Geçen hafta, ana akım medyada yer almayan haberde, Yeni Akit gazetesi, yine bir hedef gösterme operasyonuna girişmişti. Hedeflerinde; Yalova’da özel bir sağlık kuruluşunda doktorluk görevini yürütmekte olan Abuzer Meral vardı. Öyle ki, “Bu Nasıl Doktor!” başlığıyla çıktıkları haberde, Abuzer Meral’in bütün sosyal medya hesapları didik didik edilip eleştirel gönderileri, suç unsuru içeriyormuş gibi lanse edilmişti. Hâl böyle olunca “yukarılardan” bir telefonla din düşmanı ilan edilen doktorun görevine son verildi. Bu süreçte Abuzer Meral, sosyal medyada durumu ve sebeplerini anlatmaya çalıştı. Olaylar Abuzer Bey’in, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde, oğluna uygulamalı namaz eğitimi verilmesine itirazı ile başlıyor. Bu uygulamayı, sosyal medya hesabından eleştiren bir yazı kaleme alması sonucu, okuldan bazı öğretmen ve yöneticilerin tehditlerine maruz kalan Abuzer Bey, son olarak Yeni Akit Gazetesinin tetikçiliğine havale ediliyor.
Bizimle röportaj yapmayı kabul eden Abuzer Bey’den kısaca bahsetmek gerekirse; kendisini “özgürlükçü, çoğulcu, hümanist, doğa ve çevre dostu” olarak tanımlıyor. Trekking ve doğa aşığı olan Abuzer Meral; 4 çocuk babası, işinde başarılı ve sevilen bir doktor. Ayrıca kendi Radikal Blog’unda da, gazete kapanıncaya kadar, okunma oranı yüksek yazılar yayımlayan bir entelektüel.
Öncelikle bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz, Abuzer Bey. Medya da takip ettiğimiz üzere; çocuğunuzun, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde, uygulamalı namaz eğitimi görmesine karşı çıkmanız üzerine bir karalama kampanyasına maruz bırakıldınız. Böylesi insani bir talebin, bu çapta bir karalamaya dönüşebileceğini düşündünüz mü?
Vakit ayırdığınız için ben teşekkür ederim. Sosyal medya hesabım ağırlıklı olarak birebir her görüşten tanıdığım dostlardan, tanıdıklardan oluşuyor. Çok özel durumlar dışında, tanımadığım insanları, popülizm açısından kabul etmiyorum. Paylaşımlarım, genelde arkadaşlarımla sınırlı olsa da, arkadaşlarımın paylaşma isteklerinden dolayı, bazılarını “herkese açık” yapıyordum. Bu son olayda, okuldaki uygulamalı namaz dersi hakkındaki yazımı, herkese açık olarak paylaştım. Bunun başıma gelebileceğini kestirmedim. Blog yazılarımda, seviyeli akademik bir dil kullansam da, Facebook ve Twitter’da, sosyal medya manyaklığı diye tanımladığım, argo ve alaycı dili zaman zaman bende kullandım. Ancak sosyal medyada, ağır hakaret içeren hiç bir paylaşımım olmadı. Bu olayda, başıma böyle bir sorunun geleceğini kestiremedim. Milyonlarca insanın, benden daha ağır bir dil kullandığı bir ülkede, okyanusta bir balık olarak değerlendirdim. 10 yıllık facebook maceramda, şu ana kadar sadece bir paylaşımım Facebook tarafından kaldırıldı ve uyarı aldım. Ama yazılarıma ve paylaşımlarıma gelen hakaretlerin hiçbiri bloke olmadı. Yalova küçük bir yer, bende ekli olan AKP tandanslı arkadaşların, muhtemelen yazının muhataplarını bilgilendirmesi sonucu yazıyı okuduklarını düşünüyorum.
Üzülerek öğrendik ki bu kampanya sonucu işinize son verildi. Bu durumu mahkemeye taşıyacak mısınız?
