Bilim daima yapılan keşifleri yeni ve daha çok bilgiye eş görme eğilimindedir. Ancak konu insanlık tarihi olduğunda yeni keşifler bazen cevaplara bazen daha büyük soru işaretlerine götürür bizi.
Sizin için tarihin en kafa karıştırıcı ve hâlâ aydınlatılmayı bekleyen beş gizemini derledik.
Torino Kefeni
Torino kefeni olarak bilinen keten kumaşın İsa’nın çarmıha gerildikten sonra sarıldığı kefen olduğuna inanılır.
Kumaşta önden ve arkadan sakallı bir adam silüeti vardır. Vatikan böyle bir gerçeklik olmadığını söylese de bazıları için bu kumaş hâlâ gizemini korumaktadır.
Kumaşta kan izlerine rastlamak mümkündür dolayısıyla kişinin şiddet görerek öldüğünü söylemek de mümkündür.
Kumaşın dokumasında kullanılan materyallerin o dönemde İsa’nın bulunduğu topraklarda var olması ve kan izlerinin çarmıha gerilme sonucu oluştuğu yönündeki varsayım insanları bu kumaşın İsa’nın kefeni olduğuna inandırmaya yetmiştir. Ne var ki 1988 yılında yapılan karbon testiyle kefenin 13. yüzyıl ya da 14. yüzyıla ait olduğu ortaya çıkmıştır. Bu belirlemeyle İsa’nın kefeni olmadığı kesinleşen kumaş bazı çevreler için hala gizemini korumaktadır.
Nazca Çizgileri
Nazca çizgileri Peru’da bulunan geoglif koleksiyonu, yani toprağa kazınmış çeşitli şekillerdir. Onları bu listeye sokan şeyse nasıl ve hangi amaç uğruna yapıldıklarının bir türlü çözülememesi.
175 metrekareye yayılmış 13 bin bağımsız çizgi ve 800 şekilden oluşan Nazca çizgilerinin MÖ 500 ve MS 500 yılları arasında oluşturulduğu düşünülüyor.
Geoglifler hayvanları, bitkileri ve çeşitli şekilleri betimler nitelikte. Çizimler bütün olarak yalnızca gökyüzünden bakıldığında görülebiliyor. Bu da bazı insanların dev ellerin bu işte bir parmağı olabilir mi diye sormasına sebep oluyor. Zira o dönemde yaşamış insanların bu denli büyük bir çizimi nasıl tasarladıkları ve hayata geçirdikleri çoğu çevre için hala merak konusu. Uzaylılar bu işin dışında bırakılıyor zannetmeyin sakın. Bu çizgilerin uzaylıların iniş sahası olduğu ve onlar tarafından yapıldığı da söylentiler arasında. En olası ihtimal ise bu devasa tasarımların Nazca toplumunun tanrılarını onurlandırmak için yapılmış olması.
Piri Reis Haritası
Harita 1929 yılında Topkapı Sarayı’nın müzeye dönüştürülme çalışmaları sırasında gün yüzüne çıkmıştır. Piri Reis haritayı 1513 yılında çizmiştir. Harita Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarını, Atlas okyanusunu, Karayipler’i, Güney Amerika’nın doğu kıyılarını, Antartika ve Avustralya’yı göstermektedir. Avustralya Kıtası’nın gösterildiği en eski haritalardan biridir. Harita portolan tarzında yapılmıştır yani kıyılar ve limanlara dair bilgiler içermektedir. Aralarında Kristof Kolomb’a ait bir haritanın da bulunduğu yirmi kaynak derlenerek hazırlanmıştır.
Enteresan olan Piri Reis’in kıtalar üzerinde uçuş yapmadan, azimutal projeksiyon kullanmadan kıtalar arası uzaklıkları doğru hesaplamış olması ve kıyı şeridini neredeyse hatasız çizmiş olmasıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki haritanın çizildiği dönemde Antartika resmi olarak keşfedilmemiştir.
Voynich Elyazması
Bu döküman, kendisini 1912 yılında İtalya’da bir sahafta keşfeden Polonyalı kitap koleksiyoneri Wilfried M. Voynich’in adıyla anılmaktadır. 270 sayfa olan elyazması kitap 15. yüzyılın başlarında yazılmıştır; ancak kim tarafından yazıldığı bilinmemektedir.
Kitap beş bölümden oluşmaktadır. Bolca çizimin yer aldığı sayfalarda hayali, tamamlanamamış bitkiler, astrolojik çizimler, hayvan figürleri vardır. Kitabın bir sayfasında yeşil bir sıvı içerisinde resmedilmiş çıplak kadın figürlerine yer verilmiştir. Çizimlere bakarak kitabın astroloji, botanik ve eski medikal yöntemler hakkında bilgi verdiği düşünülse de kitabın yazılı olduğu dil asla çözülememiştir. Bu dile başka hiçbir yerde rastlanmamış dolayısıyla elyazması gizemini korumuştur. Kimilerine göre bu bilinmeyen dil meleklerin dili kimine göre uzaylıların dilidir.
Dil bilimleri profesörü Stephan Bax kitapta bulunan 10 sözcüğün ve 14 sembolün şifresini çözdüğünü açıklamıştır; ancak kitap hala gizemini korumaktadır. Voynich Elyazması Yale Üniversitesi’nde bulunmaktadır.
Bimini Yolu
1968’de J. Manson Valentine, Bahamalar’daki Bimini Adası açıklarında su altında metrelerce uzunlukta bir yol keşfeder. Yolun yaşı yaklaşık 3500 olarak saptanmıştır. Yolu oluşturan küçük dikdörtgen kayalar kaldırım taşı şeklindedir. Bu durum yolun nasıl oluştuğuyla ilgili fikir ayrılıklarına sebep olmaktadır. Bir grup biliminsanı yapılan araştırmalar doğrultusunda bu yapının doğal bir oluşum olduğunu söylerken bazı çevreler bilimsel verileri yeterli bulmamakta ve yolun insanlar tarafından inşa edildiğini söylemektedir.
Kehanetleriyle ün kazanmış Edgar Cayce’in 1938 yılında, kayıp Atlantis’in kalıntılarının Bimini açıklarında keşfedileceğini söylemiştir. Tam otuz sene sonra yapılan bu keşif bazı kişileri Bimini Yolu’nun efsanevi batık Atlantis kıtasının yolu olduğuna inandırsa da yapı hakkındaki tartışmalar devam etmektedir.
Kaynak: Sociedelic