzurlu yuva güvenini perçinlermiş. Demek ki insanların huzuru da pamuk ipliğine bağlıydı. Ne ki bir kokunun çağırdığı şeyi yaşatmaya da heves gerekti. Lavantanın keskin kokusu, restorandaki kalabalığın zihninde karıncalanan tortusu şimdi de en nihayetinde içi dışı kâğıt olan bu kadının sebep olduğu anlam verilmez hal, genç adamı kendi içinde buruşturuyordu. O kadar ki sıska bedeni çöpün üstüne yığılıverecekti. Sırtında sürüklediği iki teker arabasıyla kâğıt toplayıcı bir çocuğun çöpü didiklemesiyle esrarengiz ama bir o kadar da sürsün istediği o tuhaflıktan irkildi. Kafasını çevirip oradan geçiyormuş gibilerinden bir iki adım attığı yerde; ağzında emzik gibi duran sigarayı tutan elleri dışında neredeyse kıpırtısız oturan o sümbül bıyıklı yaşlı adamı fark etti. Sabah işe giderken akşam da eve dönerken her gün gördüğü o adam yine balkondaydı. Konuştuğu, bakışıyla olsun birini selamladığı yoktu. Varsa yoksa o balkonda tunçtan dökme bir heykel gibi oturması. Yoksa Mesut, gözetlenmiş miydi? Sanki yaşlı adam, deminden beri Mesut’ un içinde uyanan şeylerin hepsine şahitlik etmişti. Emin olmak için uzun uzadıya bu kez sorgular gibi adama baktı. O sırada çocuk, eldivenli elleriyle çöpün içini arıyordu. Yaşlı adam, koca balkonun açık olan tek panjur aralığında yarım kederli bir yüz…Yerkürede silik bir nokta. Güneş, açık panjurdan süzülerek içeriyi kesik kesik aydınlatıyordu. Yine de o kadar karanlıktı ki salonun duvarları güçlükle seçiliyordu. Salonun duvarında intizamlı sıralanmış çerçeve içinde birkaç kadınlı erkekli yüz. Yok, yok dedi Mesut. O kadar kalabalık ki beni görmüyor bile. Bir şey mi dedin abi? dedi çocuk. Mesut, yaşlı adamın uzaklarına dalmıştı. Çocuğu duymadı. Arkasındaki bahçe duvarına yaslanıp, bir sigara yaktı. Kafasını çevirip yaşlı adamın köşedeki antikacıda tükenen uzağına baktı. Payına düşen bu uzaklığa ilk defa gördüğü bir yere bakıyormuş gibi dalıp giden yaşlı adam, kendine ait bir şeyler mi arıyordu? Belki de tiridi çıkmış bedeninde iz bırakmış geçmişin sesini dinliyordu.

Çocuk, çöpteki birkaç koli ve plastik bidonu tereddütsüz arabaya attı. Yerdeki perdeyi eline alıp şöyle alıcı gözüyle yaşından ehil baktı.   Beğenmişti ya yine de “Lazım mı abi?” diye Mesut’ a sordu. Yanıtı beklemeden perdeyi arabanın askısına geçirdi. Çizmeyi koltuğunun altına sıkıştırıp bir müddet eşini aradı. Vazgeçip arabasını yeniden sırtına vurdu. Mesut’ un içinde öfke doğuracak bir tedirginlik. Ya çocuk, tabloyu alıp arabasına atarsa? Çocuk, birkaç adım kadar uzaklaştığı yerden koltuk altına sıkıştırdığını tuttu, fırlattı. Çizme, kadını yüzünden kalçalarının başladığı yere kadar kapadı. Mesut, kadını kucaklayıp eve götürmeyi istedi, oracıkta düşünü kurdu. Bir artı bir evinin çıplak duvarları çın çın bir uğultu ile onu karşılayacaktı. Elli metrekare içinde dört dönecek, kadın için bir yer seçmeye koyulacaktı. Evinde misafir ağırlayacak da nerede daha rahat eder gibisinden içinde evhamlı bir heyecanla kadını, salonun bahçeyi gören duvarına asacaktı. Kendisi işteyken, balkonun dibindeki melisalarla bakışır, o uzanan eliyle kokusunu çeker alır içine, diye düşünecekti. Geriye gidip uzaktan şöyle bir bakacaktı. Tamam. Burada yaşar, diyecekti. Ancak Mesut, kadını orada öylece çizmenin altında bırakıp kendini sokaklara vuralı saatler olmuştu.