Çalıştığım hastanede ve Yalova’da çok sevilen bir hekimim. Hastanemiz, kapasite artırımı için yeni binasına taşınma öncesinde. Meslek hayatım boyunca zevke çalıştığım tek kurumdu. Ortakları olan doktor arkadaşlar ile 5 yıldır beraber çalışıyoruz. Standartların üzerinde etik bir hastane. Yeni binalarına taşınma arifesinde idiler. Ve bu hafta, Sağlık Bakanlığı tarafından, ruhsatlandırma aşamasındaydılar. Tetikçi Akit haberinden dolayı, Ruhsatlandırma komisyonu tarafından, “icabına bakılması” konusunda bana bilgi verdiler. Çok sevdiğim hastane ve çalışanların mağdur edilmemesi açısından, bu yaşadıkları tehdit karşında ortak bir karara vardık. Özlük haklarımı ödemek koşulu ile beraberliğimize son verdik. Burada sorun hastane değil, hastane üzerinde baskı uygulayan iktidardır.
Ülkemiz, sizinde söylediğiniz gibi, bir korku imparatorluğuna dönüştü. Böyle bir ortamda artık fişli sayılırsınız. Geçiminizi nasıl sürdüreceksiniz? Sizi işten attıran üst merciler, yüksek ihtimal peşinizi bırakmayacaktır.
Ben çalışmayı seven, işini ideal şekilde yapan bir hekimim. Yaşadığım bu linç ortamında, ülkenin her tarafından destek aldım. Onurlu ciddi sağlık kuruluşlarından iş teklifleri var. Çok ciddi baskılar olmadıkça, Yalova’da bile iş sorunum olmaz. Halk beni seviyor. İlişkilerim iyi. Ailemin ekonomik durumu iyi. Bu süreçte bana yapılan ciddi maddi destekleri dâhi kabul etmedim. Abartmıyorum, tahminen 10 bini bulan destek ve arkadaşlık mesajı aldım. Destek mesajlarının büyük çoğunluğunu okuyamadım hala. İlk gün gelen ağır hakaret ve tehdit mesajlarından ikisine, dava açacağım ve bunu kamuoyuna yansıtacağım. Eğer bu ülkede çalışamayacak düzeye gelirsem ki, sanmıyorum, bu süreçte yaşadıklarımdan dolayı beni kabul etmeyecek ülke yok gibi.
Bu arada, bir “İslam düşmanı” olarak, sokak ortasında Hrant gibi bu konjonktürde katledilme olasılığımı unutmuş değilim.
Bu korku imparatorluğu tanımlamasını, yazılarımda ve sosyal hesabımda çok kullanıyorum. Faşizmin en önemli argümanlarından biri, korku imparatorluğunu inşa etmektir. Bu gün, bu ülkede yaşanan süreçte budur. Örneğin, düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanan insanlar göz altına alınıyor, tutuklanıyor. Bu durumu, medya aracılığı ile herkes öğreniyor. Daha sonra bu insanların büyük çoğunluğu, ilk duruşmada serbest kalıyor, sonrasında da beraat ediyorlar. Ama bunu kimse bilmiyor. İlk gözaltına alınma süreçlerinin yankısı, korku imparatorluğunu besliyor. Şu an için, korku imparatorluğu amacına ulaşmış durumda. Sistematik şekilde insanlar göz altın alınıyor. Sesini yükselten aydınlar, gazeteler, kamu emekçileri, Fetö ve PKK ile yakından uzaktan ilişkili olmayan on binlerce insan tutuklanmış durumda. Bu örgütler ile ilişkisi olmayan veya yıllar öncesinde bağları olan, tutuklanan, işinden olan hak mağduriyetlerine maruz kalan binlerce insan var. Bir kısmı görevlerine iade edilmeye başlandı. Tek bir örnek vermek istiyorum. Çok sevdiğim, yakından tanıdığım Fetö ile yakından uzaktan ilişkisi olmayan doktor arkadaşım, Fetöcü diye adlandırılan bir hastanede çalışan eşinin, banka hesabına maaşını virman ettiğinden dolayı, kamudaki görevinden atılmış durumda. Buna benzer binlerce örnek var.
