Fırtına İnisiyatifi, Yeşil Yol’a karşı fiili direnişin bulunduğu tek yer olan Samistal’de yeni bir yaşam kurmanın ilk adımlarını atıyor. Sürekli nöbet tutulan yaylada, malzemesi o yaylaların toprağı, bahçesi, suyu olan bir düş aydınlanıyor.
Karadeniz İsyandadır Platformu, dört yıldır düzenlediği Yaşam Yolculuğu ile Karadeniz Bölgesi’nin farklı illerinde doğa talanına karşı koyan noktaları ziyaret ederek, buradaki yerel mücadelelere destek veriyor. Gidilen yerlerde oradaki mücadeleler hakkında bilgi alınırken, katılımcılar da kendi tecrübelerini, bilgilerini aktarıyor. Basın ve sosyal medya aracılığı ile de mevcut sorunlar gündeme taşınıyor. Yolculuğun bu yılki güzergahında; Rize’de Yeşil Yol ile gündeme gelen Samistal Yaylası, Artvin’de madene karşı esaslı bir direniş ortaya koyan Cerattepe, Fatsa’da yine madene karşı direniş gösteren ama biraz patinaj çeken Fatsa ve Tokat’ta Yeşilırmak üzerindeki HES’e karşı mücadelenin yürütüldüğü Reşadiye vardı.
Sürekli nöbetteler
İstanbul’dan başlayan uzun yolculuğun ardından, Samistal Yaylası’na çıkmadan önce Çamlıhemşin’de bir gece konakladık. Ertesi sabah üç minibüsle Samistal Yaylası’na çıkarken herkeste Rabia Özcan’ın (Havva Ana) “Devlet bizim sayemizde devlettir. Ben halkım” dediği, Ayşe Altaş‘ın tek başına kepçe önüne yattığı, o yaylayı savunanların, kapanan yolu, taşlar taşıyarak aştığı yaylaydı Samistal. Yaşananlar, orayı görmek için farklı bir heyecan yaratıyordu herkeste. Tarihi savunmaların yalnızca kalelerle, silahlarla ve hep ülkeler arasında yapılmadığını hatırlatan bir coğrafyada yaşıyorduk. Üç köyün ortak kullandığı Samistal Yaylası’na girerken o önüne yatılan iş makinesi sizi karşılıyor. Uykuda bir ejderha gibi yatıyor yerinde. Fırtına İnisiyatifi ve yayla sakinleri süre nöbet tutuyorlar. İş makinesini çalıştırmak üzere herhangi bir görevli gelirse, yolda gözükürse anında harekete geçiyorlar. Çalışma durdurulduktan sonra iki kez gelmiş görevliler ama elleri boş dönmüşler.
Doğayla uyumlu üretim
Fırtına İnisiyatifi’nin gençleri yalnızca bir iş makinesine direnmek, orada salt nöbetle kısırlaşacak, eylemsiz bir bekleyiş yerine, yaşamı dönüştürmek için adımlar atıyorlar. Oluşumun üyelerinden Evrim Tevfik Güney, doğayla uyumlu bir üretimin endüstriyel üretim olamayacağının altını çiziyor. Kırsal bölgelerdeki aile ve bireyler üzerinden ilerleyen tarımın yıllardır desteklenmediğini belirten Güney, “İnsanlar şehre doğru akın etti ve kırsallarımız boş kaldı. İnsanlar başka şeylere özeniyorlar. Halbuki insanı bütünleyen ve onun doğayla birlikte varlığını sürdürebileceği dengeyi sunan üretim biçimleri bu tip geleneksel üretim biçimleridir” diyor.
“Buradan aşağı pislik akar”
İnisiyatiften Ahmet Biryol da dünyanın insana birçok seçenek sunduğunu belirtip, ekilebilecek bitkileri hatırlatarak, “Ama onlar da bizim gibi paslanmışlar. Çünkü o insanlar yok. Sistem o insanları bir yere basmış. Bugün yaşlılar, bizi onların usulüyle çalışırken gördüklerinde, ben oların yüzündeki tebessümü görüyorum. Gelip bize sarılmak istediklerinin farkına varıyorum. Onun için dünyanın gerçek değerleriyle hareket etmek gerekiyor. Bu yaylaya zaten yol geliyor. Bu yol düzgün olsa buraya mikser getirecekler. Kafalarındaki tek hareket bu, biliyorum. Halbuki burada insanlar evlerini buradaki taşlarla, çekiçlerle yapmışlar. Biz bunu yaşatabiliriz. Şurada çatısı uçmuş ev var, onu toparlamamız lazım. Onu söküp, yerine bir otel koyarsan buradan aşağı pislik akmaya başlar” diyor.
Çözülemeyen bir engel
İnisiyatifin gençleri henüz yolun başında olduklarını ve bu yeni yaşamı nasıl doğru, verimli bir şekilde kuracakları yönündeki arayışlarını kendileri de kabul ediyor. Ama bu arayış sürerken boş da durulmuyor. İstanbul’dan gelen ekiple birlikte önce Çamlıhemşin’de ot toplama etkinliği düzenleniyor. Ertesi gün de Samistal Yaylası’nda kahvaltının ardından ot toplama, bostan ve çatı onarımı çalışmaları yapılıyor.
