Bayramlar sürdürülebilirliklerini iki şeye borçlu. Biri geleneklere gençlerden daha bağlı yaşlılar, diğeri de “çılgın” bayram etkinlikleri. Bayramdan iki gün önce başlayıp bayram sonrası iki güne kadar yayılan bu etkinliklere bir taraftan da “nerede o eski bayramlar” klişeli sitemi ekleniyor. Bayramlık almaca, eve mutfak alışverişi, bayram temizlikleri, tanıdık ziyaretleri derken çokça para ve vakit gerektiren bu etkinliklerde düşüncesizliklerimizi ise hasıraltı ediyoruz.
Ülkenin kaos ortamınına bir de düzeni bozulan ülkelerden misafirlerimiz eklenince bayramı gönlünce neşe ve coşkuyla kutlayanlar azınlık hâline geliyor. Oruç ayının bitimiyle hunharca yemek yiyenler ve lüzûmsuz tatil uzantıları ile ne yazık ki çok gereksiz bir şey yapıyoruz. Mezarlık ziyaretlerini bayramlara sıkıştırıp bayramlık adı altında bir “toplu tüketim çılgınlığı” ile sene içindeki iki bayrama zoraki yerleştirilmiş akraba ziyaretleri, yapmacık gülüşmeler, tatildeki resmi kurumlar ve aksayan işler, zaten fazlaca ilerlemişiz de biraz dinlenebilirmişizcesine bir hâller…
Mezarlıklar artık aramızda olmayanları toprağa yani gerçek evlerine teslim ettiğimiz, zaman zaman da gidip orada sevdiklerimizi yad ettiğimiz yerler. Bayram günleri mezarlıklar hınca hınç doluyor. İnsanlar akın ediyor resmen. Bayramda mezarlıklar çok da çekilmez oluyor. Fakat Milliyet’te yer alan habere göre mezarlıkla bayrama hazır. Peki ya siz hazır mısınız? Ya siz çocuklar, evsizler, hayvanlar ve doğayı katlederek inşa edilmiş şehirlerin mimarilerinin de mahvedildiği bu günlerde yaşayanlar?
“Büyükşehir Belediyesi, Ramazan Bayramı süresince vatandaşların huzur ve güven içinde kabir ziyaretlerini yapabilmeleri için Karşıyaka, Cebeci Asri, Ortaköy ve Sincan Cimşit mezarlıklarında önlemleri artırdı. Ankara’da mezarlıklar, Ramazan Bayramı nedeniyle artacak ziyaretçi akınını karşılamaya hazır. Başkent’in mezarlık alanlarında verilen hizmet, kalitesi, temizliği ve çevre düzenlemeleriyle dikkat çekiyor.”
Türkiye’deki 6 milyon mülteci de bayrama hazır değil…
Yine bir bayram geldi, kapıda. Kapıyı açsam mı açmasam mı aklım muallakta. Bir yanımda gelenekler susmuyor, git büyüklerinin elini öp, genç kızsın bir çay koy, yemek hazırlanacak sofrayı kur, bir kahve içelim, oh ramazan bitti ziyafetler çekelim. Bir yanım üzüntüden kahroluyor. Yaz geldi, sıcaklar pişman ediyor sokağa çıkınca. Sokaklar mülteci dolu, anlayabilelim diye sadece “Bismillahirrahmanirrahim, Allah, Amin” diyorlar. Açlar, evsizler, ihtiyaç sahibi hepsi, mutsuzlar, evlerinden bombalarla kovuldular. Bir de kendi yoksullarımız, evsizlerimiz var. Babaları yokluktan intihar eden çocuklar, ebeveynleri vicdansız dilendirilen çocuklar, devletin hiç görmediği, görmek istemediği çocuklar. Çok fazlalar. Bayrama hazır olmayanlar.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) yaptığı açıklamada Türkiye’deki mülteci sayısının 6 milyon olduğu görülüyor. Üstelik Türkiye’deki bu göçmenlerin oldukça fazlası sürekli Türkiye’den Avrupa’ya kaçmaya çalışırken dolandırıcıların da yardımıyla can veriyor. İnsanlar bir yaşama umuduyla onlara yalan söyleyenlerin ölüm teknelerine biniyor. Aç, hasta, yorgun ve sonunda boğulmuş. Yüzde 50’si kadın ve çocuklardan oluşan mültecilere bayram bir çatı ile bir yaşama umudu, bir güven duygusu ile gelebilir ancak.
İnsan gerçekten hayret ediyor. Bunca insan aç, susuz, çatısız. Ama mezarlıklar bayrama hazır. Keşke ölsek de bunları görmesek diyesim geliyor, ama bunlarla savaşacak kişi sayısını da azaltmamak gerekiyor! Her şeye, hazır mezarlıklar ve duyarsız insanlara rağmen yaşamalı, bir gün bütün çocuklar bayrama hazır olmalı!