Sıradan herhangi bir gün olacaktı. Bütün gün iki büklüm, yüzü fayanslara gömülü, elinde paspas gözleriyle parlak taşların dokusunda mikroskobik dünyalar, anlamsız şekiller yaratacak fakat biraz olsun ne olduğunu bilmediği boşluğun içini dar eden kuvveti eksilmeyecekti. Bir zar gibi kendinden ayrılarak çoğalan içindeki onca sıkışmışlık; ruganların, iskarpinlerin, babetlerin, makosenlerin, stilettoların, kunduraların telaşlarına karışıp gidecekti. Molalarda içtiği sigaralar ciğerlerini hatırlatacaktı. Ne ki dumanın ciğerlerindeki yakıcı gezintisi yaşadığını onuyordu. Restoranın mutfağında kalan yemekleri doldurduğu sefertasıyla evine doğru yollanacaktı.  Ama hemen eve gitmek istemeyecekti. İnsanların yokluğunda soluklanan ısısız sokaklarda dolaşacak, bütün gün eşek arıları gibi belleğine kaynaşmış sesleri derin nefeslerle boşaltacaktı. Sefertasının içini kedilere dökecek, birkaç birayla eve yollanacak, çenesi ağzının içinde kaybolmuş sümbül bıyıklı o yaşlı adamı yine balkonda oturuyor bulacaktı. İçerden loş bir ışık yarım yüzünü aydınlatmış. Kolları kıvrılmış eprimiş çizgili gömleğin içinde omuzlardan dirseğe oradan ellere yayılan bir yılgınlık, Mesut’ un içine yüklü bulutlar salacaktı. Eve girip, balkonun karanlığında içkisini içerken; keskin anason kokusuyla sarhoş bir hüzzam faslı, yaşlı adamın masasından kopup Mesut’ un genzine dolacaktı. Şerefe, deyip elindeki bira şişesini adamın yarım yüzüne doğru kaldıracak ve bütün gece o balkonda oturan adamın tek başınalığına -baktıkça kim olduğunu anlayacakmış gibi- bakacak bakacak bakacaktı.  Yaşlı adamın bir kez olsun dönüp yüzüne bakmıyor olmasına kızgınlıkla karışık gönül koyacaktı. Üstünde dolaşan bu meraklı gözlere gündelik bir incelikle de olsa dönüp gülümseyemez miydi? Oysa yaşlı adam, karşısında biri varmış da onu dinliyormuş gibi yarım yüzü dışarıda içeriyle meşgul, aldırmazdı. Bu adamın aldırışsızlığından gövdelenerek onu kendine çağıran şey neydi? Mesut, hayli zamandır olduğu gibi o gece de bu sorunun cevabını bulamadan; annesinin “Yalnız yatan, yalnız ölür.” diyerek aklında imgeleştirdiği çift kişilik yatağın tek kişilik oyuntusuna dolacaktı.

Ancak o gün sıradan bir gün değildi. Tabanları ağrıyasıya yürürken birden gerisin geriye koşmaya başladı. Çelişki ve kararsızlıkla arşınladığı bütün sokakları, ardında bırakmıştı. Çöp tenekesine vardığında bir köpek gibi soluyordu. Çizme, yerde duruyor ama kadın yoktu. Çöp tenekesi eksilmemiş, yaşlı adam ise ölü beyazı yarım yüzüyle, parmaklarının arasında bir dal sigara, gene balkondaydı.

Tablodaki kadının kâğıttan varlığı bir düş gibi, Mesut’u gece uykularından uyandırdı. Çok kez erkekliğine yayılan zevkli sancılarla, bedeni titreşerek kendinden geçmiş ve gözlerini hafızasından kalbine kök veren o yüzün aydınlığına kapatmıştı. Mesut, kadınlığın tüm gizemiyle saklanmış o yüze her gün başka bir ağız yakıştırdı. Balık ağız, bazen pütürlü çölü andıran ama yine de çağıran bir istiridye. Öyle ya bir ağzı olsaydı mutlaka gülümser olacaktı. Mesut’ u var olduğuna inandıracak, etini buran ince belki çocuksu ama mutlaka içten bir gülümseme.  Neden onu orada bırakmıştı? Her sabah boş duvarlara uyandığında; ah keşke şimdi şu duvarın boşluğunu örtmüş olsaydı, diyordu. Kadınla karşılaştığı o çöp tenekesinin önünde bir süre duralıyor, bir mezarın başında gibi o günü ve kadının onu içine çeken yüzünü ansıyordu. Artık pırıl pırıl parlattığı o fayanslara yansıyan bir yüz vardı. Kağıtkadın… 

Yaşlı adam, nicedir balkona çıkmıyordu. Panjurları kapalıydı. Mesut, merakla karışık bir yakınlık duyduğu adını bile bilmediği adamı balkona çıksın diye bekler olmuştu. Gidip kapısını çalmak istedi. Yanına bir şişe rakı mı alsaydı… Saçmalamıştı. Ne rakısı? Kırk yıllık dost gibi… Kapı açıldığında, adama ne diyecekti? Merhaba, diye başlardı. Sonra? Sizi göremeyince merak ettim. Bir şey açıklamaya kalmadan yaşlı adam, üstündeki başı taşımaktan yorgun damarlı boynunu çevirip balkonu işaret ederdi. Kurulu masaya oturtur, ağzında külü düşmekte olan sigarasını içine çekerken bir kadeh su, usul usul beyaza çalar, iki kadeh neşeli çınlardı. Mesut, gözleriyle duvarı boydan boya kaplayan o fotoğrafları sorardı. Yaşlı adam, fotoğrafları tek tek uzun bir ırmak gibi akıp giden bakışları ile süzer, “Şu kucağında oğlan çocuğuyla masadaki pastanın mumlarını üfleyen genç adam var ya, o benim.” diyerek başlardı anlatmaya. Anlattıkça geçmişin sesine söz olurdu. Peki bir türlü göremediği yaşlı adamın o saklanan yarım yüzü? Mesut, orasını düşlemeye uğraşırken yatağında sızdı.

