Utanç kaybının, yüzsüzlüğün, arsızlığın, pişkinliğin bütün toplumlardaki feci yaygınlığı, günümüz insanlık durumunun bu seviye kaybı ve böylesine alçalması ne hazin!
Show Tv’nin “Evrim Akın’la Çocuktan Al Haberi” adlı yarışma programına sıklıkla denk gelmeye başladım. Bu haftaki yarışmacıları Demet Akalın, eşi Okan Kurt ve Esin Övet‘ti.
Açılış, Demet Akalın şarkılarıyla başlayıp Evrim Akın’ın çocuklarından teker teker kendilerini tanıtması istemiyle devam etti. Çocuklar kendilerini tanıtırken Demet’e olan hayranlıklarını, sevgilerini göstermek için adeta yarıştırıldı. Program, Evrim ablalarının Demet’e miniklerin sana sürprizleri var demesinin ardından Demet Akalın’ın heyecanlanması ve şaşkınlığı ile devam etti.
Bizim çocuklar ekranda
Demet Akalın’ın şarkılarını söyleyip dans ediyorlar. Demet ablaları çok mutlu oluyor, hayranlık ve kocaman bir şaşkınlık içinde eşlik ediyor onlara. Evrim ablalarının gözü Demet Akalın’da, onu yüceltmenin haklı gururu içinde…
Efe’den Okan Kurt’a soru geliyor: “Okan abi, kamyonla gül almak sence romantik mi?” Efe adını bile ilk defa duyduğu, varlığından dahi hiç haberdar olmadığı Okan Kurt’un Demet’e olan bu jestini bilecek kadar Okan’a hayran gösterilmesi (öğretilmesi), çocuklarımızın iğrenç TV programlarının desteği eşliğinde ünlü karakterler karşısında nasıl da el pençe edildiğini, Efe’nin ve diğer çocukların nasıl istismara uğradığını görmeme yetti de arttı bile.
Efe’nin sorusunun ardından Okan, bu önemsenmenin vermiş olduğu onur ve sevinç içerisinde romantik tabii ama Demet’e sormak gerekiyor diyor…
Samimiyetsiz, yapmacık, içleri koflaşmış, sinsi, alaycı, goygoycu kahkahalar stüdyoyu çınlatıyor adeta.
Efe bu samimiyetsiz seviciliğin içinde, ben de büyüdüğümde yapmak istiyorum diyor. Sevgilime bir kamyon dolusu gül almak istiyorum. Ama Okan abisi bunun yetmeyeceğinin mesajını vererek, ben gül tarlası satın aldım diyor.
Romantizmin bir kamyon dolusu gül almak olduğu öğretilen Efe, büyüdüğünde kamyonlar dolusu gül bekleyen sevgilisine karşı, maddi anlamda Okan gibi bir eş olamamasının karşısında kendini yetersiz, beceriksiz, mutsuz bir erkek hissedecek. Sevgilisi de her yerde Emre’nin hiç romantik olmadığını, ona hiç çiçek almadığını, kendisinin Demet’ten ne farkının olduğunu, yoksa Emre’nin kendisini mi sevmediği düşüncesi içinde Demet’in “Prens ve Prenses” şarkısını dinleyerek masallar diyarına doğru yolculuğa uçup kendini mutsuz, sevgisiz, şanssız, aşksız hissedip kaderine boyun eğecek.
Ve devam ediyor… Nisa prensesçe konuşuyor.
Minik Nisan’dan masallar…
Henna’dan matematik öğretmeni taklidi.
Derin’in köpeği Pırıltı ile maceraları.
Sarp/Kuzey’den piknik maceraları.
Melisa’nın eğlenceli iş hayatı yorumları.
Ebrar’dan fırında makarna tarifleri…
Efe’den “Kuru Buz” deneyi…
Ne kadar da yararlı bir program… Ve sayamadıklarım…
Burjuva bir duyarlılıkla kendi normlarının, iktidarlarının güç ilişkilerinin korunması için yırtınan sözüm ona çocuk sevicileriyle, her yaştan bireyi tahakküm altında tutmak isteyen egemen iktidar arasında fark yok.
Tesadüfen Sabah Gazetesi köşe yazarı, gazeteci ve editör Yüksel Aytuğ‘un Sabah Gazetesi’nde “Çocuktan Al Haberi” programının şekerliği Ebrar için yazdığı yazıya denk geldim.
Bir yıldız doğuyor…
Hem de ne doğmak… Adı Ebrar… Güzeller güzeli bir kız çocuğu, henüz üç yaşında ama seni cebinden çıkaracak bir zeka ve yeteneğe sahip.
Ve ekliyor…
Ekrandaki faaliyet alanı Show Tv’nin Cumartesi ve Pazar günleri akşam üstü kuşağında yayınladığı “Çocuktan Al Haberi” programı…
Akıl küpü konuşmaları, şahane güzelliği ve sevimli tavrıyla beni programın tiryakisi yapan Ebrar’a geçen hafta sordular, “sen hiç metrobüse bindin mi?” diye.
Bizimki o maviş gözlerini kocaman açıp büyük bir ciddiyetle ‘dersimizi verdi’.
