Zelda Fitzgerald: Hararetli 1920’lerin yanardöner, eksantrik karakteri. Fitzgeralds: Caz Çağının amblemi. Zelda: bir müze, bir sanatçı, bir sosyal şovmen. Adı; karizmanın, güzelliğin, acayipliğin, yetenek ve dayanılmazlığın açıklanamayan bir karışımı haline geldiği için, kendisini kelimelere indirgemek zordur. F. Scott Fitzerald, bugün hâlâ övgüde bulunduğumuz harika hikâyeler yazmıştı, ama onun hayatı başka bir hikâyedir… Belki de Zelda, hikâyelerinin virtüözlüğünü kendinden sağlamıştır.
1900’de Alabama Montgomery’de doğan Zelda Sayre, bale yapmayı ve dışarıda vakit geçirmeyi seven vahşi, güzel ve maceraperest bir çocuktu. Gençliğinde, okuldaki sosyal hayatın merkez üssü olmuştu. Yüzmek ve oğlanlar dışında herhangi başka bir şeyle fazla ilgilenmediği kaydedildi. Zelda, oğlanlarla vakit geçirmek için ailesinin evinden gizlice kaçan vahşi bir çocuktu.
1918’de Montgomery’nin dışındaki Camp Sheridan’da konuşlanan ordu için gönüllü olan F. Scott Fitzgerald ile 18 yaşında tanıştı. F. Scott Fitzgerald Zelda’nın güzelliği ve karakteri tarafından büyülenen pek çok kişiden biriydi. Her gün onu görmek ve serbest günlerini Montgomery’de ona yakın olmak için geçirmeye başladı. O sırada Cennet’in Bu Tarafını yazıyordu ve Rosalinda Connage’ın karakterini ona benzer şekilde yeniden çizecek kadar Zelda tarafından ele geçirilmişti.Tabii Scott aynı zamanda sadece ünlü olmayı hayal ediyordu.
Scott, daha sonra kuzeye, bir ay boyunca, Long Island Adası’ndaki Camp Mills’e çağırıldı; ancak elinden geldiğince hızlı bir şekilde Montgomery yakınlarındaki üsse döndü. Aynı yılın Aralık ayında, Scott ve Zelda birbirinden ayrılmaz hale geldi. Daha sonra, Scott bu dönemi “cinsel pervasızlık” olarak adlandıracaktı. Şubat 1919’da Scott, ordudan terhis edildi ve yazarlık kariyerini kurmak için New York’a gitti. Bir yıl boyunca birbirlerine yazdılar ve Mart 1920’de Zelda, Scott’ın annesinin yüzüğünü posta yoluyla aldı ve artık ikisi nişanlıydı.
Zelda, ancak kitap yayınlandığında Scott ile evlenmeyi kabul etti; Cennet’in Bu Tarafı, New York’a geldiği kitapçılara dört gün sonra ulaştı ve ikisi evlendi. Fitzgeralds’ın fırtınalı evliliği, sevgi, ilham ve kargaşa ile eş anlamlıydı.
Scott ve Zelda da bir bağımlılığı paylaştılar: Alkol. Alkol onların sabah kahvesi, sarhoşluk ise New York ve Paris’te bütün partilerdeki mevkileriydi. İkisi de bağımlılık, karşılıklı aldatma ve kıskançlıkla beraber aralarındaki acıların artmasına katkıda bulundu.
Zelda Scott’tan ayrılamadı ve ilgi odağı olmaya bayıldığı için tiyatroya bağımlıydı, ancak en çok ihtiyaç duyduğu şey Scott’un ilgisiydi. Scott kendini çalışmalarına adandığında, Zelda sıkılmıştı.
Scott partilerde diğer insanlarla sosyalleştiğinde, Zelda çok kıskanıyordu. Scott The Beautiful and the Damned adlı eserini yayınladığında, Zelda kırılmıştı, çünkü Scott, Zelda’nın günlüğünden karakterler ödünç almıştı. Zelda incelemesinde şunları yazdı: “Aslında, Bay Fitzgerald-ben onun adını nasıl hecelediğini düşünüyorum-intihalin evde başlayacağına inanmak gibi görünüyor.“
Ve Scott onu terk edemedi çünkü Zelda’nın tiyatral yeteneklerine nefret ettiği kadar bağımlıydı. Onun için çok fazla bir ilham kaynağıydı. 1921 yılında Frances Scott “Scottie” Fitzgerald adında bir kızları oldu, ancak ebeveynlik, ikisinin de pek hatırladığı bir değer değildi.