Sabah evden çıktığında, yaşlı adamın balkonuna baktı. Panjurlar hâlâ kapalı. Neredeydi bu adam? Bütün gün yaşlı adamı düşündü. Akşam iş dönüşü, çöp tenekesine doğru yaklaşırken yaşlı adamın balkonuna baktı. Panjurların hepsi açıktı. Mesut, şaşkınlıkla karışık sevindi. Ancak sevinci kısa sürdü. İçeride dolaşan birkaç adam, evdeki eşyaları dışarıya çıkarıyor bir kısmını ise çöp kenarına bırakıyordu. Çöp tenekesinin çevresi demode mobilya ve öteberi ile bir yığıntı oluşturmuş, köşedeki simsar antikacı, yığının içinde kaybolmuştu. Antikacı, birkaç sandalye ve etekli bir abajura alıcı gözüyle bakıp kenara ayırdı. Yığıntı eşelendikçe; birbirleriyle akraba bile olmayacak türlü coğrafyalardan kimi güleç kimi ağlak, kimi öfkeli, kimisi kumral, kimisi siyahi, kimisi çiğ beyazı her tenden her ırktan çerçeve içinde insan yüzleri beliriyordu. Mesut, kucağında küçük bir çocukla pasta üfleyen adamı daha doğrusu düşlediği o fotoğrafı aradıysa da bulamadı. Yanılgısını yutkundu. Antikacı, yer yer paslı damlalarla sararmış ceviz oymalı bir aynayı tepesinde durup onu seyreden Mesut’a doğru uzattı. “Aynaya ihtiyacın var mı?” diye sordu. Mesut, soruya soru ile karşılık verdi. “Şu karşıdaki ev? Taşınıyor mu ne?” Taşınıyor ya, dedi antikacı balkona bakarak. Acı acı gülümsüyordu. Ölüm de taşınmak değil midir? Mesut, adamın ağzından çıkanlara; ne yapacağını bilemez yüzünü çevirdi, elinden yere doğru sarkmış aynaya telaşla sığındı. Düşlerini süsleyen Kağıtkadın, muz kabukları ve fasulye yemeği artığının arasından; bir veda duygusuyla boşluğa tutunuk uzanan o eliyle aynaya yansımıştı. Kucağında sarmaladığı kurdun gövdesinin üstüne yapıştırılmış -bir fotoğraftan kırpıldığı anlaşılan-  siyah saçlı, sümbül bıyıklı genç bir adamın yüzü, yavru pençeleriyle sarmaladığı kadına dolu dolu gülümsüyordu. 

Başlık görseli: https://3dduvarkagitlari.com/kirmizi-sapkali-kiz-duvar-kagidi-3-boyutlu-sapkali-bayan-duvar-kagidi-10006509-6-kirmizi

                                                                                                 

