Yeşilin ortasında çökmüş hareketsiz bir ruh, bembeyaz oturuyor. Görüntü bir tablo gibi, sadece yağmur çiseliyor.
Renk giriyor çerçeveye ve can veriyor ruha. Kan akışı başlıyor ruhun solgun ve çıplak bedeninde; tertemiz, saf insan ruhu renklerle hem kirleniyor hem de yaşamaya başlıyor. Adem’in cansız saflığına Havva’nın hayat vermesi gibi başlıyor o akış. İkisinin de kendilerini bırakacakları akış ve doğal bir birleşme.
Kimse hükmetmiyor akışa, sanki renkler karar veriyor nereye dokunacağına ve tuvalin üstünde nereye akacağına.
Bilinçaltının sınırlarında dolaşan bir gezgin, elleri, erikler ve dallar fırçası olmuş bir ressam; sadece ikisi, sabit bir kare ve doğaçlama. Daha önce bir kere görmüşler birbirlerini. İkinci buluşmada birinin ellerinde bin türlü renk, diğeri tuval gibi bembeyaz ve çırılçıplak. Resmin uzattığı elmayı yiyen butohun güçlü etkileşiminin çarpıcı hikâyesi.
Hüma Birgül, fırça veya el teması olmadan akıtma yoluyla soyut resimler yapan bir ressam ve performans sanatçısı. Honza Svasek, grafik tasarımın, bilişimin, görsel sanatların ve performans sanatlarının kesiştiği dört yol ağzında yaşayan çok yönlü bir sanatçı. Eğitimine Türkiye’de başlayıp yurtdışında devam eden Hüma ile Çek asıllı Hollandalı Honza’nın yolları Rotterdam’da kesişmiş. Honza, kızıyla gerçekleştirdiği butoh performansını izleyen Hüma’ya ortak bir çalışma yapmayı teklif etmiş. Kalıpları kıran ve sınır tanımayan iki sanat dalını, butohu ve soyut resmi, hareketli boyama tekniğiyle bir araya getirmişler.
Butoh, İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’da avantgarde akımın etkisiyle ortaya çıkan tanımlaması zor bir tür bilinçaltı gezisi. “Bu” Japonca’da dans, “toh” ise adıma karşılık gelen karakterler ve “Karanlığın Dansı” olarak da anılıyor. Trans haline benzer bir duruma gelmiş sanatçı, adım adım bilinçaltının karanlıklarını aydınlatıyor. Ruh, bedenin gölgesinden çıkıp kendisine öğretilmiş sınırların dışına akıyor ve beden tüm çıplaklığıyla o ana özgü bir koreografide ruha eşlik ediyor. Butoh performansları, katılımcıları da bu tanımlanamaz alana davet edip güzellik, ahlak, tabular gibi çizilmiş tüm sınırları aşmaya ve hakikatle temas etmeye kışkırtıyor.
Benzer şekilde, hareketli boyama tekniği de resmi tuvalin sınırlarının dışına çıkarıyor. Resmin kendisi kadar resim yapma sürecine de vurgu yaparak bizi çerçevelerimizi ve tanımlarımızı sorgulamaya, sonucunda ortaya çıkan soyut resimle de kişisel bir ilişki kurmaya davet ediyor. Rastlantısal gibi gözükse de, usta bir ressamın ellerinden disiplinli bir nedensellik akışını takip ettiği anlaşılabilecek eserler çıkıyor. Aynı hayat gibi kaderci bir tarafı da, çok güçlü bir nedenselliği de var; hangi tarafından algılanacağı tamamen kişisel.
Hüma, performans öncesi herhangi bir hazırlık yapmadıklarını söylüyor; her şey tamamen doğaçlama olmuş. Öncesinde ne bir koreografi çalışması, ne de bir kompozisyon hazırlığı yapılmış. Tamamen içgüdüsel olarak gerçekleştirilen bir çalışma, Hüma Birgül’ün resim tekniğiyle oldukça paralel. Kendini renklerin akışına bırakan ressam, bu kez canlı tuvaline de yeterli hareket alanı bırakarak renklerin akışına bir boyut daha katıyor.
İnsanın ve resim sanatının doğal halleri gerçeküstünde bir araya geliyor; ortaya yaklaşık 20 dakikalık etkileyici bir görsel deneyim çıkıyor.
Kaynak: Hüma Birgül, Honzas Vasek