Ana SayfaKültür & SanatYa Dışındasındır Çemberin, Ya Da İçinde Yer Alacaksın…

Ya Dışındasındır Çemberin, Ya Da İçinde Yer Alacaksın…

-

Üretmek… Sonuç ne olursa olsun duyguları, yaşanmışlıkları içinde barındıran hem sezgisel hem maddesel bir süreç… Sanatsal üretimlerde içerik yaratmak belki daha içgüdüsel olabiliyorken; kitle iletişim araçları vasıtasıyla bu üretimlerin insanlarla paylaşılması aşaması bazen sancılı olabiliyor.

Son dönemde izlediğim iki filmi bu bağlamda düşündüğümde birarada değerlendirmem için bir ortak payda buldu zihnim. Bir tanesi bu üretim süreçlerini bir yazarın gözünden irdeleyen ve edebiyat dünyasında ironik bir dille ele alan “Can You Ever Forgive Me?” ve diğeri de bir ressamın sancılı yaratım süreçlerini hüzünlü bir bakışla ele alan “At Eternity’s Gate”.

“Can You Ever Forgive Me?”, 2018 yapımı, Türkçeye Beni Affedebilir Misin? tarzıyla çevrilebilecek bir yapım ve yazar Lee Israel’in hayatından kesitler içeren gerçek bir yaşam öyküsü. Yazarın iniş çıkışlı hayatını otobiyografik kitabından yola çıkarak beyazperdeye taşıyan yönetmen Marielle Heller de daha önce bağımsız filmleriyle benzer başarılara imza atmış bir isim.      

Film, yaratıcılık, ilham ve üretmek konusunda edebi bir çıkmaza giren ABD’li yazar Lee Israel’in çözüm olarak sevdiği yazarların mektuplarını okuyup yorumlamaya başlamasıyla masumca şekilleniyor. Sonrasında çektiği maddi sıkıntılar nedeniyle bundan para kazanabileceği gibi çılgınca bir fikir aklına geliyor ve hiç tereddüt etmeden bu işteki başarısını adeta kanıtlıyor. Fazla içeriğe girmeden konuyu toparlayacak olursak; kendisine benzer bir karakter olan Jack ile bu işi örgütlemeleri, kimi iyi niyetli sahaf kitapçılar ile kitabı meta olarak gören para peşinde koşan yayıncılar arasında süregelen savaşla ilerleyen filmde; tüm bunların bir sahtekarlık olduğunu tabii ki bizler izleyici olarak algılıyoruz;ama filmde bunu bir didaktik ders olarak sunmaması hoşuma gitti. Sokaklardaki kimlik arayışını da öte yandan kadınların, eşcinsellerin, hatta kedilerin gözünden bile her sahnesinde hissetmek mümkün. Hayat onlar için kolay hiçbir zaman olmadı çünkü. Asıl konunun üretim ve vicdan arasındaki ince çizgide yer aldığını, bireysel bir içe dönüşün nasıl kitleleşme sırasında sancılara dönüşebileceğini, sanatsal üretimin ne kadar zor olduğunu da hatırlatmayı ihmal etmiyor.

Edebiyatın ne kadar özgünlük içerdiğini, kurumsal bir yapı olmadan metnin okurla buluşmasının ne kadar mümkün olduğunu, sanattan hayatı kazanmanın ne kadar meşakkatli olduğunu hatırlatan filmin 1990’ların başında ABD’de geçiyor olması da; medyanın kitle üzerindeki etkisini de sistemsel olarak sorguluyor adeta diyebiliriz. Bir yandan ahşap kokusu, bez çantalar ve Hemingway dokunuşundaki yemeli, bol içmeli ortamları içeren sahafların büyük kitapçılarla olan mücadelesi… Diğer yanda koleksiyonerlerin her ne kadar saygın bir birikim öngörüyor olsalar da; yalnız olduğumuzu bu mecrada hissettiren sermayedarlar olmadan varoluşlarını kanıtlayamıyor oluşu gibi sorunsallar, hatta FBI gibi kurumların bile trajikomik biçimde işin içine girmesi, bu dönemde de halen geçerli olan neoliberal kodları hatırlatır görünümünde.