\n

A\u011fz\u0131na kadar dolu \u00e7\u00f6p tenekesinde bile kendine yer bulamam\u0131\u015f y\u0131\u011f\u0131nt\u0131lar\u0131n aras\u0131nda; eski kon\u00e7lu \u00e7izmenin ve \u00e7i\u00e7ekleri eprimi\u015f t\u00fcl perdenin alt\u0131ndan u\u00e7 vermi\u015f bir el fark etmi\u015fti Mesut. \u0130ncecik, \u015fefkatle uzanan ay \u00e7i\u00e7e\u011fi gibi boynu b\u00fck\u00fck bir el. Mermersi damarlar\u0131ndaki kan\u0131 \u00e7eperine s\u0131\u011fmazca, ya\u015far gibi. Mesut\u0027un kalbi, g\u00f6zlerini taht\u0131ndan kovmu\u015f, a\u011fz\u0131na efendilik ediyor. Hem g\u00f6r\u00fcyor hem de anlat\u0131yor. Az sonra kar\u015f\u0131la\u015faca\u011f\u0131ndan \u00e7ekinceli en \u00e7ok da merakla aya\u011f\u0131yla perdelikten emekli t\u00fcl\u00fc aralay\u0131p ayaks\u0131z \u00e7izmeyi de kenara itti\u011finde; engin patikalar\u0131n koynundaki durgun karanl\u0131k g\u00f6l\u00fcn y\u00fczeyinde sazl\u0131klar\u0131n \u00e7evreledi\u011fi bir kayan\u0131n \u00fcst\u00fcnde uzanm\u0131\u015f suskunluktan bedenli bir kad\u0131n g\u00f6rd\u00fc. Bir resimden \u00e7ok bir foto\u011fraft\u0131 sanki. Kad\u0131n\u0131n dudaklar\u0131, \u00fcst\u00fcne s\u0131\u00e7ram\u0131\u015f badana lekesinden g\u00f6r\u00fcnm\u00fcyordu. B\u00f6cek g\u00f6zlerinin rengi se\u00e7ilmeyecek kadar k\u00fc\u00e7\u00fck, y\u00fcz\u00fc bir erke\u011fi and\u0131racak kadar uzun, \u00e7\u0131k\u0131k ve kemikliydi.  Bedeniyle y\u00fcz\u00fc aras\u0131nda y\u0131llar varm\u0131\u015f gibi her iki par\u00e7as\u0131 farkl\u0131 bir zaman\u0131 ya\u015fat\u0131yordu. Bir eliyle boynuna kapanm\u0131\u015f uyuyan yavru bir kurdu do\u011furmu\u015f gibi sarmalam\u0131\u015ft\u0131. G\u00f6zleri a\u011fz\u0131n\u0131n ba\u015f\u0131na gelece\u011fi bilirmi\u015f gibi, kederi tan\u0131m\u0131\u015f ama ona yenilmemi\u015f bir parlakl\u0131kla c\u0131v\u0131l c\u0131v\u0131ld\u0131. Mesut, uzand\u0131\u011f\u0131 yerden kalk\u0131p koluna girecekmi\u015f gibi sarkan \u00f6teki eli, sokulgan k\u00f6sn\u00fcl bir s\u0131cakl\u0131kla avucunda hissetmi\u015fti. Duman beyaz\u0131 ince bir par\u00e7a kuma\u015f kad\u0131n\u0131n v\u00fccudunu par\u00e7a par\u00e7a \u00f6rtm\u00fc\u015ft\u00fc. Hay\u0131r, hay\u0131r. Kad\u0131n, sanki bir bulutu giyinmi\u015fti. An, Mesut\u2019 un ayaklar\u0131n\u0131n alt\u0131ndan kay\u0131p hi\u00e7 bilmedi\u011fi bir yerin zaman\u0131na kar\u0131\u015f\u0131yordu. Tablonun \u00fcst\u00fcnde siyah ve beyazdan ibaret ayr\u0131ks\u0131 zaman\u0131n i\u00e7inde derin k\u0131p\u0131rt\u0131s\u0131zl\u0131\u011f\u0131na ra\u011fmen diren\u00e7li bir ya\u015fam, kan gibi dalga dalga Mesut\u2019un ya\u015fl\u0131 ruhunun gen\u00e7 kaburgalar\u0131ndan i\u00e7eri s\u0131zmakta. Kad\u0131n\u0131n \u00e7izgilerine dolmu\u015f eski bir esaret, istilac\u0131 bir orduya h\u00fckmederek Mesut\u2019 un uyu\u015fuk belle\u011findeki kap\u0131lar\u0131 zorluyordu. Oysa o, \u015fimdiye dek kendini kap\u0131s\u0131z d\u00f6rt duvar bir karanl\u0131k bilirdi ya, yaz g\u00fcn\u00fc kavruk tenindeki bu s\u0131tma titremesi de neyin nesiydi? Fayanslar\u0131 temizlerken \u00e7ama\u015f\u0131r suyunu fazla m\u0131 ka\u00e7\u0131rm\u0131\u015ft\u0131? Zehirlenmi\u015f olabilir miydi? Ya da kokusundan nefret etti\u011fi \u015fu lavantadan y\u00fczey temizleyicisi? Ka\u00e7 defa s\u00f6ylemi\u015fti de de\u011fi\u015ftirmeye ikna edememi\u015fti restoran m\u00fcd\u00fcr\u00fcn\u00fc. Lavanta evcil kokuymu\u015f, insanlar\u0131 evinde gibi hissettirir, o huzurlu yuva g\u00fcvenini per\u00e7inlermi\u015f. Demek ki insanlar\u0131n huzuru da pamuk ipli\u011fine ba\u011fl\u0131yd\u0131. Ne ki bir kokunun \u00e7a\u011f\u0131rd\u0131\u011f\u0131 \u015feyi ya\u015fatmaya da heves gerekti. Lavantan\u0131n keskin kokusu, restorandaki kalabal\u0131\u011f\u0131n zihninde kar\u0131ncalanan tortusu \u015fimdi de en nihayetinde i\u00e7i d\u0131\u015f\u0131 k\u00e2\u011f\u0131t olan bu kad\u0131n\u0131n sebep oldu\u011fu anlam verilmez hal, gen\u00e7 adam\u0131 kendi i\u00e7inde buru\u015fturuyordu. O kadar ki s\u0131ska bedeni \u00e7\u00f6p\u00fcn \u00fcst\u00fcne y\u0131\u011f\u0131l\u0131verecekti. S\u0131rt\u0131nda s\u00fcr\u00fckledi\u011fi iki teker arabas\u0131yla k\u00e2\u011f\u0131t toplay\u0131c\u0131 bir \u00e7ocu\u011fun \u00e7\u00f6p\u00fc didiklemesiyle esrarengiz ama bir o kadar da s\u00fcrs\u00fcn istedi\u011fi o tuhafl\u0131ktan irkildi. Kafas\u0131n\u0131 \u00e7evirip oradan ge\u00e7iyormu\u015f gibilerinden bir iki ad\u0131m att\u0131\u011f\u0131 yerde; a\u011fz\u0131nda emzik gibi duran sigaray\u0131 tutan elleri d\u0131\u015f\u0131nda neredeyse k\u0131p\u0131rt\u0131s\u0131z oturan o s\u00fcmb\u00fcl b\u0131y\u0131kl\u0131 ya\u015fl\u0131 adam\u0131 fark etti. Sabah i\u015fe giderken ak\u015fam da eve d\u00f6nerken her g\u00fcn g\u00f6rd\u00fc\u011f\u00fc o adam yine balkondayd\u0131. Konu\u015ftu\u011fu, bak\u0131\u015f\u0131yla olsun birini selamlad\u0131\u011f\u0131 yoktu. Varsa yoksa o balkonda tun\u00e7tan d\u00f6kme bir heykel gibi oturmas\u0131. Yoksa Mesut, g\u00f6zetlenmi\u015f miydi? Sanki ya\u015fl\u0131 adam, deminden beri Mesut\u2019 un i\u00e7inde uyanan \u015feylerin hepsine \u015fahitlik etmi\u015fti. Emin olmak i\u00e7in uzun uzad\u0131ya bu kez sorgular gibi adama bakt\u0131. O s\u0131rada \u00e7ocuk, eldivenli elleriyle \u00e7\u00f6p\u00fcn i\u00e7ini ar\u0131yordu. Ya\u015fl\u0131 adam, koca balkonun a\u00e7\u0131k olan tek panjur aral\u0131\u011f\u0131nda yar\u0131m kederli bir y\u00fcz\u2026Yerk\u00fcrede silik bir nokta. G\u00fcne\u015f, a\u00e7\u0131k panjurdan s\u00fcz\u00fclerek i\u00e7eriyi kesik kesik ayd\u0131nlat\u0131yordu. Yine de o kadar karanl\u0131kt\u0131 ki salonun duvarlar\u0131 g\u00fc\u00e7l\u00fckle se\u00e7iliyordu. Salonun duvar\u0131nda intizaml\u0131 s\u0131ralanm\u0131\u015f \u00e7er\u00e7eve i\u00e7inde birka\u00e7 kad\u0131nl\u0131 erkekli y\u00fcz. Yok, yok dedi Mesut. O kadar kalabal\u0131k ki beni g\u00f6rm\u00fcyor bile. Bir \u015fey mi dedin abi? dedi \u00e7ocuk. Mesut, ya\u015fl\u0131 adam\u0131n uzaklar\u0131na dalm\u0131\u015ft\u0131. \u00c7ocu\u011fu duymad\u0131. Arkas\u0131ndaki bah\u00e7e duvar\u0131na yaslan\u0131p, bir sigara yakt\u0131. Kafas\u0131n\u0131 \u00e7evirip ya\u015fl\u0131 adam\u0131n k\u00f6\u015fedeki antikac\u0131da t\u00fckenen uza\u011f\u0131na bakt\u0131. Pay\u0131na d\u00fc\u015fen bu uzakl\u0131\u011fa ilk defa g\u00f6rd\u00fc\u011f\u00fc bir yere bak\u0131yormu\u015f gibi dal\u0131p giden ya\u015fl\u0131 adam, kendine ait bir \u015feyler mi ar\u0131yordu? Belki de tiridi \u00e7\u0131km\u0131\u015f bedeninde iz b\u0131rakm\u0131\u015f ge\u00e7mi\u015fin sesini dinliyordu.<\/p>\n\n\n\n

