Derrick Jensen‘in yazıp Stephanie McMillan‘ın çizdiği, Kaos Yayınları tarafından İnan Mayıs Aru çevirisiyle Türkçeye çevrilen “Kıyamet Koparken; İnkâr İçinde Kalmanızı Sağlayacak 50 Basit Şey” çalışması okuru düşündürecek, en yakınındaki ile konuyu ele almaya sürükleyecek.
Sürdürülebilir yaşam deyince aklımıza neler geliyor? Bu kavram, sanırım bir şehirli için daha anlamlı. Köyde yaşayan anneannemi düşünüyorum… Toprağını ekip biçtiği, aşırı tüketim yapmadığı, plastik atığı çok fazla olmadığı için böyle bir kavram, onun kelimelerinde yer etmiyor. Şehirde yaşayan bizler ise sürdürülebilir yaşam kavramına önem veriyoruz. Çünkü dünyanın yok olma eşiğinde olduğunu, içinde yaşadığımız ölen şehirler aracılığı ile de çok net görebiliyoruz. Bir şey yapma ihtiyacı duyarız genelde. Bunun için öneriler okuyup, geliştiririz. Geri dönüşüm, az yakan ampuller, imza kampanyaları, suyu tasarruflu kullanma gibi gibi. Jensen ve McMillan işte tam da bu noktada, bu çalışma ile bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Basit çözümlerin dünyayı kurtarmayacağına işaret ediyorlar.
Fazla kullandığımız su ile Afrika’daki insanların susuz kaldığını sanıyoruz. Ya da değiştirdiğimiz ampullerle gerçekleştirdiğimiz enerji tasarrufu ile dünyanın geleceğini kurtaracağımızı… Böyle düşünmemizi istiyorlar. Vicdanlarımızı ele geçirmişler adeta. Oysa Afrika’daki insanların temiz suya ulaşamamalarının nedeni, doğadaki su kaynaklarının artık azalması değil, suyun aç gözlü şirketlerce yönetilmesidir. Bizler bu “aç gözlülere” karşı mücadele etmezsek yapacağımız bireysel adımlar vicdan mastürbasyonundan öteye gitmeyecektir.
Elbette tutarlı bir insan olmak adına bireysel değişim ve çaba çok kıymetlidir ama aynı zamanda kendimizi “moda” akımına takılmış bir doğasever kisvesinden çıkartıp, bu dünyanın geleceği için anti-kapitalist bir mücadele içine de girebilmeliyiz. Mücadele yöntemleri tartışılabilir ama şunu da bilmek gerekir ki bireysel adımlarımız dünyayı kurtarmayacak ne yazık ki. Kurtuluşun ise yabanda olduğunu anlamak gerek. Doğa ile bağlarımızı kopardığımız her dakika yok oluşa bir adım daha yaklaşıyoruz.
İşte, Amerika’nın yetenekli iki aktivisti Jensen ve McMillan’ın hazırladıkları bu çizgi romanda, modern çevre politikaları, hiciv sanatı ile cesur bir şekilde ele alınıyor. Amerikan hükûmeti, altın tuğlalar için dünyanın yenmesini başka gezegenlerden gelen robotlara izin verirken, iki küçük kadın da dünyanın hem bu robot düşmanlardan hem de dünya düşmanlarından nasıl kurtarabileceklerini anlamaya çalışıyorlar. Tek gözlü tavşan da hayvan testi laboratuvarındaki tüm dostlarını kurtarıyor.
Elinizden düşürmeden, bir çırpıda okuyacağınız bu çizgi roman keskin eleştirileri ile ara ara sizi dehşete düşürse de içinizdeki mücadele gücünü de uyandıracak. Kesinlikle herkesin, özellikle genç yaştaki çocukların okuması gereken önemli bir çalışma.
Canlıların çağrısı var…
“Ormanları yok etmeye son verin.
Nehirlerin üstündeki barajları kaldırın.
Durmadan alacağınıza aldıklarını iade edin.
Havayı zehirleyen şeyleri yakmaya son verin.
Sularımızı zehirlemeye son verin. Suyumuza endüstriyel atık boşaltan fabrikaları işletmeye son verin.
Suyumuza motor yağı dökmeye son verin.
Suyumuzu ilaçlarınız ve kimyasal temizlik malzemelerinizle kirletmeye son verin.
Motor yağı, ilaçlar ve kimyasal temizlik malzemeleri üretmeye son verin.
Bizi alıp satmaya son verin.
Üzerimizde kozmetik ürünlerinizi deneyin diye gelmedik dünyaya.
Beyinlerinizin yıkanmasına son verin.
Toprağın altında kalması gerekenleri yüzeye çıkarmayı bırakın.
okyanustaki lanet plastik çöplerinizi toplayın.
Askeriyeden toptan kurtulun.
Topraklarımızı çalmaya son verin.
Hepiniz bunu yapmalısınız, hemen şimdi yapmalısın.
Tüm kalbinizle mücadele edin.
Ne gerekiyorsa yapın.”
sf. 153-158