Sonuçta ne oluyor derseniz; önce filmi izlemenizi, sonrasında henüz Türkçe baskısı olmasa da kitabın orijinalini mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Bir yazarın gözünden detaylı bir şekilde üretim sancısı çekmek ne demektir sorusuna yanıt ararken buluyorsunuz kendinizi. Büyük yayıncıların döndürdüğü para politikalarını da düşününce; acaba gerçekten bir edebi eserden tekrar bir edebi eser üretmek de bunu sindirmiş olmayı gerektiren bir yetenek değil midir diye düşünmeden de edemiyor insan…

Gelelim ikinci filmimiz olan ve sevgili Van Gogh’un yaşamından kesitler içeren, Türkçeye Sonsuzluğun Kapısında olarak çevrilen bir diğer 2018 yapımı filme. Van Gogh’un hayatına dair son dönemde oldukça film çekiliyor ve hatta dizilere, öykülere,sergilere, yeni medya sayfalarına gibi çok fazla iletişim aracına ve sanatsal esere uyarlanabiliyor. Benim yine bu noktada dikkatimi çekmesine neden olan yapı, sanatçının iç yaratıcılığını işliyor olması oldu. Yönetmen Julian Schnabel’in daha önce Kelebek ve Dalgıç, Basquait gibi filmlere de imza atmış olması, yine sanatsal üretim süreçlerini ele alması açısından iyi bir fikir veriyor.

Van Gogh’un yoksulluk, yalnızlık, hastalık gibi belli başlı büyük sorunlarının olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Ama kendi sözleriyle ağabeyi Theo’ya dediği gibi bunlar bir sanat eseri çıkarmamak için bahane değil. Aksine eğer sağlıklı bir ruh hali olursa üretememekten korktuğu için hasta kalmayı tercih ettiğini söylüyor. Beni kendisiyle ilgili en çok üzen durum, eserlerinin kendisinin ölümünden sonra değerini bulmuş olması. Maalesef kendisinin 1800’lerin ikinci yarısında yaşadığını düşünürsek; dünyadaki para politikalarının yine büyük sermayedarlar tarafından yönetildiğini biliyoruz ama maddi sıkıntılara yanıt bulmanın çok daha zor olduğu, kadınların yaşam hakkının eşitçe verilmediği,insanların ruhsal hastalıklarının şimdiki kadar modernleştirilmediği ve sanatın anlamsız bulunabildiği buhran dönemleri olduğunu söyleyebiliriz.

Belki de böylesine bir zamanda dünyaya gelmiş olmanın bile bir anlamı olduğunu düşünecek kadar doğal, inançlı ve vicdanlı bir adam aslında Vincent. Babasının papaz olması, Hollanda’nın karanlık havasından sıkılması, hem yakın dostu hem belki de yokluğunu kıskandığı Gaugain’in önerisiyle Fransa’nın güneyine gidip ışığı araması onu resme yöneltmiş diyebiliriz. Ruhsal arayışlarının onu sıkıştırması, sadece doğadan sanatsal gücünü yorumluyor oluşu gibi nedenlerle sürekli toplum otoriteleri tarafından dışlanmakta olan Vincent’in içgüdüsel üretim arzusunu bir türlü dış dünyaya adapte edemiyor oluşu onu daha da çıkmazlara sokuyor.  Kendisine zararlar vermeye başlasa da son ana kadar çizmekten ve dünyayı renklendirmekten, hızlı ve sorgusuz fırça darbeleriyle iç dünyasını yansıtmaktan vazgeçmiyor. Hüzünlendiren film aynı zamanda sanatçının ve sanatın ne olduğunu, galeri çevrelerinin bakış açısını da sorgulatmayı ihmal etmezken, herkesin gördüğünden farklı bir bakışla dünyayı görmenin ne kadar özel bir şey olduğunu da bu karanlık ve maddi dünyada bize yeniden hatırlatıyor.

İki filmde beni bağdaştıran en önemli özellik bu oldu sanırım; gerçek kurguların dışındaki kimliklerin adeta “tutunamayanlar” gibi, sancılı süreçlerle sanatlarını üreterek direnmeleri acı ama güzel bir şey olsa gerek. Bir eseri bir başlayışta bitirmek gerektiğini söylüyordu Van Gogh; keza Lee Israel de öyle yapıyordu daktilosunun başına oturduğunda. Ben de buna katılıyorum; belki de ilham böyle bir süreçtir… Yeni Türkü’nün dediği gibi; “Şiirlerle şarkılarla kendini avutacaksın… Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın…” sözlerindeki çemberlerini kendi iç yaratıcılıklarıyla kurmaları bu iki isme de çok uyuyor.