Korku imparatorluğu ülkeyi esir almış durumda. Kendi yaşadığım soruna dönersek, din dersinde yapılan uygulamaya karşı olan iki veli, yaşadığım saldırı karşında birlikte hareket etmekten vazgeçmiş durumda. Düşük bütçeli bu aileler, “Doktora bunu yapan bize ne yapmaz?” diyerek, meşru bir duruma şahit olmaktan vazgeçtiler.
Mesleğinizle dini görüşünüzü kıyaslayan Yeni Akit, dinsiz olduğunuz savıyla size, “Bu Nasıl Doktor!” haberiyle yüklendi. Peki sizce bu anayasa ile güvence altına alınan, din ve vicdan özgürlüğü ilkesine ters değil mi?
Türkiye politik sürecinde, Yeni Akit’in özel bir konumu var. Onları da izliyorum, İslamofaşizmin şu an için sembolik temsilcisi konumunda. 30 bin tirajlı olmasına rağmen, iktidarın çevreleri üzerinde büyük etkileri var. Yazarlarının okunma oranları, sosyal medyada binler ile ifade ediyor. Ama çıkardığı gürültü ve etki yüksek. Tetikçi bir işlevi var. Avukatların yaptığı araştırmaya göre, basında en çok dava açılan bir çevre. Ama çok enteresandır, haklarında açılan davaların ezici bir çoğunluğu “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmiş. Bu kadar cüretkar davranmalarının nedeni de böylelikle anlaşılıyor. Ama biz yine de hedef gösterme, linç kampanyasına sebep olması nedeni ile suç duyurusunda bulunacağız. Cumhurbaşkanına hakaret etme suçlamasında takipsizlik ve beraat kararı çıktığı anda, maddi ve manevi kayıplarım için tazminat davası açmayı düşünüyorum. AHİM’e kadar götürmeyi düşünüyoruz. Adli sicillerine bir dava daha eklemek, bizim için onurdur.
Aynı pencereden bakacak olursak, sizce dini olmayan (laik) devletin, uygulamalı namaz dersi vererek, bir dini ve hatta mezhebi çocuklara dayatması, anayasa ihlali değil midir?
Zorunlu din dersleri uygulaması, üyesi bulunduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından geçersiz sayıldı. Bu konuda karar var. Ama iktidar bu karar üzerine, din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarına, göstermelik olarak Hristiyanlık, Musevilik ve Alevilik inançlarını kapsayan bir kaç ekleme ile “Biz bütün dinleri müfredata ekledik.” diye, alınan kararı etkisizleştirmek yoluna başvurdular. Mevcut din dersleri kitaplarında, birkaç sayfa ile geliştirdikleri Alevilik ve diğer inançların dışında, yüzde 99 Sünni İslam bilgileri ve ibadet ritüelleri ile eğitim müfredatına devam ediyorlar.
Nüfus cüzdanlarında “İslam” yazan Aleviler, bu düzenlemeden muaf sayılmadılar. Kafalarındaki Aleviliği, İslam içi saymayan zihniyet, bu konuda Aleviliği, “İslam içi bir mezhep” olarak tanımlayarak, Alevi çocukların zorunlu din derslerine katılmasını zorunlu kıldılar.
Sosyal medyada yansıyan haberlere göre; çocuklarını din derslerinden muaf tutmak isteyen laik, seküler yurttaşlar, çocuklarının din hanesine çok kolay bir düzenleme ile Hristiyan yazdırarak, bu sorundan kurtulma yoluna başvuruyorlar.
Peki bu süreçte, Türk Tabipler Birliği ile bir görüşmeniz oldu mu? Desteklerini sundular mı? Ya da herhangi bir demokratik kitle örgütü yanınızda oldu mu?