Fitzgeraldlar Paris’te Hemingway ile tanıştı, ancak Scott yeni yazarla büyük bir dostluğa başlarken; Hemingway ve Zelda birbirlerinden hiç hoşlanmadılar. Zelda Scott ve Hemingway’in cinsel bir ilişki yaşadıklarını düşünüyordu. Hemingway ise Scott’a Zelda’nın bir deli olduğunu söylüyordu.
Gerçekten de, ağır içki içmeleri nedeniyle hem Zelda hem de Scott hastaydı, ancak Zelda aynı zamanda manik depresyondan muzdaripti. Sinir krizleri geçiriyordu ve Fransa ve ABD’de birkaç kez hastaneye kaldırıldı.
27 yaşındayken çocukluk tutkusu olan bale takıntılı hale geldi ve yoğun ders almaya başladı. Bu süre zarfında evliliği perişan oldu. Birbirlerinin dikkatini çekme yönündeki oyunları her zaman bir sahnede oynandı ve herkese açık izleyici tarafından izlendi. 1932’de Zelda, Baltimore’daki Johns Hopkins Hastanesi’ndeki Phipps Kliniğine kaldırıldı. Bu sıralarda evlilikleri daha da gergin hale geldi. Ancak Zelda bu dönemde bir yaratıcılık patlaması yaşadı. Ve Save Me The Waltz‘ı yazdı.
Zelda Scott’ı daha önce intihal ile suçlamışken, bu sefer de Scott Zelda’nın kitabında, bir süredir üzerinde çalıştığı The Tender Night adlı romandan hayatının otobiyografik ayrıntılarını kullanmak istemekle suçladı.
Zelda’nın kitapta evliliklerine yaptığı imalar açıktır, ancak Zelda, Scott’tan çok farklı, benzersiz bir yazı tarzı kullanmıştır… Nihayetinde, Scott onun günlüğünde hayal ettiği, yazdığı karakterlerden ve kitaplarındaki karakterlerin kişiliklerinden ödünç almıştır.
Ruhsal buhranları nedeniyle, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda Zelda zamanının çoğunu ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde geçirdi. Şizofreni tanısı almış aynı zamanda manik depresyon geçirmiştir. Ve bu dönemde evliliği dağılmıştı. Aslında 1936’da onu hastaneye götüren Scott’du. Ancak Scott, bu dönemde Zelda’nın yeteneklerini tükettiğine ikna oldu.
Onu mahvedenin gerçekten Zelda olduğuna inandı. Scott hayatında tatmin edici olmayan her şey için Zelda’yı suçladı. Ve yine de Fitzgeraldlar 1938’de birlikte Küba’ya gitti. Yolculuk tam anlamıyla felaketti. Sonrasında Zelda ve Scott birbirlerini bir daha hiç görmediler. Ve Scott 1940’da öldü.
Zelda ise tüm zamanını hastanelerde resim yaparak ve yazı yazarak geçirdi. İncil’den, Alice Harikalar Diyarından ve New York’tan sahneleri çiziyordu. Kuzey Carolina Asheville’deki Highland Hastanesi’nde aralıklı olarak yaşarken, Zelda ikinci romanı Caesar Things üzerinde çalışıyordu. Ne yazık ki, 10 Mart 1948’de bir yangın başladığında hastanedeydi. Elektroşok terapi seansı yapılması planlandığı sırada Zelda, sakinleştirildi ve bekleme odasına kilitlendi. Yangında sekiz diğer kadınla birlikte öldüğünde 47 yaşındaydı.
Fitzgeraldlar, Scott’ın aile arsasından uzaktaki ,Maryland’deki Rockville’e gömüldü. Bununla birlikte, 1975’te kızları Scottie, Zelda ve Scott’ın Saint Mary Katolik Mezarlığı’ndaki diğer Fitzgeralds’la birlikte gömülmesi için başarılı bir kampanya yürüttü.
Onların mezar taşlarında The Great Gatsby’nin son cümlesi “Böylece ilerlemeyi sürdürüyoruz: durmaksızın geriye fırlatılıp dursa da, akıntıya karşı yol alan tekneler.” yazılıdır.
Bu yazı The Vintage News’daki “Zelda Fitzgerald – a synonym for charisma, beauty, and eccentricity” başlıklı yazıdan Türkçeye Emine Dağ tarafından Gaia Dergi için çevrilmiştir”