İletişim biliminde, kitle iletişim araçlarından biri olan temsili türlerde; iletişimciden bağımsız olan iletişim ürünleri üretilir. Genellikle metinsel olan bu üretim aşamalarından ikisi olan edebiyat ve resim sanatlarının bu temsilcileri, kendileri orada olmasalar da ürettikleri eserler ile zaman ve mekana direnmeye devam ederler. Bizde bir söz vardır; mazlumun yanında olmayı severiz diye..Mesele mazlum olmak değil; kazanan olmamak sanırım… Çünkü kazanmak, bizden olmayanlara, sıradan ve güç sevenlere, gerçekçi ve kabulleniş içinde olanlara;yarışanlara özgü bir olgu galiba. Böylesine sanatsal bir yapı içinde zamanla yarışmamak, kendi içlerinde zamanı durdurmak onların lehine şekilleniyor. Ki zaten, metinlerarası süreçler, gerçeklikten uzaklaştıran temsiliyetlerdir. Hele işin içine sanat da girince; o pastel renkler içindeki kimlikleri, gerçek kodlarla döşeli kimliklerin yanında daha renkli görmek mümkün oluyor. Keşke bir de yaşarken de bu keyfi alabilecek kadar acı çekmeselermiş… Şimdi bir tek biz kalıyoruz geriye onların ve ürettikleri eserlerin kıymetini zamansızca bilecek olan… Temsil ettikleri pastelliklere selam olsun…

\n

\u00dcretmek\u2026 Sonu\u00e7 ne olursa olsun duygular\u0131, ya\u015fanm\u0131\u015fl\u0131klar\u0131 i\u00e7inde bar\u0131nd\u0131ran hem sezgisel hem maddesel bir s\u00fcre\u00e7\u2026 Sanatsal \u00fcretimlerde i\u00e7erik yaratmak belki daha i\u00e7g\u00fcd\u00fcsel olabiliyorken; kitle ileti\u015fim ara\u00e7lar\u0131 vas\u0131tas\u0131yla bu \u00fcretimlerin insanlarla payla\u015f\u0131lmas\u0131 a\u015famas\u0131 bazen sanc\u0131l\u0131 olabiliyor. <\/p>\n\n\n\n

Son d\u00f6nemde izledi\u011fim iki filmi bu ba\u011flamda d\u00fc\u015f\u00fcnd\u00fc\u011f\u00fcmde birarada de\u011ferlendirmem i\u00e7in bir ortak payda buldu zihnim. Bir tanesi bu \u00fcretim s\u00fcre\u00e7lerini bir yazar\u0131n g\u00f6z\u00fcnden irdeleyen ve edebiyat d\u00fcnyas\u0131nda ironik bir dille ele alan \u201cCan You Ever Forgive Me?\u201d ve di\u011feri de bir ressam\u0131n sanc\u0131l\u0131 yarat\u0131m s\u00fcre\u00e7lerini h\u00fcz\u00fcnl\u00fc bir bak\u0131\u015fla ele alan \u201cAt Eternity\u0027s Gate\u201d.<\/p>\n\n\n\n

\u201cCan You Ever Forgive Me?\u201d, 2018 yap\u0131m\u0131, T\u00fcrk\u00e7eye Beni Affedebilir Misin? tarz\u0131yla \u00e7evrilebilecek bir yap\u0131m ve yazar Lee Israel\u2019in hayat\u0131ndan kesitler i\u00e7eren ger\u00e7ek bir ya\u015fam \u00f6yk\u00fcs\u00fc. Yazar\u0131n ini\u015f \u00e7\u0131k\u0131\u015fl\u0131 hayat\u0131n\u0131 otobiyografik kitab\u0131ndan yola \u00e7\u0131karak beyazperdeye ta\u015f\u0131yan y\u00f6netmen Marielle Heller de daha \u00f6nce ba\u011f\u0131ms\u0131z filmleriyle benzer ba\u015far\u0131lara imza atm\u0131\u015f bir isim.       <\/p>\n\n\n\n