“Cevizlibağ’dan bir bindik, ta Tuzla’da indik. En uzun metrobüs yolu. T500…
“Aman ki ne aman!” diyerek…
Yine ekledi.
Yaşıtları, otomobile “düt düt” derken, bizimki otobüsün duraklarıyla hattını ezberinde tutmuş!
Ve yine ekliyor…
Onu merak edenler, programın internet sitesindeki muhteşem yemek tariflerine mutlaka göz atsın.
Vallahi büyük otellerin anlı şanlı şeflerini parmağında oynatıyor.
Ve tekrardan ekliyor…
Benden reklam filmi yönetmenlerine, dizi yapımcılarına tüyo: Bu kızı kadrosuna ekleyene karada ölüm yok!
Ve yine, yeniden ekliyor…
Bu arada Ebrar’ı yetiştiren ebeveynlerine de kocaman bir alkış. Böyle bir eser emeksiz, özensiz, kendiliğinden ortaya çıkmaz çünkü.
Ve yine, yeniden…
Minik kızımızın fotoğraflarını özellikle koymadım, nazarlardan sakınayım diye.
Allah onu ve Tüm evlatlarımızı kem gözlerden korusun.
Ve buradan sizlerin eşliğinde kendisine sormak istiyorum.
Fotoğrafını dahi koymaya sakındığınız ve bu yöntemle nazar ve kem gözlerden sakındığınızı düşündüğünüz bir çocuğa, nasıl olur da iki satır önce “onu merak edenler, programın internet sitesindeki muhteşem yemek tariflerine mutlaka göz atsın” diye not düştünüz?
Sözüm meclisten içeri; sadece tecavüz karşıtlığı çocuk istismarı söylemleriniz cinselliğe indirgenmiş. Tecavüz çerçeveleri sadece cinsellik fobinizdendir; cinsellik meselesinin örtülme, yok edilme çabalarındandır.
Cinsellik deyince tüyleriniz diken diken olurken iş toplumsal, ruhsal ve ilişkisel rollerin tecavüzüne geldiğinde gık demiyor, bunları sonuna dek savunuyorsunuz.
Anne ve babaların fütursuzca alkışlaması, replikler öğretip söyleterek “ay ne tatlı, ne şirin, ne zeki çocuklar” dedirtip paracıkları hüpletmesi, çocuk istismarına lanet okuyan ailelerin, insanların büyük bir çoşku ve keyif içinde alkış tutması… Birçok gazetecinin, hukukçunun, psikoloğun ve pedagogun da yer aldığı, izlediği, ülkenin en “gözde” kanallarından biri olan Show’da çocukları hep bir elden istismar etmekteyiz.
Çocuk işçilere üzülüyoruz, bunun adaletsiz olduğunu savunuyoruz, haber bültenlerinde işçi bayramlarında çocuk işçiler üzerinden haber kasıyor, duyar basıyor ve bu durumun çocuk ve insan haklarına aykırı olduğunu savunurken burada alkış tutuyor, görmezden geliyor ve reytingden paraları indiriyorsunuz.
Buradaki çocukların, yollarda su satan ya da tamirhanede üstü başı yüzü gözü yağ için de olan, her işe koşturulan, hiçbir güvenliği olmayan ve kuş kadar paraya tamah ettirilen çocuklardan tek farkı rengarenk bir TV programında yer almaları, çalıştırılmaları! Bu, alt tarafı eğlenme gibi görünen, aklı selim her birey tarafından fark edilebilecek düzeyde bir istismardır.
Toplumu uyuşturan, değerlerinden uzaklaştıran programların nesnesi çocuklar, dizilerin nesnesi çocuklar, reklamların nesnesi çocuklar, yarışmaların, her türden sefaletin nesnesi çocuklar olduğunda çıt çıkarmayan, alttan alta destekleyen toplumsal kesimler, konu cinsellik olduğunda bağırmaya başlıyor, istismarın yalnızca cinsellik olduğunu sanıyorsa durum fecaattir.
Cinsellik olmadığı için istismar olarak görmüyorsunuz ya, peki hiç düşündünüz mü televizyonda, sahnede, reklamlarda gördüğünüz çocukların cinsel taciz ve tecavüze maruz kaldığını?
Konu yalnızca cinsel taciz, tecavüz olunca iki yüzlü ahlak hemen bağırmaya başlıyor; kafamıza atıp durdukları sözde erdemler tamamıyla kendi yalanlarını daha iyi maskelemek için. Buradaki tüm lanet ve savaş cinselliği, cinsellik meselesini örtme, yok etme çabalarınızdan. Yoksa çocuk istismarı, çocuğun yaşam hakkı, istismar edilişi değil.
Biraz yüreğiniz varsa toplumsal rolleri, dayatılmış cinsellikleri, cinselliksiz cinsleri, çocuklaştırıp hiçsizleştirdiğiniz kişileri, üzerinden tatmincilik yarattığınız küçük insanları, din, ahlak, kural, kaide dayatıp durduğunuz dünya görüşlerini konuşalım. Zira siz buna asla cesaret edemezsiniz.