\u00c7ocuk, \u00e7\u00f6pteki birka\u00e7 koli ve plastik bidonu teredd\u00fcts\u00fcz arabaya att\u0131. Yerdeki perdeyi eline al\u0131p \u015f\u00f6yle al\u0131c\u0131 g\u00f6z\u00fcyle ya\u015f\u0131ndan ehil bakt\u0131.   Be\u011fenmi\u015fti ya yine de \u201cLaz\u0131m m\u0131 abi?\u201d diye Mesut\u2019 a sordu. Yan\u0131t\u0131 beklemeden perdeyi araban\u0131n ask\u0131s\u0131na ge\u00e7irdi. \u00c7izmeyi koltu\u011funun alt\u0131na s\u0131k\u0131\u015ft\u0131r\u0131p bir m\u00fcddet e\u015fini arad\u0131. Vazge\u00e7ip arabas\u0131n\u0131 yeniden s\u0131rt\u0131na vurdu. Mesut\u2019 un i\u00e7inde \u00f6fke do\u011furacak bir tedirginlik. Ya \u00e7ocuk, tabloyu al\u0131p arabas\u0131na atarsa? \u00c7ocuk, birka\u00e7 ad\u0131m kadar uzakla\u015ft\u0131\u011f\u0131 yerden koltuk alt\u0131na s\u0131k\u0131\u015ft\u0131rd\u0131\u011f\u0131n\u0131 tuttu, f\u0131rlatt\u0131. \u00c7izme, kad\u0131n\u0131 y\u00fcz\u00fcnden kal\u00e7alar\u0131n\u0131n ba\u015flad\u0131\u011f\u0131 yere kadar kapad\u0131. Mesut, kad\u0131n\u0131 kucaklay\u0131p eve g\u00f6t\u00fcrmeyi istedi, orac\u0131kta d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fc kurdu. Bir art\u0131 bir evinin \u00e7\u0131plak duvarlar\u0131 \u00e7\u0131n \u00e7\u0131n bir u\u011fultu ile onu kar\u015f\u0131layacakt\u0131. Elli metrekare i\u00e7inde d\u00f6rt d\u00f6necek, kad\u0131n i\u00e7in bir yer se\u00e7meye koyulacakt\u0131. Evinde misafir a\u011f\u0131rlayacak da nerede daha rahat eder gibisinden i\u00e7inde evhaml\u0131 bir heyecanla kad\u0131n\u0131, salonun bah\u00e7eyi g\u00f6ren duvar\u0131na asacakt\u0131. Kendisi i\u015fteyken, balkonun dibindeki melisalarla bak\u0131\u015f\u0131r, o uzanan eliyle kokusunu \u00e7eker al\u0131r i\u00e7ine, diye d\u00fc\u015f\u00fcnecekti. Geriye gidip uzaktan \u015f\u00f6yle bir bakacakt\u0131. Tamam. Burada ya\u015far, diyecekti. Ancak Mesut, kad\u0131n\u0131 orada \u00f6ylece \u00e7izmenin alt\u0131nda b\u0131rak\u0131p kendini sokaklara vural\u0131 saatler olmu\u015ftu.<\/p>\n\n\n\n