Film, yarat\u0131c\u0131l\u0131k, ilham ve \u00fcretmek konusunda edebi bir \u00e7\u0131kmaza giren ABD\u2019li yazar Lee Israel\u2019in \u00e7\u00f6z\u00fcm olarak sevdi\u011fi yazarlar\u0131n mektuplar\u0131n\u0131 okuyup yorumlamaya ba\u015flamas\u0131yla masumca \u015fekilleniyor. Sonras\u0131nda \u00e7ekti\u011fi maddi s\u0131k\u0131nt\u0131lar nedeniyle bundan para kazanabilece\u011fi gibi \u00e7\u0131lg\u0131nca bir fikir akl\u0131na geliyor ve hi\u00e7 teredd\u00fct etmeden bu i\u015fteki ba\u015far\u0131s\u0131n\u0131 adeta kan\u0131tl\u0131yor. Fazla i\u00e7eri\u011fe girmeden konuyu toparlayacak olursak; kendisine benzer bir karakter olan Jack ile bu i\u015fi \u00f6rg\u00fctlemeleri, kimi iyi niyetli sahaf kitap\u00e7\u0131lar ile kitab\u0131 meta olarak g\u00f6ren para pe\u015finde ko\u015fan yay\u0131nc\u0131lar aras\u0131nda s\u00fcregelen sava\u015fla ilerleyen filmde; t\u00fcm bunlar\u0131n bir sahtekarl\u0131k oldu\u011funu tabii ki bizler izleyici olarak alg\u0131l\u0131yoruz;ama filmde bunu bir didaktik ders olarak sunmamas\u0131 ho\u015fuma gitti. Sokaklardaki kimlik aray\u0131\u015f\u0131n\u0131 da \u00f6te yandan kad\u0131nlar\u0131n, e\u015fcinsellerin, hatta kedilerin g\u00f6z\u00fcnden bile her sahnesinde hissetmek m\u00fcmk\u00fcn. Hayat onlar i\u00e7in kolay hi\u00e7bir zaman olmad\u0131 \u00e7\u00fcnk\u00fc. As\u0131l konunun \u00fcretim ve vicdan aras\u0131ndaki ince \u00e7izgide yer ald\u0131\u011f\u0131n\u0131, bireysel bir i\u00e7e d\u00f6n\u00fc\u015f\u00fcn nas\u0131l kitlele\u015fme s\u0131ras\u0131nda sanc\u0131lara d\u00f6n\u00fc\u015febilece\u011fini, sanatsal \u00fcretimin ne kadar zor oldu\u011funu da hat\u0131rlatmay\u0131 ihmal etmiyor. <\/p>\n\n\n\n

Edebiyat\u0131n ne kadar \u00f6zg\u00fcnl\u00fck i\u00e7erdi\u011fini, kurumsal bir yap\u0131 olmadan metnin okurla bulu\u015fmas\u0131n\u0131n ne kadar m\u00fcmk\u00fcn oldu\u011funu, sanattan hayat\u0131 kazanman\u0131n ne kadar me\u015fakkatli oldu\u011funu hat\u0131rlatan filmin 1990\u2019lar\u0131n ba\u015f\u0131nda ABD\u2019de ge\u00e7iyor olmas\u0131 da; medyan\u0131n kitle \u00fczerindeki etkisini de sistemsel olarak sorguluyor adeta diyebiliriz. Bir yandan ah\u015fap kokusu, bez \u00e7antalar ve Hemingway dokunu\u015fundaki yemeli, bol i\u00e7meli ortamlar\u0131 i\u00e7eren sahaflar\u0131n b\u00fcy\u00fck kitap\u00e7\u0131larla olan m\u00fccadelesi\u2026 Di\u011fer yanda koleksiyonerlerin her ne kadar sayg\u0131n bir birikim \u00f6ng\u00f6r\u00fcyor olsalar da; yaln\u0131z oldu\u011fumuzu bu mecrada hissettiren sermayedarlar olmadan varolu\u015flar\u0131n\u0131 kan\u0131tlayam\u0131yor olu\u015fu gibi sorunsallar, hatta FBI gibi kurumlar\u0131n bile trajikomik bi\u00e7imde i\u015fin i\u00e7ine girmesi, bu d\u00f6nemde de halen ge\u00e7erli olan neoliberal kodlar\u0131 hat\u0131rlat\u0131r g\u00f6r\u00fcn\u00fcm\u00fcnde.<\/p>\n\n\n\n

Sonu\u00e7ta ne oluyor derseniz; \u00f6nce filmi izlemenizi, sonras\u0131nda hen\u00fcz T\u00fcrk\u00e7e bask\u0131s\u0131 olmasa da kitab\u0131n orijinalini mutlaka okuman\u0131z\u0131 tavsiye ederim. Bir yazar\u0131n g\u00f6z\u00fcnden detayl\u0131 bir \u015fekilde \u00fcretim sanc\u0131s\u0131 \u00e7ekmek ne demektir sorusuna yan\u0131t ararken buluyorsunuz kendinizi. B\u00fcy\u00fck yay\u0131nc\u0131lar\u0131n d\u00f6nd\u00fcrd\u00fc\u011f\u00fc para politikalar\u0131n\u0131 da d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcnce; acaba ger\u00e7ekten bir edebi eserden tekrar bir edebi eser \u00fcretmek de bunu sindirmi\u015f olmay\u0131 gerektiren bir yetenek de\u011fil midir diye d\u00fc\u015f\u00fcnmeden de edemiyor insan...<\/p>\n\n\n\n