Tüm bunlar, buradaki yeni yaşamın ilk adımları olarak görülebilir. Çok basit bir çıkarım yapmak mümkün; bir yerde verimli, etkileşimli bir yaşam kurarsanız, oraya gelecek olan iş makinelerinin, fırsatçı ve talancıların önüne karmaşık, çözemeyecekleri bir engel koymuş olursunuz. İktidarları, gücü elinde tutanları açmazlara sokan, onların kendi argümanlarının işlemediği yerlerdir, oradaki iletişim ve yaşamın rengidir. Bu yüzden Fırtına İnisiyatifi’nin başlangıç noktası çok değerli. Onlara destek vermek, el uzatmak işin her birimize düşen kısmı. Belki bu yıl değil ama önümüzdeki bahar ve yaz aylarında bambaşka bir yer olabilir Samistal. Karşılarında “çadır” dense korkan bir dev olduğunu onlar da biliyor.
Yol köylüler için değil!
Samistal’deki ilk akşamımızda ortak bir forum gerçekleştiriyoruz. Yeşil Yol için ortak görüş, bu yolun bölgede yaşayan insanlar için olmadığı yönünde. Samistal’e çıkan mevcut bir yol var. Bu yolun düzeltilmesi için yaptıkları başvurular her defasında yanıtsız kalmış. Samsun’dan başlayan Yeşil Yol 2 bin 600 metre uzunluğunda asfalt bir yol olacak. Yol ÇED’den muaf tutulması için 20 metrenin altındaki en yüksek değer olan 19 metre üzerinden parçalara ayrılarak projelendirilmiş. Bu toplamda uzun asfalt yol, hem kamyonların, iş makinelerinin geçebileceği, madenlerin aktarımı için kullanılacak bir yolu hem de yaylaları Ayder örneğindeki gibi nefes alınamayan, bir yayladan çok her şeye benzeyen yerlere dönüştürecek yalnızca para akışını hayal edebilen bir yayla turizmi şeklini işaret ediyor.
Fatsa-Artvin maden hattı
Samistal’de bu yola çomak sokmanın başka da bir anlamı var. Yıllardır her olayı PR malzemesine çeviren, nükleer enerji reklamını bile sinemalara kadar sokan iktidar ve sermaye için, sessiz sedasız yönetilen bu proje bir anlamda deşifre oldu. Herkes Yeşil Yol’un madenlerle ilişkili olduğunun farkında. Karadeniz İsyandadır Platformu’ndan Eren Dağıstanlı, Yeşil Yol’un geçtiği noktalardan birinin siyanürlü altın madeninin ilerlediği Ordu-Fatsa’nın dağları olduğunu, Mehmet Cengiz Artvin’e girdiğinde ve Fatsa tamamlandığında bu tehlikeli çemberin oluşacağının altını çiziyor.
Türkiye’de birçok çevre davasında görev alan Yakup Okumuşoğlu da, Yeşil Yol’un yalnızca bir yol olmadığının altını çizerek “Yolla beraber meralara kastedilmesi, milli parkların, doğal SİT alanlarının ortadan kaldırılması, bunun üzerinden de sermayenin o dağlara gelip yerleşmesi ve hatta özel mülkiyete açılmasını içeren bir durum var. Bir yanı madenlerle ilgili, bir yanı ormanla belki bir yanı da HES’lerle ilgili bir sürecin altyapısı oluşturuluyor” diyor.
Seçilen işletmelere mühür!
Rize’de Yeşil Yol karşıtlarına karşı kirli bir süreç de yönetiliyor. Biz Samistal’deyken Fırtına İnisiyatifi’nden bir kişinin pansiyonu mühürleniyor. Bu işletmelerin kaçak olmadığını vergi levhalarının bulunduğunu belirten Okumuşoğlu, “Fakat iskanları yok. Çünkü alan milli park ve doğa SİT alanı. Bu tür alanlarda koruma amaçlı imar planı ve master planı yapılması gerekiyor. Bu alan 1994’de milli park, 1998’de doğal SİT alanı ilan edildi. Üzerinden 17 yıl geçti, devlet hâlâ koruma amaçlı imar planını yapmadı. Bunu yapmadığın zaman sen mezar bile kazamaz oluyorsun. Mezardan yaptığından dolayı, ağaç budayıp yaprağını hayvanına götürdüğü, bahçesine ev yaptığı için ceza alan insanlar var. Ayder’de 160 tane böyle işletme var. Kavrun’da keza öyle. Ama gözdağı vermek için 3 tane Yeşil Yol’a karşı kişinin yerlerini belirlediler ki, bu karşı duruş yavaşlasın. O zaman Fırtına Vadisi’nin tamamının yıkmaları gerekiyor. Yıksınlar bakalım tamamını yıkabiliyorlar mı?” diyerek durumu anlatıyor.
Samistal’de ilk gece hepimiz çok üşüyoruz. Az ötemizde, gecenin içinde sessiz, demir makine uyukluyor. Ertesi sabah sıcak bir güneşin bizi uyandıracağından bihaberiz.
Fotoğraflar: © Erdem Şimşek