Neredeyse her gününe acı bir anı düşen memleketimizde, 8 Ocak da Metin Göktepe‘nin öldürülmesinin yıldönümü. Bundan tam 20 sene önce o gün 28 yaşında olan gazeteci Metin Göktepe polislerce gözaltına alındıktan sonra ölü bulunmuştu. Devlet kanadı uzun bir dönem Göktepe’nin polislerce dövülerek öldürüldüğünü inkâr etmeye çalışsa da yıllarca süren davanın sonunda polisler ceza aldı.
Gelin, kısa hayatında gazetecilik adına önemli işler yapan, hep gerçek bir gazeteci gibi davranan ve belki de bu onurlu ve cesur duruşu nedeniyle ölümün ona reva görüldüğü Metin Göktepe’yi kısaca tanıyalım ve hatırlayalım.
Metin Göktepe 10 Nisan 1968’de Sivas ilinin Gürün ilçesine bağlı Çipil köyünde dünyaya geldi. Göktepe, 11 yaşına kadar bu köyde hayatını sürdürdü. Sekiz çocuklu bir ailenin 7’nci çocuğu olan Göktepe, 1979’da kardeşi Aziz ile birlikte İstanbul’a geldi. Esenler ve Bakırköy’de ortaokul ve lise yılları geçti. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’ne girdi. Göktepe, üniversitede sol fikirleri iyiden iyiye benimsedi ve gençlik mücadelesinin içinde de rol aldı.
Öğrenci hareketinin üniversitelerde oldukça aktif ve etkili olduğu bu yıllarda, Göktepe birçok kez de gözaltına alındı. Metin’in bu dönemde içinde gazetecilik yapma isteği de günden güne artıyordu.
Evrensel’in kuruluşunda yer aldı
1992 yılında Haberde ve Yorumda Gerçek Dergisi’nde çalışmaya başladı ve gazeteciliğe ilk adımını attı. Yayın hayatı boyunca Haberde ve Yorumda Gerçek Dergisi’nde muhabir olarak çalışan Göktepe, 7 Haziran 1995’te ise Evrensel Gazetesi’nin kuruluşunda da yer aldı. O günden ölümüne kadar geçen sürede Evrensel’in bünyesinde çalıştı.
Ve 8 Ocak 1996. O kara gün. Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe, o gün gazetedeki arkadaşlarına “Bu haberi mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar” diyerek bir habere gitti. Ümraniye Cezaevi’nde öldürülen tutukluların cenazesini izlemek üzere Alibeyköy’e gitmişti, bu haberi mutlaka o takip etmek, fotoğraflarını çekip yazmak istiyordu. Gittiği haberde, gözaltına alındı ve polislerce dövüldü. Önce sarı basın kartı olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmamıştı. Haberi izlemekte ısrarcı davranınca ise polisler onu gözaltına almıştı. Yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu’na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbelerine maruz kaldı.
Bilindik devlet refleksleri gösterildi, önce inkâr edildi
Göktepe’nin öldürülmesi sonrası ise devlet inkârcı yüzünü göstermeye başladı. Devlet yetkilileri çelişkili açıklamalar yaparak cinayeti örtmeye ve gizlemeye çalıştı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin Göktepe’nin gözaltına alınmadığını iddia etti. Önce çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğü söylendi. İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise spor salonunun duvarından düşerek öldüğünü iddia ediyordu.
8 Ocak 1996 akşam saat 20.00’de Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan, olay ve ölüm tutanağı düzenleyerek Göktepe’nin cesedini Adli Tıp’a gönderdi. Bir süre gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılan tutuklular ise ısrarla Göktepe’nin gözaltında polis tarafından öldürüldüğünü, buna tanık olduklarını belirtiyorlardı.
Ağabeyi İbrahim Göktepe de Metin’in gözaltında polisler tarafından öldürüldüğünü belirterek şikayetçi oldu. Bundan sonra sancılı bir dava süreci başlıyordu. Evrensel Gazetesi’nin sahibi Vedat Korkmaz, polisler hakkında idari soruşturma açılması için İstanbul Valiliği’ne şikayet dilekçesi verdi. İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, gözaltına alınanlar arasında Göktepe’nin olmadığının kamera görüntülerinden de tespit edildiğini, listede isminin yer almadığını ileri sürdü. Ancak daha sonra yaptığı açıklamalarda Göktepe’nin gözaltına alındığını kabul etti.
