İlk defa geçtiğimiz yıl düzenlenen, memleketteki kahve tutkunlarının biricik festivali İstanbul Coffee Festival‘in ikincisi, 22-25 Ekim 2015 tarihleri arasında tarihi Haydarpaşa Garı‘nda gerçekleşti.
Katılanların dünyanın farklı bölgelerinden gelen kahveleri keşfettiği, yerli-yabancı profesyonel baristaların hazırladığı kahveleri tadıp showlarını izlediği, butik kahve dükkanlarının lezzetleriyle tanışabildiği, yine meraklısının kahve sektörünün uzmanları-yönlendiricileriyle bir araya geldiği ve bir de evde kaliteli kahve yapımını öğrenip gerekli aletleri satın aldığı festival, yine daha başlamadan büyük heyecan yaratmıştı. Nitekim, katılanların heyecanlarını tatmin eden bir festival gerçekleşmiş oldu.
Festivale, içini “mobil kahve dükkanı” olarak tasarladığı Volkswagen T2‘siyle katılıp kahvelerini sunan, “OZO COFFEE ON THE ROAD” projesinin sahibi, 36 yaşındaki “özgür ruh” Önder Taşyürek‘in hikâyesi ise kesinlikle dinlenmeye değer. Düşünün: Türkiye’nin dört bir yanını dolaşacak, “yabancı filmlerdeki gibi” bir kahve dükkanı!
Dünyada benzerleri olsa da tüm Türkiye’yi gezme hedefiyle, memlekette bir ilk sayılabilecek bu mobil kahve dükkanında Taşyürek müşterilerine; espresso makinesi, değirmen ve tüm yeni nesil demleme yöntemlerini kullanarak farklı bölgelerden gelen kahveleri ve ev yapımı kekleri, kurabiyeleri, sandviçleri sunuyor. İlk müşterilerini de festivalde ağırlayan Taşyürek’in yollara düşmeden hikâyesine kulak kabarttık.
“OZO COFFEE ON THE ROAD” projesini iki buçuk yıl ölçüp tarttıktan sonra nihayet festivale yetiştiren Taşyürek, aslında bir ressam; Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Resim Bölümü mezunu. 2007 yılında mezun olduktan sonra, sanatını yapabilmek için Doğançay Müzesi’nde ve bir belediyede sanat danışmanlığı yapsa da, uzun vadede “bir yerden gelen küçük maaşlarla idare edemeyeceğini” fark etmiş ve ilkin bir pilavcı açmayı düşünmüş. Evet pilavcı! Ama öyle İstanbul tipi, nohutlu-süs biberli-ketçaplı pilav satan bir pilavcı düşünmeyin; Uzakdoğu’dan Anadolu’ya, dünyada tüketilen farklı pilav çeşitlerinin olduğu bir pilavcı olacakmış bu. Ama sonradan o dönem bir arkadaşının kendisine kahve işine girmeye tavsiye etmesiyle pilavcılık fikrini bırakıp, kahveye ve kahveciliğe merak salmış.
Taşyürek, kafaya bir işi koymaya görsün tabii! Kahve işine gireceğini netleştirince, hemen internete girip kahveye dair yazılanları okumaya başlamış, sonrasında da okuduğu makalelerde referans verilen kitapları, kitapçıya gidip hemen satın almış: “Şu kahvenin tarihini öğreneyim, dedim – kahve, kahvecilik, kahvehaneler, kahvenin insan fiziğindeki uyarıcı etkileri… Kahve, keşfedildikten sonra dünyayı sosyolojik olarak değiştirmiş denilebilir: Kahve olmasa, belki de kahvehane gibi yerler olmayacak, insanlar dışarıda öyle bir araya gelip muhabbet edemeyecekler… Yani mesela, insanlık tarihinde şarap ve zeytin kültürü neyse, kahve kültürü de öyle denebilir!”
Önceden kahve bilgisi Türk kahvesinden öteye gitmeyen Taşyürek, bu öğrenme sürecinde okumakla kalmamış, eş dostla fikir alışverişi yapmış, İstanbul’u gezerek çeşitli yerde kahve içmeye başlamış. Bir de Tophane’de Defterdar Yokuşu’nun girişinde yer alan bir rezidansın altındaki iki katlı boş dükkanı gözüne kestirmiş. Sağdan soldan borç harç, annenin altınları, kardeşlerden de biraz para derken, dükkan için gereken 15 bin lira toplanıp kontrat yapılmış. Taşyürek, yeni projesine de adını veren “Ozo Coffee House” adlı ilk kafesini 2012 yılının Aralık ayında böyle açmış. O dönem “Sabah 9’dan akşam 5’e kadar” belediyede çalışmasına rağmen hem öncesinde hem de sonrasında, gece gündüz canını dişine takıp kafesiyle uğraşmış; serde sanatçılık da var ya, bir de kafesi için ayda bir video, fotoğraf, resim sergileri organize etmiş; kafenin duvarlarını öyle duvar kağıtlarıyla falan değil, sanatla süslemiş yani.
