İnsan, öğütücü ve konuşucu. Benzemek üzere oluşturulmuş organik bedenin yanında, üzerinde farklı farklı tesirlerin olduğu maddeyi deneyimleyen arkadaşımız. İnsan, iki arada bir derede yani üç yolun arasında yürüyen ve bu deneyimlerinden gelen izlenimleri toplayan arkadaşımız.
İnsanın hem kendisini hem de dışarısı dediği dünyayı inşa etmesi üzerine biraz konuşalım. İnsanın dışında ne vardır ki inşa edilsin? İnsan, etrafındaki dünyayı fiziksel duyularıyla algılar ve bu algı sonucunda mekanik tepkiler verir. Bu kısmı zaten birçoğumuzun cebelleştiği yer. Dokunulabilir, görülebilir dünyaya güvenmek için verdiğimiz çaba.
İnsanın dışında çoğunlukla onun egosu, yani onun madde üzerindeki istekleri vardır.
Etrafımızdaki maddeler, bizim onu görme şeklimize göre tepki vermek üzere tesir altındadır. Ben madde üzerinde ne görmek istiyorum(?) İşte dostlar, varlıksal sorularınızdan birisi de bu olabilir. Çünkü, Muhammed Peygamber yukarıya sormuştur “Bana maddenin hakikatini göster” diye. Arabi’nin maddenin hakikatiyle ilgili Hikmetlerin Özü’nde birçok açıklaması mevcut. Etrafımızdaki madde bizim bildiğimiz anlamda hakikat değil. Peki, bizim etrafımızdaki bu madde dediğimiz şey de ne?
Sorular sorular, yahu amma çok soru var. Soruların olması iyidir çünkü bize ip ucu veriyor ve saksıyla aramızdaki kanalları aktif hale getiriyor. Bu beden organizasyonu beyin hücreleriyle idare ediliyor, düşünceler tesirler, rüyalar anlayışlar değerlendirmeler oraya akıyor. Dolayısıyla aramızdaki bağların sıkı olması ve onu daha yüksek merkezlerle bağ kurması için çabalamamız gerekiyor. Daha yüksek merkez? Bana maddenin hakikatini göster diye hangi merkeze soruyorsak daha yüksek merkez diye orayı alabiliriz.
Beyin yanmasın, kuantum da aynı kafalarda artık. Maddeyi, realiteyi sen yaratıyorsun diyor. Realite?
Etrafımdaki madde gerçekliği yani. Yukarıda da madde benim onlarda ne görmek istediğim dedik. O zaman soru şuraya doğru geliyor gençler, kim burada ne görmek istiyor da ben bu maddeler içindeyim? Ailemle ilişkilerim böyle, patronum bana kötü davranıyor, sevgilimle anlaşamıyorum, hayatta bir amacım yok, ofisteki şu elemana gıcık oluyorum vs de vs. Bunlar hep realite 🙂 Bunlar bizim etrafımızda birilerinin görmesi için oluşturduğumuz şeyler. Peki, o zaman ben o maddelerdeki görmek istediğimi çekip de, asıl görmem gerekeni anlarsam o zaman bu maddelerin benim etrafımda neden oluştuğunu da anlayabilirim.
Kafalar zehir gibi işliyor. Gençler doğru mantık silsilesindeyiz, ha gayret bazen birazdan mantığı da bırakacağız çünkü işler mantıkla bir yere kadar. Mantık ötesi bir inanç haline geliyor ve bu gelen hal seni mantıksız kılmıyor, o konuyla ilgili zihinsel sorgulama yapmıyorsun. Etrafımızda inşa ettiğimiz şeyler bizim ihtiyaçlarımız. Karşımızda çalışan adam bize bir şey anlatıyor. Biz neyi inşa ediyoruz? Babil kulesini mi yoksa egomuzu/zihnimizi paspas yapmaya çalışarak alçak gönüllülüğü mü inşa ediyoruz? Kendimizi, zihnimizi seviyoruz değil mi? Cevaplarımızı laf sokmalarımızı, bedenimizi… Tamam sevelim ama bu değil ki bizim etrafımızda şekillenecek gerçek. Bunların gerçek olmadığını içimizdeki ihtiyacın bir yansıması olduğunu bilelim. Bunu kalpten bilelim.
Görmeye duyduğumuz ihtiyaca bakalım. Duyularla elde edeceğimiz, etmek istediğimiz güveni biraz sorgulayalım. Göremediğimiz birçok fiziksel gerçeklik var, onlar yok mu? En ufak bir duyu kaybında etrafımızdaki gerçeklik değişiyor. Daha bu maddeler üzerindeki duygularımızı saymıyorum bile …
Kendimizi inşa ederken varlığımızın ihtiyaçlarına bakalım. Madde bizi tatmin etmek için değil, ihtiyaçlarımızı açmak ve onu hareket ettirirken ki izlenimleri için burada şekillendirmek için form biçim almış. Tek hakikat onun verdiği hisler olarak almadan inşa edelim kendimizi.
Yazıda kullanılan görseller & kapak dahil traciecheng.com’dan alınmıştır.