S\u0131radan herhangi bir g\u00fcn olacakt\u0131. B\u00fct\u00fcn g\u00fcn iki b\u00fckl\u00fcm, y\u00fcz\u00fc fayanslara g\u00f6m\u00fcl\u00fc, elinde paspas g\u00f6zleriyle parlak ta\u015flar\u0131n dokusunda mikroskobik d\u00fcnyalar, anlams\u0131z \u015fekiller yaratacak fakat biraz olsun ne oldu\u011funu bilmedi\u011fi bo\u015flu\u011fun i\u00e7ini dar eden kuvveti eksilmeyecekti. Bir zar gibi kendinden ayr\u0131larak \u00e7o\u011falan i\u00e7indeki onca s\u0131k\u0131\u015fm\u0131\u015fl\u0131k; ruganlar\u0131n, iskarpinlerin, babetlerin, makosenlerin, stilettolar\u0131n, kunduralar\u0131n tela\u015flar\u0131na kar\u0131\u015f\u0131p gidecekti. Molalarda i\u00e7ti\u011fi sigaralar ci\u011ferlerini hat\u0131rlatacakt\u0131. Ne ki duman\u0131n ci\u011ferlerindeki yak\u0131c\u0131 gezintisi ya\u015fad\u0131\u011f\u0131n\u0131 onuyordu. Restoran\u0131n mutfa\u011f\u0131nda kalan yemekleri doldurdu\u011fu sefertas\u0131yla evine do\u011fru yollanacakt\u0131.  Ama hemen eve gitmek istemeyecekti. \u0130nsanlar\u0131n yoklu\u011funda soluklanan \u0131s\u0131s\u0131z sokaklarda dola\u015facak, b\u00fct\u00fcn g\u00fcn e\u015fek ar\u0131lar\u0131 gibi belle\u011fine kayna\u015fm\u0131\u015f sesleri derin nefeslerle bo\u015faltacakt\u0131. Sefertas\u0131n\u0131n i\u00e7ini kedilere d\u00f6kecek, birka\u00e7 birayla eve yollanacak, \u00e7enesi a\u011fz\u0131n\u0131n i\u00e7inde kaybolmu\u015f s\u00fcmb\u00fcl b\u0131y\u0131kl\u0131 o ya\u015fl\u0131 adam\u0131 yine balkonda oturuyor bulacakt\u0131. \u0130\u00e7erden lo\u015f bir \u0131\u015f\u0131k yar\u0131m y\u00fcz\u00fcn\u00fc ayd\u0131nlatm\u0131\u015f. Kollar\u0131 k\u0131vr\u0131lm\u0131\u015f eprimi\u015f \u00e7izgili g\u00f6mle\u011fin i\u00e7inde omuzlardan dirse\u011fe oradan ellere yay\u0131lan bir y\u0131lg\u0131nl\u0131k, Mesut\u2019 un i\u00e7ine y\u00fckl\u00fc bulutlar salacakt\u0131. Eve girip, balkonun karanl\u0131\u011f\u0131nda i\u00e7kisini i\u00e7erken; keskin anason kokusuyla sarho\u015f bir h\u00fczzam fasl\u0131, ya\u015fl\u0131 adam\u0131n masas\u0131ndan kopup Mesut\u2019 un genzine dolacakt\u0131. \u015eerefe, deyip elindeki bira \u015fi\u015fesini adam\u0131n yar\u0131m y\u00fcz\u00fcne do\u011fru kald\u0131racak ve b\u00fct\u00fcn gece o balkonda oturan adam\u0131n tek ba\u015f\u0131nal\u0131\u011f\u0131na -bakt\u0131k\u00e7a kim oldu\u011funu anlayacakm\u0131\u015f gibi- bakacak bakacak bakacakt\u0131.  Ya\u015fl\u0131 adam\u0131n bir kez olsun d\u00f6n\u00fcp y\u00fcz\u00fcne bakm\u0131yor olmas\u0131na k\u0131zg\u0131nl\u0131kla kar\u0131\u015f\u0131k g\u00f6n\u00fcl koyacakt\u0131. \u00dcst\u00fcnde dola\u015fan bu merakl\u0131 g\u00f6zlere g\u00fcndelik bir incelikle de olsa d\u00f6n\u00fcp g\u00fcl\u00fcmseyemez miydi? Oysa ya\u015fl\u0131 adam, kar\u015f\u0131s\u0131nda biri varm\u0131\u015f da onu dinliyormu\u015f gibi yar\u0131m y\u00fcz\u00fc d\u0131\u015far\u0131da i\u00e7eriyle me\u015fgul, ald\u0131rmazd\u0131. Bu adam\u0131n ald\u0131r\u0131\u015fs\u0131zl\u0131\u011f\u0131ndan g\u00f6vdelenerek onu kendine \u00e7a\u011f\u0131ran \u015fey neydi? Mesut, hayli zamand\u0131r oldu\u011fu gibi o gece de bu sorunun cevab\u0131n\u0131 bulamadan; annesinin \u201cYaln\u0131z yatan, yaln\u0131z \u00f6l\u00fcr.\u201d diyerek akl\u0131nda imgele\u015ftirdi\u011fi \u00e7ift ki\u015filik yata\u011f\u0131n tek ki\u015filik oyuntusuna dolacakt\u0131.<\/p>\n\n\n\n

Ancak o g\u00fcn s\u0131radan bir g\u00fcn de\u011fildi. Tabanlar\u0131 a\u011fr\u0131yas\u0131ya y\u00fcr\u00fcrken birden gerisin geriye ko\u015fmaya ba\u015flad\u0131. \u00c7eli\u015fki ve karars\u0131zl\u0131kla ar\u015f\u0131nlad\u0131\u011f\u0131 b\u00fct\u00fcn sokaklar\u0131, ard\u0131nda b\u0131rakm\u0131\u015ft\u0131. \u00c7\u00f6p tenekesine vard\u0131\u011f\u0131nda bir k\u00f6pek gibi soluyordu. \u00c7izme, yerde duruyor ama kad\u0131n yoktu. \u00c7\u00f6p tenekesi eksilmemi\u015f, ya\u015fl\u0131 adam ise \u00f6l\u00fc beyaz\u0131 yar\u0131m y\u00fcz\u00fcyle, parmaklar\u0131n\u0131n aras\u0131nda bir dal sigara, gene balkondayd\u0131.<\/p>\n\n\n\n

Tablodaki kad\u0131n\u0131n k\u00e2\u011f\u0131ttan varl\u0131\u011f\u0131 bir d\u00fc\u015f gibi, Mesut\u2019u gece uykular\u0131ndan uyand\u0131rd\u0131. \u00c7ok kez erkekli\u011fine yay\u0131lan zevkli sanc\u0131larla, bedeni titre\u015ferek kendinden ge\u00e7mi\u015f ve g\u00f6zlerini haf\u0131zas\u0131ndan kalbine k\u00f6k veren o y\u00fcz\u00fcn ayd\u0131nl\u0131\u011f\u0131na kapatm\u0131\u015ft\u0131. Mesut, kad\u0131nl\u0131\u011f\u0131n t\u00fcm gizemiyle saklanm\u0131\u015f o y\u00fcze her g\u00fcn ba\u015fka bir a\u011f\u0131z yak\u0131\u015ft\u0131rd\u0131. Bal\u0131k a\u011f\u0131z, bazen p\u00fct\u00fcrl\u00fc \u00e7\u00f6l\u00fc and\u0131ran ama yine de \u00e7a\u011f\u0131ran bir istiridye. \u00d6yle ya bir a\u011fz\u0131 olsayd\u0131 mutlaka g\u00fcl\u00fcmser olacakt\u0131. Mesut\u2019 u var oldu\u011funa inand\u0131racak, etini buran ince belki \u00e7ocuksu ama mutlaka i\u00e7ten bir g\u00fcl\u00fcmseme.  Neden onu orada b\u0131rakm\u0131\u015ft\u0131? Her sabah bo\u015f duvarlara uyand\u0131\u011f\u0131nda; ah ke\u015fke \u015fimdi \u015fu duvar\u0131n bo\u015flu\u011funu \u00f6rtm\u00fc\u015f olsayd\u0131, diyordu. Kad\u0131nla kar\u015f\u0131la\u015ft\u0131\u011f\u0131 o \u00e7\u00f6p tenekesinin \u00f6n\u00fcnde bir s\u00fcre dural\u0131yor, bir mezar\u0131n ba\u015f\u0131nda gibi o g\u00fcn\u00fc ve kad\u0131n\u0131n onu i\u00e7ine \u00e7eken y\u00fcz\u00fcn\u00fc ans\u0131yordu. Art\u0131k p\u0131r\u0131l p\u0131r\u0131l parlatt\u0131\u011f\u0131 o fayanslara yans\u0131yan bir y\u00fcz vard\u0131. Ka\u011f\u0131tkad\u0131n\u2026 <\/p>\n\n\n\n