Uzun bir süre, bir yere bağlı kalamadığını söyleyen Taşyürek, 2014 yılının Haziran ayında Tophane’deki dükkanı devretmiş. Aynı yılın Aralık ayında da bu sefer Kadıköy’ün Yeldeğirmeni semtinde bir kafe açmayı kafasına koymuş. Tabii o zamanların Yeldeğirmeni, şimdiki gibi değil. Taş çatlasa iki kafe! Taşyürek’in açtığı “Bilimum Şeyler” adlı ilginç isimli kafe de olmuş mu Yeldeğirmeni’nin üçüncü kafesi! Taşyürek o dönemi şöyle anlatıyor: “Baktığım dükkanın önünde ve yanında ağaçlar vardı, çok hoşuma gitti bu. O zaman borcum olmasına rağmen, dükkanı açma kararı aldım. Sadece kahve-çay verilmeyip bazı özel eşyalar da satılabilsin istedim, işte herkes ürettiği bir şeyleri satsın… Bu yüzden de ismi Bilumum Şeyler oldu.”
Tüm bu kafe maceraları sürerken, hep resim yapmayı istediğini söyleyen Önder, bir süre sonra önünde “bıçak sırtı bir durum” olduğunu görmüş: “Zaman içerisinde baktım: İşletmeci miyim, yoksa ressam mı? Aslında buna benzer durumlar neredeyse bütün sanat fakültesi mezunları için geçerli, diyebilirim. Mesela, sanatını yapmak için araç olarak kafe açıyor ya da kafenin birinde çalışmaya başlıyor… Eyvallah ama bir yerden sonra da bakıyor ki, bu “araç”lar, “amaç”a dönüşmüş, sanatını yapamaz olmuş! Benim durumum da böyle bıçak sırtıydı işte!”
Taşyürek, ileriki planlarına dair de “Bence bir şeyi uzmanca ve tutkuyla yapmak önemli. Bizde her şey bodoslama. Adam döner kesecek, dönerle ilgili bir şey bilmiyor ama alıyor eline bıçağı ‘hır hır’ kesiyor. Benim için kahve bir tutku. İleride kahvenin üretildiği Ekvator ülkelerine gitmeyi de planlıyorum zaten. Gezeceğim ve oralarda çalışacağım da, bakacağım ‘yerinde’ kahve nasıl hasat ediliyor ne gibi süreçlerden geçiyor, bizzat öğreneceğim!” diyor.
“OZO” ne demek?
Taşyürek, mobil kahve dükkanına da adını veren ‘Ozo’ kelimesine dair şunları söylüyor:
“Taa Tophane’deki kafe için eşten dosttan isim tavsiyelerini alırken, reklam yazarı bir arkadaşım ‘Ozo’yu önerdi. Fonetik olarak hoşuna gitti, ‘Anlamı da yok’ dedi. Ben de bütün dillerde araştırdım, – iki üç dil dışında tüm dillerde aynı karşılık çıkıyor. Bir de ‘Oz’ likit ölçü birimi. O’yu da biz ekleyelim, hem de Oz büyücüsüne de gönderme yapıyor dedim.”
“OZO COFFEE ON THE ROAD”da neler olacak?
Taşyürek, projelerini şöyle sıralıyor:
– Dükkanda bütün yeni nesil demleme kahveler yer alacak
– Gidilen yerlerde, başta çocuklar için olmak üzere, yöre halkı için ücretsiz kahve ve resim atölyeleri düzenlenecek
– Yine o yerde yaşayan müzisyenler davet edilerek, mobil kahve dükkanının çevresinde müzik yapılacak bir ortam oluşturulacak
– Kahve dükkanından çıkan organik atık ve kahve posaları özel bir yöntemle öğütülerek toprağa karıştırılacak.
– Elde edilen bu toprakla da gidilen her yerde bir “Ozo Ağacı” dikilerek doğaya yaşayan bir iz bırakılacak
– Son olarak da “Ayrıyeten ben de yolda öğreneceğim ve yeni yeni projeler üreteceğim” diyor Taşyürek.
“Mahallem, gittiğim için üzülüyor”
Önder Taşyürek, Bilumum Şeyler adlı kafesini devredip mahalleden ayrılacağı için Kadıköy Yeldeğirmeni‘nde onu tanıyan herkes üzgün. Herkes tarafından sevilmenin sırrını sorunca, Taşyürek şöyle diyor:
“İnsanlarla düzenli bir ilişki olduğu zaman, ortada insanı diyalog olunca sıkıntı yok. Mesele farklı insanların birarada yaşaması. Ama çoğumuz yaşayamıyor. Böyle bir sıkıntımız var. Yeldeğirmeni, Tophane, Balat, Cihangir… Kendine ait olmayan ya da farklı olan bir şeyi, kötü veya öteki gibi görüyor insanların çoğu.
Bir de büyük kentlerde “mahalle fetişizmi” gibi bir durum var, örneğin insanların yolda giderken yoksul birini görüp fotoğrafını çekmesi, onlar için sanki dekor veya estetik bir nesne gibi oluyor. Halbuki yanına gidip oturmaz, iletişim kurmaz.
Ben insanlarla her yerde diyalog kurabiliyorum, insanları ayırmıyorum. Çalışıyordum. İşime bakıyorum, çalışan adamdan zarar gelmez ki.
Mahallede beni herkes sever. Gittiğime üzülüyorlar.”