Kültür ve endüstri kavramı toplum içinde bambaşka yönlerde olan iki kavram aslında. Endüstrinin modern çağrışımı ile kültürün çağrışımları birbirinden oldukça farklı.
Modernizm sosyal, ekonomik, kültürel birçok gelişmeyi de beraberinde getirir. Bu durum birey ve kültür için bazı değişimlere neden olur. Frankfurt Okulu kurucularından Adorno ve Horkheimer modern hayatın birey ve kültür üzerinde olan etkisini kültür endüstrisi kavramı ile açıklamaya çalışır. Fakat ondan önce kitle kültürü ve popüler kültür kavramları kullanılmış, bir süre sonra kavramların asıl ifade etmek istedikleri duruma yetmediği anlaşılmış ve yerine modern dönemi ifade eden bir kavram bulunması şart olmuştur. Çünkü bu kavramlar halis toplumu ifade eder; halk kültürü, halk edebiyatı gibi çağrışımları olan kavramlarda özneler aktif ve kültürü onlar inşa eder. Modern toplumda böyle bir özne var mıdır?
Modern dönemde özne ve nesne yer değiştirir. İnsanların ürettiği bir kültür yerine kültürün ürettiği insanlar oluşur. Nesneleşmiş bu kültür, Simmel’e göre öznel kültürün karşısında yabancı olarak hayatını sürdürür. Bireyi, bu düzene uymaya zorlar ve bu şekilde bireyleri aynılaştırarak “kişisel hayat formunun bir örnekleşmesine” sebep olur.
Kültür endüstrisi, var olan kültürün oluşmasında kitlelerin rolünün azaldığı ve oluşan bütünün içerdiği parçaları kendine uymak zorunda bıraktığı bir düzendir. Temel çabalarını genelin tikel üzerindeki hegemonyasını kırmak olarak açıklayan bu düşünürler; endüstrileşen dünyada kültürün de endüstrileştiğini ve bu şekilde aynılaştığını belirtirler. Bireyin de endüstri ürünleri gibi metalaştığını, özgünlüklerini kaybettiğini ifade ederler. Kültür endüstrisi ile benliğini kaybeden insan bu durumun yansımasını toplum içinde birçok düzende görebilmektedir: Dünya sineması, dünya markaları..
Adorno ve Horkheimer, modernizmin kültürü aynılaştırıcı etkisinin olduğunu ve kapitalizmin de etkisiyle tek boyutlu bir toplumun yaratıldığını savunurlar. Horkheimer ve Adorno 1940’ta “Kültür Endüstrisi: Kitlelerin Aldatılışı Olarak Aydınlanma” makalesini yazdıklarında, özellikle ABD’de eğlence endüstrilerinin artan etkisine, sanatın metalaşmasına ve kültürün aynılığına karşı çıkmışlardır. Üreticiler, kültürü şekillendirici güce sahiptirler. Kapitalist düzen, kültür gibi dinamik bir olgunun, nesnel endüstri düşüncesiyle algılanmasına ve metalaşmasına sebep olur. Kültür, üretilen sanayi ürünleri kalıplarına girerek bir meta halini alınır, endüstrileşir. Kültür endüstrisi, özgün olan her şeyi yutar ve kendi evrensel kültürü doğrultusunda, metaları, bireyleri, toplumları aynılaştırır. Kültür endüstrisi, insanlar üzerinde hakimiyet kurar ve tikeli genele uymaya zorlar. Bunu yaparken de “niteliksel olarak farklı olanı, niceliksel özdeşlik içinde eritir”.
Kültür endüstrisi iyi, ideal yaşam olarak dayattığı yerel değerlerden, halis kültürden ve özgünlükten uzak düzene uymaya sevk eder. Bu düzen, bireyin nasıl düşüneceğine, nelerden zevk alacağına, neleri kullanacağına ortak doğrular doğrultusunda karar verir. Bu toplumda tüketim sisteminin esas amacı üretilen ürünlerin tüketilmesi için tüketicide sahte gereksinimlerin kışkırtılmasıdır. Örneğin reklamlarla yansıtılan “o ürünü” kullandığınızda ulaşacağınız güzel yaşam, mutlu evlilik.. Bir mobilya reklamında verilen gülümseyen suratlar insanlarda o mobilyalardan çok o mutlu hayata sahip olma isteği yaratır. Ya da bir dondurma ve bir kıyafet ile hayatınızın farklılaşacağına inanırız. “Kültür endüstrisi durmadan vaat ettiği şeylerle tüketicisini durmadan aldatır.”
Adorno ve Horkheimer’ın birlikte kaleme aldıkları “Aydınlanmanın Diyalektiği” adlı eserde, aydınlanmanın öne çıkardığı “akıl”ın, bireyin silinmesine yol açtığını ele alınır. Bilim ve rasyonalite gibi modern hayatı şekillendiren ve insana özgürlük vaat eden düşünce sistemi aslında kendisi ile çelişir niteliktedir. Modern kapitalist düzen, akıl üzerinde hakimiyet kuran ve onu araçsallaştıran yeni güçtür. Kısaca kültür endüstrisi kavramı zamanla değişip dönüşen kültür kavramını da içine alır. Örneğin tarihi bir konak bir kafeye dönüştürülebiliyor ve günümüzde bunun gibi birçok örnek görebiliyoruz. Kültür endüstrisi ile hem geçmişi hem geleceği tüketiyoruz. Geleceğe anlam yükleyip bu anlamı sürdürmeye çalışırken içinde bulunduğumuz “an”ı da tüketiyoruz.
Kaynaklar:
Adorno ve Horkheimer- Aydınlanmanın Diyalektiği
Besim F. Dellaloğlu- Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum
Kültür Endüstrisi’nde Kaybolan Birey