Ya\u015fl\u0131 adam, nicedir balkona \u00e7\u0131km\u0131yordu. Panjurlar\u0131 kapal\u0131yd\u0131. Mesut, merakla kar\u0131\u015f\u0131k bir yak\u0131nl\u0131k duydu\u011fu ad\u0131n\u0131 bile bilmedi\u011fi adam\u0131 balkona \u00e7\u0131ks\u0131n diye bekler olmu\u015ftu. Gidip kap\u0131s\u0131n\u0131 \u00e7almak istedi. Yan\u0131na bir \u015fi\u015fe rak\u0131 m\u0131 alsayd\u0131\u2026 Sa\u00e7malam\u0131\u015ft\u0131. Ne rak\u0131s\u0131? K\u0131rk y\u0131ll\u0131k dost gibi... Kap\u0131 a\u00e7\u0131ld\u0131\u011f\u0131nda, adama ne diyecekti? Merhaba, diye ba\u015flard\u0131. Sonra? Sizi g\u00f6remeyince merak ettim. Bir \u015fey a\u00e7\u0131klamaya kalmadan ya\u015fl\u0131 adam, \u00fcst\u00fcndeki ba\u015f\u0131 ta\u015f\u0131maktan yorgun damarl\u0131 boynunu \u00e7evirip balkonu i\u015faret ederdi. Kurulu masaya oturtur, a\u011fz\u0131nda k\u00fcl\u00fc d\u00fc\u015fmekte olan sigaras\u0131n\u0131 i\u00e7ine \u00e7ekerken bir kadeh su, usul usul beyaza \u00e7alar, iki kadeh ne\u015feli \u00e7\u0131nlard\u0131. Mesut, g\u00f6zleriyle duvar\u0131 boydan boya kaplayan o foto\u011fraflar\u0131 sorard\u0131. Ya\u015fl\u0131 adam, foto\u011fraflar\u0131 tek tek uzun bir \u0131rmak gibi ak\u0131p giden bak\u0131\u015flar\u0131 ile s\u00fczer, \u201c\u015eu kuca\u011f\u0131nda o\u011flan \u00e7ocu\u011fuyla masadaki pastan\u0131n mumlar\u0131n\u0131 \u00fcfleyen gen\u00e7 adam var ya, o benim.\u201d diyerek ba\u015flard\u0131 anlatmaya. Anlatt\u0131k\u00e7a ge\u00e7mi\u015fin sesine s\u00f6z olurdu. Peki bir t\u00fcrl\u00fc g\u00f6remedi\u011fi ya\u015fl\u0131 adam\u0131n o saklanan yar\u0131m y\u00fcz\u00fc? Mesut, oras\u0131n\u0131 d\u00fc\u015flemeye u\u011fra\u015f\u0131rken yata\u011f\u0131nda s\u0131zd\u0131.<\/p>\n\n\n\n

