Kitaro ya da Lorennaya çift tıklayıp, kaset çalardan reload dinleyenlerin uzaya çıktığı zamanlardan bahsediyoruz. Belki “kayıp” Mu ve Atlantisten önceki zamanları. Yoga, ezoterizm ve kabala zamanları. Ekmeğin glütensiz olduğu zamanlar. Avcı ve toplayıcı olmadığımız zamanlar. Evet, çok spiritüeliz, çayımızı kahvemizi bile öyle içiyoruz. Varlığımızın ihtiyacı için nefes alıp veriyoruz. Haydi hep birlikte bir “nefes” atalım gençler.
Kuşum Aydın’dan çıkamıyoruz bir türlü. İki ünite kan versem de, pazarlama ağzıyla, kanımızda olan bu spiritüelliği değiştirmek hayli zor. Anlamak değişimdir diyen üstadın, yoğurdu yemesindeki ahenge selam olsun. İki kaş arasındaki toplanma noktasının tam tersi lokasyondaki toplanma noktası, bir çeşit şehirlerarası otobüs terminali gibi olabiliyor bazen. Halka açık tuvaletler toplumsal ahlakımızı korumaya anbean devam ediyor. Değer farklarıyla çevrelenmiş bu 783.562 km²lik alan içindeki Asli Tesirleri anlamaya çalışmak için daha ne kadar yürümek gerekiyor(?)
Aile ziyaretlerindeki kurbanlık durumuna düşen “hayvan” İbrahim Peygamber’den bu yana yapılan “eski antlaşma”nın bir sonucu mu yoksa? Erkekler sünnet olup, kan ile yukarıya bağlanırken, yukarıya kurban olmak isteyen İshak’ın fedakârlığını ne yapacağız? Son zamanlarda, (soon (?)), yeni antlaşmadan gelen taze bilgilerle harlıyorum ateşi ve şöyle bir şey tezahür ediyor krallığa “Yasaya uymak bizi Baba’nın yanında yaşamımızı sağlamaz, iman sağlar.” Uff, birileri hedefi 12’den vurdu. Sting’in “I’m a english man in Newyork” versiyonu ile söylersek “Bulls Eye“. GOT ya da Game of Thrones’ta da Arya böyle demişti 7. Sezon 6. Bölümde. Bölümler aynı değil mi? Abiniz İzlandaya gitmeden GOT’u yaşıyor ve izliyor. Ahh ahh, İzmir’de gizli bir oyuncu var, kimsecik bilmez, kimsecikler ellemez.
Olsun, Yesod’un ve suların bana verdiği ve yıllardır peşimde sürüklediğim çembersel döngünün de gücüyle ben ellerim, merak etmeyin. Akşam suyuna bir tutam karbonat atınca su alkali oluyor gençler. Bu ham bilgiyi indirin cebe, sonra yaparsınız pvpyi. Bu arada GOT demişken biliyorsunuz seneye bitiyor hadise. Jon ve Fırtınada doğan, zincir kıran ablamız takılıyor. Hem de gemidee, Vuhhu! Bizdeki yerli gemi versiyonlarında konu böyle değil tabiİ. Erkan Can abimizin fena oyunculuğunu görmeden geçemeyelim. New Age gençler kült ötesi filmi bir izleyin derim. Tabii malzemeniz olsun yanınızda.
Kafalara geri dönelim gençler. Bu iş, kutsal iş. Alt takımlara benzemez, 12’den sonra ebeveynlerin yatmasını gözleyen ergen işi değil bu. Gece 12 ve öğlen 12’de de aynı yemeği ister. Neden mi? Babalar ya da Amcalar, bize yolun rengini vermiş, tonunu vermiş. Ton diyince nereye gitti kafalar? Gri mi Siyah mi Vişne mi… Yahu, nasıl krallığı kuracağız sizde böyle kafalar varken. Motoru soğutun biraz. Peki, bir balgam çekin konu ciddi.
İşte size bir sır açıklıyorum. Hepimiz ölmeyeceğiz; son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz. Uyanık kalın, imanda dimdik durun, mert ve güçlü olun. Her şeyi sevgiyle yapın.
Evet, durum bu. Her şeyi sevgiyle yapın. Sevgi bizim kapsama alanımızı genişleten daha fazla varlıkla bir olmamızı sağlayan bir şey. Sevgi bizi daha sakin uyumlu ve “iyi” yapan bir şey. “Şikayet eden şey egonuzdur” onu öldürmeyin, maddeyi tanımlamada kullanılan bir kutsal ayraç yapın, haydi bakalım. Çuf Çuf!