Üyesi olduğum İstanbul Tabip Odası ile iletişime geçtim. Yönetiminde, kişisel olarak tanıştığım insanlar var. Bilgilendirdim. Sürecin takipçisi olduklarını ifade ettiler. Bunun dışında, CHP içinde değer verdiğim birkaç milletvekili, kişisel ilişkilerim ve ülke genelinde CHP yerel örgütlerinden bireysel olarak destek aldım. Bireysel destekler kapsamında, birkaç milletvekilinin araması veya benim aramam sonucunda süreci takip edeceklerini, meclis gündemine getireceklerini söylediler. Ama Yalova CHP teşkilatı bu konuda sınıfta kaldı.
Çocuğunuzun bilimsel eğitim alma hakkı için bunca baskıya katlanıyorsunuz. Peki oğlunuzun eğitim hayatını, bundan sonraki süreçte nasıl planlayacaksınız? Belki sizin gibi problemler yaşayan ailelere de örnek teşkil edebilirsiniz.
Bu süreçte eşim ve çocuğum çok yıprandı. 12 yaşında ama her şeyin farkında. Okula gitmek istemedi. Büyük bir anksiyete yaşadı. İkinci evliliğimin, aslında çokta kullanmak istemediğim, eşimin ilk evliliğinden olma, benim için öz evladım. Bana baba diyor. İlk evliliğimden iki çocuğum daha var. Onların da maddi manevi sorumlulukları benim üzerimde.
En büyük kızım özel üniversitede okuyor. Ondan küçük olan lise sonda, devlet okulunda okuyor. Bu süreç yaşandıktan sonra, travmaya maruz kalan oğlum, o okula gitmek istemedi. Okula bir türlü gönderemedik. Eşimin arzusu üzerine, başka bir okula nakil yaptırıyoruz. Benim fikrim, aynı okulda devam etmesiydi. Ama eşimin ve çocuğumun yaşadığı anksiyete nedeni ile okulunu, ailemin desteği ile değiştirdim. Ben sevilen, çalışkan, işini seven ve layıkı ile yapan biri olarak, ailemin desteği ile de çok zorlanacağımı sanmıyorum.
Son olarak; 48 yaşında bu ülkeyi seven, çocuklarım ve bu ülkedeki tüm çocukların özgür, demokratik, laik bir hukuk devletinde yaşamasını istiyorum.
Tetikçi gazetenin, beni hedef gösterirken kullandığı “İslam düşmanı” suçlamasını kabul etmiyorum.
Bu süreç ile ilgili spontane gelişen laik eğitim ve zorunlu din dersleri konusunda yarattığım hassasiyetin, bundan sonraki muhatapları ve takipçileri siyasi partiler ve kurumlardır. Kahraman, öncü olmak gibi bir misyonum yok. Yaşam, benim için sadece siyasetten ibaret değil. Ve aslında siyaseti sevmiyorum. Ülkenin içinde bulunduğu gerilim, herkesi siyasetçi, ekonomist yapmış durumda.
Özgürlükçü, çoğulcu, doğa dostu bir yurttaş olarak, eşit yurttaşlık temelinde, bu ülkenin tüm azınlıkların, etnik kökenlerin, inançlarının bir arada karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde, devlet mekanizmasının tarafsız bir şekilde düzenlediği bir ülkede, barış ve huzur içinde yaşamalarını diliyorum. Ya bunu başaracağız ya da bu ülke, iç savaşlara, mezhep çatışmalarının kana bulayacağı, karanlık, orta doğu benzeri bir ülkeye dönecektir.
Özgür demokratik laik bir Türkiye dileği ile…
Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Tekrar geçmiş olsun diyorum, Abuzer Bey. Güzel günleri hep birlikte görmek dileğiyle.
Desteğiniz ve iyi dilekleriniz için teşekkürler Gaia Ailesi.