Tecavüz kültürünün toplumsal yapı taşları, hayatın her alanında şiddetin, erkekliğin ve penisin kutsanmasıyla döşeniyor. Doğar doğmaz kadın ve erkeğe uyarlanan görev dağılımı, kadını pasif, edilgen, “av” pozisyonunda, erkeği ise aktif ve yırtıcı bir “avcı” konumunda tahayyül ediyor. İşte bu, penisin iktidarının ve çük cumhuriyetinin üretimine giden ve kadınların ve farklı cinsel yönelimlerin çektiği sorunların temel kaynağı.
Günümüz hukuk sistemi, suçluyu cezalandırma üzerine kuruludur. Yani, suç meydana gelir, kolluk gücü faili yakalar, yargı cezasını verir… Tabii suç kadına karşı işleniyorsa, çoğunlukla bahane bulunur ama demokratik bir ülkede yaşadığımızı farz ederek devam edelim.
Bu sistemin temeli, toplumun temelde iyi olduğuna, aradan bozukluklar çıktığına hükmeden mantığa dayalıdır. Bize de hep bunu öğrettiler; hep iyi insanlarla dolu bir toplumda yaşadığımızı, arada bazı manyakların ortaya çıkıp düzeni bozduğunu söylediler. Ama gerçekten öyle mi? “Toplumun düzenini bozan manyaklar” gökten mi düşüyorlar? Ülkemizin gelişmesini istemeyen dış mihraklar mı gönderiyor? Nereden geliyorlar bunlar ya hu?
George Carlin bu soruya şu şekilde cevap verir:
“Herkes politikacıların berbat olduğunu söyler. Bu insanlar, politikacıların nereden geldiğini sanıyorlar? Uzaydan düşmüyorlar, başka bir gerçeklik boyutundan gelmiyorlar. Hepsi bizim ailelerimizden, bizim evlerimizden, bizim okullarımızdan çıkıyorlar ve bizim yurttaşlarımız tarafından seçiliyorlar. Kabul edelim, bu elimizden gelenin en iyisi. Önerebileceğimiz tek şey bu. Sistemimiz bunu üretiyor; bir çöp içeri, bir çöp dışarı. Eğer bencil ve cahil vatandaşların varsa, bencil ve cahil politikacılar tarafından yönetilirsin.“
Doyurucu bir cevaptır bu aslında, işin saf politik tarafını güzelce özetler. Politikacılara dair kurulan cümleleri, toplumun “hatalı ürünleri” için kurarsak, pek bir şey değişmez. Orlando‘daki saldırgan da, Türkiye’de kadınlara tecavüz edenler de, bizim okullarımızdan mezun oldular, aynı marketlerden alış veriş yaptık, aynı marka sigaraları kullandık belki de. Sorun bireylerde değil, onları yetiştiren sistemde.
Seks üzerinden yapılan erkek muhabbeti
Söz gelimi, çocukluk arkadaşlarınız arasından, bir defans futbolcusunun formasını almak için para biriktiren, onu model alan kaç kişi sayabilirsiniz? Türkiye’de oynayan efsane futbolcuları saymaya başlasanız, Hagi, Alex, Pancu diye devam eder liste. Bu liste içine girebilecek bir tek defans oyuncusu olabilir, Popescu. Ama onun bu kadar akılda kalmasının temel sebebi de, UEFA kupası finalinde, Arsenal’a karşı kupayı kazandıran penaltıyı atmasıdır.
İşte, kilit nokta bu! Futbol gibi bir “erkek sporu” ile uğraşıyorsa birisi, illa ki gol atmalı akılda kalmak için. Çünkü, futbolcunun topla ve kaleyle ilişkisi, seks üzerinden yapılan ”erkek muhabbeti” içinde de yer bulur kendisine, “gol atmak” mesela, penetrasyon (giriş, seksüel temas) için kullanılır sürekli. Bu yüzden, küçükken oynadığımız maçlarda, ancak oyundan çıkarılmak istenen çocuk kaleye geçerdi, kimse kaleci olmak istemezdi.
Çünkü, futbolda kaleci olmanın hayattaki karşılığı kadın olmaktı ve kadın olmak demek, “gol yemek”, sekste pasif olan tarafı temsil etmek, bu yüzden zayıf düşmek anlamına gelirdi. İşte, tecavüz kültürünün çocukluktan beri aklımıza kazınmasının bariz bir gösterisi; gol atan taraf, “sert” oynadığı, gol atmayı hak ettiği için üstündür ve “sahip olmak” istediği kadının rızası yoksa, ona zorla “sahip olma” hakkını elinde bulundurur. Çünkü “erkektir” o, güçlü olan taraftır. Fenerbahçe taraftarının “bekaret kanı” temelli hakaret girişiminin de, Beşiktaş taraftarının sürekli “erkek adam renkli takım tutmaz” sloganının da, Galatasaray taraftarının “parçala aslan!” tezahüratının temelini de bu kültür oluşturur. Çoğunlukla farkında olmadığımız ama küçüklükten itibaren kafamıza kazınan kültürdür bu.
Homofobik ve transfobik saldırıların temeli
Eşcinsel erkeklere karşı saldırının temelini de bu oluşturur. Çünkü söz gelimi lezbiyen kadınlar, çoğunlukla sadece fantezi konusu olurlar. Tabii ki bu da iğrenç ve kabul edilemezdir, bunun üzerinden de cinsiyetçi şakalar yapılır, ancak eşcinsel erkeklerin durumu, İslam’daki kafir-mürtet ayrımına benzer. Kafir doğuştan başka dine mensup olduğu için, vergi ödemesi ve “uslu durması” koşuluyla “hoş görülür” ama mürtet, “İslam ile şereflendiği” halde, dinden çıkmış ve “ihanet etmiş” durumdadır, katli vaciptir. İşte eşcinsel erkeğin de toplumda algılanış biçimi, tam olarak budur. Trans kadınlar için de kullanabileceğimiz bu örnek, homofobik ve transfobik saldırıların temelini oluşturur.
“Erkekliğin gururu ile şereflenmiş” birisi, penisinin verdiği “gücü” yok sayar ve “karşı tarafa” geçer. Televizyonlarda ve sinemada sıkça gördüğümüz, eşcinsel erkeğin illa kadınsı özellikler göstermesi kalıbı, bu fikirden temellenir. Gariptir ki, burada aktif-pasif ayrımı gözetilmez, “kadına vurmayı” tercih etmeyen erkek, direkt olarak enayi gibi görülür. Ve bu ihanet, onlar için iğrençtir, kendisine yapılacak her şeyi hak eder.
Kısacası, ataerkil seks kültürünün etkilendiği en büyük kaynak, şiddettir. Seks hayatları da şiddet üzerinedir, günlük yaşantıları da. Böyle bir durumda, yatak bir mabet değil, bir ring, savaş meydanı halini alır. Kadınla girişilen her seksüel yakınlık, ona karşı kazanılmış bir avantaj, bir zafer olarak görülür. Kitlesel pornografinin bir parçası olmak istemeyen yahut cinsel yönelimi farklı olan erkekler de, “savaş meydanından kaçmış korkaklar” halini alır, tabiyetle. İşte bu yüzden, seksin ne olduğunu bilmeyen bir nesil, kadınları taciz etmeyi, bir üstünlük vasıtası ve kazanç olarak görür. Tecavüzlerin de temel sebebi, bu “çük cumhuriyeti” sınırları içinden doğar.