Of mu, uf mu? Fazla mı, kilo mu? Estetik kaygı, sağlık endişesi… Haydi diyet vakti. Dur dur pazartesi başlarız.
Malesef artık pazartesi başlayamayız. Çünkü görevimiz gezegeni kurtarmak, meselemiz gezegen meselesi. Ufak fazlalıklarıyla karın bölgemizden bir altı milyar kadar daha önemli kendi hesaplarımca. Gercekten çok önemli. Sizce de önemli ve karşı komşunuzca da. Karıncada da hayli ilgi çekici eğrelti otunda da.
Umarım gözleriniz Zonguldak’ın 640 yıllık meşesinin 47. metresindeki palamutlar kadar büyümüş ve meraklanma işleminiz başarıyla tamamlanmıştır. Hazırsak başlayalım.
İnsanlık tarih sahnesine çıktığından beri müthiş doğa yıkımlarına sebep olmuş ve elma yiyeceğim diye dal kıran çocuktan hayli beter suçlar işlemiş toprak ananın emanetlerine. Tabi her suçlu gibi iz bırakmış arkasında. Hala da bırakmakta; karbon ayak izi.
Canı yanan ağaç susmuş, canı yanan dere susmuş, okyanus susmuş, ozon tabakası susar mı o bile susmuş… Asla unutamamış ama, unutmamış. Sahile bırakırcasına bir iz olsaymış silermiş deniz gibi ama her doğan kıyım kanlı kanlı ayak izleri bırakmış.
Bunun utancı ile boynumuz bükük hep. Doğa kırgın. Yeşil gayeli üzgün ama ümitli olmalı olan biz kurtarıcılar hemen şimdi “karbon diyeti” diye adlandırdığımız bir kurtarma planını uygulamalıyız. Uygulamalıyız ki fedakar dünyamız üzerindeki bu sonsuz tehdide karşı ayakta duracak gücü bulsun.
Bu bahsi geçen mis diyet “bizi doyuran, giydiren, yaşatıp büyüten, evimiz dünya”ya yaptıklarımızın bir özrü olamaz fakat onu böylesine umarsızca kullanmamızın ve kullanmaya devam etmemizin sonuçlarını; karanlık felaketler ile dolu bir gelecekten, “nice güzel çocuklara, yepyeni canlı nesillerine umut getiren yarınlar” olarak değiştirebilir.
Evet gülsün yanaklarımız. Nefis ekolojik zenginliğiyle, mis gibi havasını soluyarak dolu dolu yaşayabildiğimiz bir hayat istemez miyiz hepimiz? Öyle ise farkında ve her an yüzleşmekte olduğumuz küresel çevre problemlerimizi çözmek için koşar adıma hazırlanıyoruz:
Birinci aşamamız “karbon ayak izi” kavramını tanımak ile başlıyor. Karbon ayak izi, birim karbondioksit cinsinden ölçülen üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin doğaya verdiği zararın ölçüsüdür.
Karbon ayak izi ikiye ayrılır
Birincil ayak izi evsel enerji tüketimi ve ulaşım (söz gelimi araba ve uçak) dahil olmak üzere fosil yakıtlarının yanmasından ortaya çıkan doğrudan CO2 emisyonlarının ölçüsüdür.
İkincil ayak izi kullandığımız ürünlerin tüm yaşam döngüsünden bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmalarıyla ilgili olan dolaylı CO2 emisyonlarının ölçüsüdür.
Karbon ayak izinizi hesaplamak için http://www.karbonayakizi.com/calculator/calculator.aspx adresini ziyaret edebilirsiniz.
Bunları öğrendiğimizde parkurun ilk 500 metresini geride bırakmış oluyoruz. Ve kararlılığımızın maksimum seviyeye ulaşmış olması gereken kısım da şu an ufuk çizgimizde.
Elleri öpülesi dünya; suyuyla, taşıyla, toprağıyla havasıyla bizim için var. Biz de onunla var olduğumuza göre; tüm varlığımız, tüm varlığı ile ona.[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]
– Yapacağımız yolculuklarda uçak kullanmamak.
– Çamaşırları kurutma makinesi yerine askıda kurutarak elektrik tasarrufu yapmak. Ayrıca kurutma makineleri giysilerin çabuk eskimesine neden olur. Bu şekilde madden tasarruf yapmış, üretimi arttırmayarak endüstriyel kirlenmeye de engel olmuş oluruz.
– Yalıtım bantları kullanmak ve camlarımızı kapılarımızı yalıtımlı kullanmak.
– Olabildiğince toplu taşıma kullanmak veya işe giderken aynı güzergahı kullanan kişiler ile aracımızı paylaşmak. Ama tabi ki en güzeli bisiklet!
– Elbiselerinizi soğuk suda yıkamak. Çamaşır makineleri sıcak su kullanarak çalıştıkları zaman yılda 227 kilo karbon üretir. Çamaşırlarımız ise ılık suda da temizlenebiliyor, böylece ömürlerinin uzaması dahi mümkün.
İkincil ayak izinizi azaltmak için ipuçları
Bir şeyler satın aldığımız zaman, bu ürünlerin nerelerde üretildiğini ve üretimde hangi maddelerin kullanıldığını göz önünde tutmalıyız. İmalat ya da nakliyesinde yüksek emisyona sahip olan ürünlerden mümkün olduğunca kaçınmalıyız. Söz gelimi:
Şişe suyu
Çoğu Avrupa ve Kuzey Amerika ülkesinde musluk suyunu kullanma konusunda herhangi bir sakınma olmamasına rağmen insanlar şişe suyu alma konusunda ısrar etmekte. Eğer şişe üzerinde volkanik kaynaklardan geldiği konusunda bir ibare varsa uzak bir yerden ithal edildiğinden emin olabiliriz. Suyun nakliyesinin karbon ayak izini hayal edelim. Bir de buna şişeleme ve/veya geri dönüşümden kaynaklanan emisyonları ekleyelim.
Uzak mesafelerden gelen yiyecek ve içecekler
Süpermarkete gittiğimiz zaman satın aldığımız yiyeceklerin hangi ülkeden geldiğini anlamak için etiketine bakalım. İngiltere’de sonbaharda Yeni Zelanda elması almaya gerek yoktur, ama insanlar buna pek dikkat etmezler. Dünyanın öteki ucundan gelen bir şişe şarabı satın alırken iki kez düşünelim; çok daha fazla, ama çok daha az yol katetmiş yerel şarap bulabilirsiniz. Yapacağımız en iyi şey kendi meyve ve sebzelerimizi kendi bahçemizde yetiştirmek olacaktır. Bir elma ağacı diktiğimizde hem bir sürü meyveye sahip oluruz hem de bu ağaç atmosferdeki karbon miktarının azaltılmasına katkıda bulunur.
Et tüketimi
Et tüketimini, özellikle kırmızı et tüketimini azaltalım.
Uzak ülkelerden gelen elbiseler
Satın almadan önce elbiselerin etiketlerini kontrol edelim. Eğer 1700 kilometreden daha uzak bir ülkeden gelmişse başka elbise aramaya devam edelim.
Fazla ambalajlanmış ürünler
Gereksiz ambalaja sahip ürün ve hizmetlerden uzak duralım.
Başlık Fotoğrafı: GameSkinny
Kaynak: Carbon Footprint