Dava İstanbul’dan uzaklaştırıldı, Rahşan affı devreye girdi
19 Ocak 1996’da ise bir grup gazeteciyi Çankaya Köşkü’nde ağırlayan dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Cinayeti polis işlemiştir tabirini beğenmiyorum. Hadiseleri kendi sınırları içinde mütalaa etmeliyiz. Münferit hadiselerden netice çıkarırken, devleti yargılamayalım. Yargılanacak olan suçu kim işlemişse odur. Polis teşkilatını yargılamamız yanlıştır” diyerek devletin tutumuna yepyeni bir boyut kazandırıyordu
22 Ocak 1996 ise devletin resmi ağızdan ilk itirafı yaptığı tarih oldu. Başbakan Tansu Çiller, Göktepe’nin duvardan düşmediğini, gözaltına alındığını açıkladı. İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin soruşturması sonuçlandı. Müfettişler tarafından hazırlanan 38 sayfalık fezlekede 49 polisin yargılanması istendi. Dava Aydın ve Afyon’a taşındı. Ancak davanın İstanbul’dan uzaklaştırılması, davaya olan ilgiyi ve takibi azaltmadı. “Dava nerede biz oradayız” diyen binlerce kişi otobüslerle duruşma hangi şehirdeyse o şehirde toplandı. Uluslararası basın ve insan hakları kuruluşları da davayı hep yakından takip etti.
En son olarak Afyon’a taşınan Göktepe Davası, 28 Eylül 2000’de beş polis memuruna “kastı aşan insan öldürmek” ve “faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek” suçlarından verilen yedişer yıl altışar ay hapis cezasının onanmasıyla bitti. Bir polis memuru ise Yargıtay’ın kararı bozmasından sonra 20 ay hapis ve beş ay kamu hizmetlerden uzaklaştırma cezası aldı. Mahkum polislerin cezalarının tamamlamalarına 19 Aralık 2000’de yürürlüğe giren Şartlı Tahliye ve Ceza Erteleme Yasası, kamuoyunda bilinen adıyla Rahşan affı engel oldu.
Metin Göktepe’nin annesi, oğlu için adalet mücadelesi içinde hep yer aldı.
Her sene Nisan’da onun adına ödüller veriliyor
10 Nisan Metin Göktepe’nin doğum günü. Evrensel Gazetesi öncülüğünde her 10 Nisan günü verilmek üzere, 1998 yılından bu yana “Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri” düzenleniyor. Metin Göktepe’nin ismi ve anısı gerçek gazeteciliğin çerçevesinde yaşatılmaya çalışılıyor.
Her ne kadar Metin Göktepe’yi öldüren devlet görevlileri ceza alsa hatta Göktepe davası bu anlamda sonuç alınan ilk dava olsa da, buna rağmen kamuoyunun Metin Göktepe ile ilgili hafızası halen yaralı. Gazetecilerin yaptıkları iş nedeniyle gözaltına alındığı, darp edildiği, şiddet gördüğü; Can Dündar ve Erdem Gül gibi cesur gazetecilerin yine yaptıkları haber yüzünden cezaevinde olduğu günümüzde de Metin Göktepe’nin anısı, cesareti ve meslek onuru “gerçek gazeteciliğin” yoluna ışık tutuyor.
Aşık Mahzuni Şerif’in Metin Göktepe için yazdığı şarkı
Yaz Metin’im gene yaz
Yüreciğin var olsun
Sana vuran zalimin
Kolu kökten kırılsın
Panzer gelir uzaktan
Düdüğün çala çala
Metin’im can veriyor
Gözleri dola dola
Yaz Metin’im haberin
Artık olan oldu de
Vay benim memleketim
Bak kimlere kaldı de
Mahzuni yanar ağlar
Eli kalem tutana
Hani söz vermiştiniz
Ankara’da yatana
Yaz Metin’im haberin
Yüreciğin var olsun
Sana vuran zalimin
Eli kolu kırılsın