Sabah evden \u00e7\u0131kt\u0131\u011f\u0131nda, ya\u015fl\u0131 adam\u0131n balkonuna bakt\u0131. Panjurlar h\u00e2l\u00e2 kapal\u0131. Neredeydi bu adam? B\u00fct\u00fcn g\u00fcn ya\u015fl\u0131 adam\u0131 d\u00fc\u015f\u00fcnd\u00fc. Ak\u015fam i\u015f d\u00f6n\u00fc\u015f\u00fc, \u00e7\u00f6p tenekesine do\u011fru yakla\u015f\u0131rken ya\u015fl\u0131 adam\u0131n balkonuna bakt\u0131. Panjurlar\u0131n hepsi a\u00e7\u0131kt\u0131. Mesut, \u015fa\u015fk\u0131nl\u0131kla kar\u0131\u015f\u0131k sevindi. Ancak sevinci k\u0131sa s\u00fcrd\u00fc. \u0130\u00e7eride dola\u015fan birka\u00e7 adam, evdeki e\u015fyalar\u0131 d\u0131\u015far\u0131ya \u00e7\u0131kar\u0131yor bir k\u0131sm\u0131n\u0131 ise \u00e7\u00f6p kenar\u0131na b\u0131rak\u0131yordu. \u00c7\u00f6p tenekesinin \u00e7evresi demode mobilya ve \u00f6teberi ile bir y\u0131\u011f\u0131nt\u0131 olu\u015fturmu\u015f, k\u00f6\u015fedeki simsar antikac\u0131, y\u0131\u011f\u0131n\u0131n i\u00e7inde kaybolmu\u015ftu. Antikac\u0131, birka\u00e7 sandalye ve etekli bir abajura al\u0131c\u0131 g\u00f6z\u00fcyle bak\u0131p kenara ay\u0131rd\u0131. Y\u0131\u011f\u0131nt\u0131 e\u015felendik\u00e7e; birbirleriyle akraba bile olmayacak t\u00fcrl\u00fc co\u011frafyalardan kimi g\u00fcle\u00e7 kimi a\u011flak, kimi \u00f6fkeli, kimisi kumral, kimisi siyahi, kimisi \u00e7i\u011f beyaz\u0131 her tenden her \u0131rktan \u00e7er\u00e7eve i\u00e7inde insan y\u00fczleri beliriyordu. Mesut, kuca\u011f\u0131nda k\u00fc\u00e7\u00fck bir \u00e7ocukla pasta \u00fcfleyen adam\u0131 daha do\u011frusu d\u00fc\u015fledi\u011fi o foto\u011fraf\u0131 arad\u0131ysa da bulamad\u0131. Yan\u0131lg\u0131s\u0131n\u0131 yutkundu. Antikac\u0131, yer yer pasl\u0131 damlalarla sararm\u0131\u015f ceviz oymal\u0131 bir aynay\u0131 tepesinde durup onu seyreden Mesut\u2019a do\u011fru uzatt\u0131. \u201cAynaya ihtiyac\u0131n var m\u0131?\u201d diye sordu. Mesut, soruya soru ile kar\u015f\u0131l\u0131k verdi. \u201c\u015eu kar\u015f\u0131daki ev? Ta\u015f\u0131n\u0131yor mu ne?\u201d Ta\u015f\u0131n\u0131yor ya, dedi antikac\u0131 balkona bakarak. Ac\u0131 ac\u0131 g\u00fcl\u00fcms\u00fcyordu. \u00d6l\u00fcm de ta\u015f\u0131nmak de\u011fil midir? Mesut, adam\u0131n a\u011fz\u0131ndan \u00e7\u0131kanlara; ne yapaca\u011f\u0131n\u0131 bilemez y\u00fcz\u00fcn\u00fc \u00e7evirdi, elinden yere do\u011fru sarkm\u0131\u015f aynaya tela\u015fla s\u0131\u011f\u0131nd\u0131. D\u00fc\u015flerini s\u00fcsleyen Ka\u011f\u0131tkad\u0131n, muz kabuklar\u0131 ve fasulye yeme\u011fi art\u0131\u011f\u0131n\u0131n aras\u0131ndan; bir veda duygusuyla bo\u015flu\u011fa tutunuk uzanan o eliyle aynaya yans\u0131m\u0131\u015ft\u0131. Kuca\u011f\u0131nda sarmalad\u0131\u011f\u0131 kurdun g\u00f6vdesinin \u00fcst\u00fcne yap\u0131\u015ft\u0131r\u0131lm\u0131\u015f -bir foto\u011fraftan k\u0131rp\u0131ld\u0131\u011f\u0131 anla\u015f\u0131lan-  siyah sa\u00e7l\u0131, s\u00fcmb\u00fcl b\u0131y\u0131kl\u0131 gen\u00e7 bir adam\u0131n y\u00fcz\u00fc, yavru pen\u00e7eleriyle sarmalad\u0131\u011f\u0131 kad\u0131na dolu dolu g\u00fcl\u00fcms\u00fcyordu.  <\/p>\n\n\n\n

<\/p>\n\n\n\n

Ba\u015fl\u0131k g\u00f6rseli: https:\/\/3dduvarkagitlari.com\/kirmizi-sapkali-kiz-duvar-kagidi-3-boyutlu-sapkali-bayan-duvar-kagidi-10006509-6-kirmizi<\/p>\n\n\n\n

                                                                                                 <\/p>\n","post_title":"Ka\u011f\u0131tkad\u0131n | \u00d6yk\u00fc","post_excerpt":"","post_status":"publish","comment_status":"closed","ping_status":"open","post_password":"","post_name":"kagitkadin-oyku","to_ping":"","pinged":"","post_modified":"2021-02-28 16:16:31","post_modified_gmt":"2021-02-28 13:16:31","post_content_filtered":"","post_parent":0,"guid":"https:\/\/gaiadergi.com\/?p=115935","menu_order":0,"post_type":"post","post_mime_type":"","comment_count":"0","filter":"raw"},"live_filter_cur_post_id":115935}'; block_tdi_122.td_column_number = "2"; block_tdi_122.block_type = "td_flex_block_1"; block_tdi_122.post_count = "4"; block_tdi_122.found_posts = "46"; block_tdi_122.header_color = ""; block_tdi_122.ajax_pagination_infinite_stop = ""; block_tdi_122.max_num_pages = "12"; tdBlocksArray.push(block_tdi_122); -->

SON YAZILAR

Rüzgargülleri ve Duvarlar | Öykü

Artık cenaze törenlerine gitmiyorum. En son bizim güvenlik görevlisinin annesininkine gittim. Her zamanki gibi avlunun en ücra yerine gidip geleni gideni izlemeye başladım. Bir kadın,...

Çiy damlası | Öykü

Güneş Hoca yine saçma sapan atıp tutmaya başlıyor. Dayanamayıp söz alıyorum. Bu sefer Zeus gibi şimşeklerini bana çeviriyor. Tam yerimden fırlayıp sınıftan çıkacağım. "Çiy damlası...

Ölenle Ölünmüyor | Öykü

Vallahi günler nasıl geçiyor hiç anlamıyorum Semra ablacığım. Düşündüm de ne kadar oldu rahmetliler gideli? Yedi bilemedin sekiz ay olmuştur. Senin torun bile yürüyecek neredeyse....

ÇOK RİCA EDİYORUM

  Bakın, ben dramaların hatta romantik komedilerin ayrılık, kavga, küslük sahnelerine dayanamam. İleriye sararım o sahneler bitsin diye.  Kavuşma, barışma sahnelerini ise defalarca izlerim. Hepsini değil...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol