Sayı saymaktan öğrenmeye, iletişim kurmaktan birbirleriyle ilgilenmeye kadar ağaçların gizemli hayatları oldukça derin ve karmaşık.
“Onlar sayı sayabiliyor, öğreniyor ve unutmuyor, hasta komşularıyla ilgilenip ‘Ağaç Çapında Ağ (Wood Wide Web)’ olarak bilinen mantarsı bir ağ aracılığıyla gönderdikleri elektrik sinyalleri ile birbirlerini tehlikelere karşı uyarabiliyor ve –nedense- çoktan yıkılmış yaşlı ağaç kalıntılarını köklerinden doğru gönderdikleri şekerli bir çözelti ile besleyerek yüzyıllarca ayakta tutabiliyor.”
Bu sözler Alman bir orman görevlisi ve best-seller yazarı olan Peter Wohlleben’in ağaçlar hakkında öğrendiği gizemden sadece birkaç tanesi.
“Ağaçların Gizli Dünyası: Ne hissederler, Nasıl İletişim Kurarlar? Gizli Bir Dünyadan Keşifler” adlı çok satan kitabın yazarı Wohlleben, ormanda göğe doğru uzanan bir çift kayın ağacına rastladığında şunu fark etmiş: “Bu ağaçlar arkadaş. Kalın dallarının nasıl başka taraflara doğru uzandığını görüyor musunuz? Kankasının ışığını kesmemek için!” Ve ekliyor: “Bazen bunun gibi çiftlerin kökleri birbirlerine öyle karışmıştır ki biri öldüğünde diğeri de ölür.”
Ağaçlara insani nitelikler atfetmeden duramayan biri (benim) için bu cümleler oldukça derin ve doğru bir anlam taşımakta. Wohlleben’in çalışması da ağaçlar hakkında takındığımız tavrı değiştirebilecek nitelikte. The New York Times’a göre Wohlleben’in düşünceleri, ağaçların bizlere sadece oksijen ve kereste sağlamak için tasarlanmış “organik robotlar” olduğunu söyleyen modern dünya görüşünün yerine başka bir hayali koyuyor.
Ormancılık alanında eğitim görmüş ve 1987’den beri ormanlarda çalışmakta olan 51 yaşındaki Wohlleben, bilimsel araştırmalar ve kendi gözlemleri neticesinde, ağaçların ağzından, sanki insanlarmışçasına konuşuyor. Bu ise, onun ormanlardaki yaşamı tarif ederken kullandığı dili sorgulayan bir kısım Alman biyoloğa dert olmuş durumda.
Wohlleben’e göre ise asıl mesele tam da bu. Öyle ki o “Ben oldukça insani bir dil kullanıyorum. Bilimsel dil bütün hisleri ortadan kaldırıyor ve insanlar artık anlatılanı anlamıyor. Ben ‘Ağaçlar yavrularını besliyor’ dediğimde herkes aslında neden bahsettiğimi anlıyor” diyor.
Aslında, best-seller kitabıyla ağaçlar hakkında yeni bir algı yaratan Wohlleben’in ortaya koyduğu tek şey, tabiri caizse, sahip olduğu ilhamdan başka bir şey değil. Rhineland-Palatinate’de ormancılık faaliyetlerinde yıllarca çalıştıktan ve Köln yakınlarındaki yaklaşık 13 bin m²’lik ormanlık alanda ormancılık yaptıktan sonra Wohlleben, modern uygulamaların ağaçlara ve hayatını ağaçlara bağlı olarak yaşayanlara yarar sağlamadığını anlamış.
The Times’daki habere göre “Aralarında bilerek boşluk bırakılan ve Alman ormanlarının büyük bölümünü oluşturan plantasyon ormanlarındaki ağaçlar, daha fazla güneş alarak daha hızlı büyüyor. Fakat doğa bilimcileri, ağaçlar etrafında çok fazla boşluk bırakmanın aralarında var olan bağı kopardığını ve doğal direnç mekanizmalarının bir kısmını bozduğunu söylüyor.”
Ormancılık alanında alternatif yaklaşımlar geliştiren Wohlleben, bazı devrimci uygulamalar gerçekleştirmeye başlamış. Ağır makineler yerine atları kullanmış; böcek ilacı kullanmayı bırakmış ve böylece ormanın daha da yabanileşmesine olanak sağlamış. Sonraki iki yıl içinde de ormanda kayıptan çok fayda görülmüş.
Bu kadar başarıya rağmen, ağaçların vermiş olduğu sorumluluk Wohlleben için gün geçtikçe daha büyük bir yük halini almış; yaşadığı tükeniş ve depresyon neticesinde bir terapiste gitmeye başlamış. “Düşünüyorum… Sadece 20 yılım kaldı ama ben şunu, bunu ve de bunu başarmak durumundayım!” Ama bir süre sonra her şeye gücünün yetemeyeceğini anlamış. Ve bir kitap yazmış. Öyle ki, bugün New York’taki ağaçsever bir yazar bile bu Alman ormancının gezegeni paylaştığımız mütevazı fakat büyük komşularımıza düzdüğü methiyelerden ve derin algıdan bahsedebiliyor.
Dr. Seuss’un yarattığı ağaçsever sevimli yaratık Loraks’ın dediği gibi: “Ben ağaçlar adına konuşuyorum. Ağaçlar adına konuşuyorum; çünkü onların dili yok.”
Şimdilerde ağaçlar için konuşan biri daha var. Almanya ormanlarında…
Kaynak: The Tree Hugger