Sitemizde zaman zaman bazı ülkelerde hayvanların tıbbi veya kozmetikle ilgili deneylerde kullanılmasının yasaklandığına veya kısıtlandığına dair haberler paylaşıyoruz. Dünyada bu sevindirici gelişmeler yaşanırken ülkemizde ise yine “Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine” durumu yaşanıyor. Son olarak Sakarya Üniversitesi tıp fakülteleri bünyesinde deney hayvanları laboratuvarının kurulacağını açıkladı.
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Akdemir, üniversitenin sitesinde yer alan haberde Tıp Fakültesi Korucuk Kampüsü’nde Deney Hayvanları Laboratuvarının kurulacağını ifade etti. Tıp Fakültelerinin bu bu yılki hedefleri arasında Merkezi Deney Hayvanları Laboratuvarı kurulması olduğunu belirten Prof. Dr. Akdemir “Bu sayede fakültemizde daha kaliteli araştırmalar yapılacak, daha nitelikli eğitimler verilebilecek. Bu merkez üniversitemize daha fazla dış kaynaklı proje ve TÜBİTAK projesi gelmesini de sağlayacak” dedi.
Akdemir’in verdiği bilgilere göre, laboratuvarın ihalesinin yapılmış durumda ve 2 bin 500 metre kapalı alan üzerinde kurulacak. Fizyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji gibi tüm laboratuvarlar da zaman içinde bu alana taşınacak ve tek elden yönetilecek.
Tüm bu planlar üniversitenin gelişimi, eğitim kalitesinin artması ve araştırma gücünün artmasıyla ilişkilendirilirken, diğer yandan ise hayvanların bu süreçte yaşayacağı büyük acılar ve olası ölümler ise yine gözardı ediliyor
Kabul edilemez bir tahakküm
Türkiye’de deney hayvanları adı altında bir endüstrinin gelişimi teşvik edilirken diğer yandan ise bu konu altında çok ciddi bir sömürü ve kabul edilemez bir tahakkümü barındırıyor.
Öncelikle bu araştırmalara dair bir iddia düşündürücü. İnsan hastalıklarının sadece yüzde 1,6’sının hayvanlarda da görüldüğü, yüzde 98’inden fazlası ise hayvanlarda hiç görülmediği dillendirilen bir konu. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerin, insanlar ve hayvanlar arasındaki anatomik ve biyolojik farklılıklar sebebiyle ne kadar güvenilir olduğu bir muamma, bu konuda kesin bulgular yok. Geçmişten bir örnek olarak; deney hayvanlarında sigara içmeye bağlı kanser oluşmasını sağlamak zor olduğu için sigaranın kansere yol açmadığı zannedilmişti. Fakat akabinde görüldü ki, sigaraya bağlı kanser türleri nedeniyle insanlar yaşamını yitirdi. Sıçanlar, hamsterlar, domuzlar, fareler, maymunlar ve babunlar üzerinde yapılan hayvan deneyleri cam elyafı (fiberglas) ve kanser arasında hiçbir ilişki olmadığını gösteriyordu. Ancak 1991 yılında insanlar üzerinde yapılan bir araştırmanın ardından OSHA (Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı) cam elyafını kanserojen bir madde olarak ilan etti.
Hayvan deneyleri alternatifsiz değil
Oysa ki hayvanlarıın özgürlüğünün elinden alınmadan da bazı araştırmaların yapılmasının mümkün olduğu belirtiliyor. Günümüzde yaşanan teknolojik gelişmelerle, cansız dokular üzerinde uygulanan hücre kültürü teknikleri ve bilgisayar simülasyonlarda yapılan deneylerle çok daha güvenli, verimli ve başarılı sonuçlar elde edilme şansı var. Klinik çalışmalar, in vitro araştırmalar, otopsi, pazarlama sonrası gözlem, bilgisayarda modelleme, epidemoloji ve genetik araştırmalar yine doğru sonuçlar veren seçenekler ve hiçbir canlı zarar görmüyor. Üstelik ekonomi açısından da hayvan deneylerine göre daha düşük maliyetler oluştuğu da ifade ediliyor.
Tabii tüm bunların ötesinde işin vicdansal boyutu da bulunuyor. Çoğu insan ürünü olan hastalıkları tedavi etmek veya çoğu sadece insanın ihtiyaçlarını gidermeye yönelik ürünlerin geliştirilmesi için bu deneyler yapılıyor. Ve bu deneylerde hayvanların özgürlüğü elinden alınıyor, hatta bazı canlılar hayatları boyu sadece bu laboratuvarlarda kullanılıyorlar. Bu deneylerde akıl almaz acılara maruz bırakılıyorlar.
Alternatifleri varken tüm ilgili kurum, birim, şirket ve yöneticileri hayvan deneylerinden vazgeçmeye çağırıyoruz.