Gelelim ikinci filmimiz olan ve sevgili Van Gogh\u2019un ya\u015fam\u0131ndan kesitler i\u00e7eren, T\u00fcrk\u00e7eye Sonsuzlu\u011fun Kap\u0131s\u0131nda olarak \u00e7evrilen bir di\u011fer 2018 yap\u0131m\u0131 filme. Van Gogh\u2019un hayat\u0131na dair son d\u00f6nemde olduk\u00e7a film \u00e7ekiliyor ve hatta dizilere, \u00f6yk\u00fclere,sergilere, yeni medya sayfalar\u0131na gibi \u00e7ok fazla ileti\u015fim arac\u0131na ve sanatsal esere uyarlanabiliyor. Benim yine bu noktada dikkatimi \u00e7ekmesine neden olan yap\u0131, sanat\u00e7\u0131n\u0131n i\u00e7 yarat\u0131c\u0131l\u0131\u011f\u0131n\u0131 i\u015fliyor olmas\u0131 oldu. Y\u00f6netmen Julian Schnabel\u2019in daha \u00f6nce Kelebek ve Dalg\u0131\u00e7, Basquait gibi filmlere de imza atm\u0131\u015f olmas\u0131, yine sanatsal \u00fcretim s\u00fcre\u00e7lerini ele almas\u0131 a\u00e7\u0131s\u0131ndan iyi bir fikir veriyor. <\/p>\n\n\n\n

Van Gogh\u2019un yoksulluk, yaln\u0131zl\u0131k, hastal\u0131k gibi belli ba\u015fl\u0131 b\u00fcy\u00fck sorunlar\u0131n\u0131n oldu\u011funu art\u0131k hepimiz biliyoruz. Ama kendi s\u00f6zleriyle a\u011fabeyi Theo\u2019ya dedi\u011fi gibi bunlar bir sanat eseri \u00e7\u0131karmamak i\u00e7in bahane de\u011fil. Aksine e\u011fer sa\u011fl\u0131kl\u0131 bir ruh hali olursa \u00fcretememekten korktu\u011fu i\u00e7in hasta kalmay\u0131 tercih etti\u011fini s\u00f6yl\u00fcyor. Beni kendisiyle ilgili en \u00e7ok \u00fczen durum, eserlerinin kendisinin \u00f6l\u00fcm\u00fcnden sonra de\u011ferini bulmu\u015f olmas\u0131. Maalesef kendisinin 1800\u2019lerin ikinci yar\u0131s\u0131nda ya\u015fad\u0131\u011f\u0131n\u0131 d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcrsek; d\u00fcnyadaki para politikalar\u0131n\u0131n yine b\u00fcy\u00fck sermayedarlar taraf\u0131ndan y\u00f6netildi\u011fini biliyoruz ama maddi s\u0131k\u0131nt\u0131lara yan\u0131t bulman\u0131n \u00e7ok daha zor oldu\u011fu, kad\u0131nlar\u0131n ya\u015fam hakk\u0131n\u0131n e\u015fit\u00e7e verilmedi\u011fi,insanlar\u0131n ruhsal hastal\u0131klar\u0131n\u0131n \u015fimdiki kadar modernle\u015ftirilmedi\u011fi ve sanat\u0131n anlams\u0131z bulunabildi\u011fi buhran d\u00f6nemleri oldu\u011funu s\u00f6yleyebiliriz. <\/p>\n\n\n\n

Belki de b\u00f6ylesine bir zamanda d\u00fcnyaya gelmi\u015f olman\u0131n bile bir anlam\u0131 oldu\u011funu d\u00fc\u015f\u00fcnecek kadar do\u011fal, inan\u00e7l\u0131 ve vicdanl\u0131 bir adam asl\u0131nda Vincent. Babas\u0131n\u0131n papaz olmas\u0131, Hollanda\u2019n\u0131n karanl\u0131k havas\u0131ndan s\u0131k\u0131lmas\u0131, hem yak\u0131n dostu hem belki de yoklu\u011funu k\u0131skand\u0131\u011f\u0131 Gaugain\u2019in \u00f6nerisiyle Fransa\u2019n\u0131n g\u00fcneyine gidip \u0131\u015f\u0131\u011f\u0131 aramas\u0131 onu resme y\u00f6neltmi\u015f diyebiliriz. Ruhsal aray\u0131\u015flar\u0131n\u0131n onu s\u0131k\u0131\u015ft\u0131rmas\u0131, sadece do\u011fadan sanatsal g\u00fcc\u00fcn\u00fc yorumluyor olu\u015fu gibi nedenlerle s\u00fcrekli toplum otoriteleri taraf\u0131ndan d\u0131\u015flanmakta olan Vincent\u2019in i\u00e7g\u00fcd\u00fcsel \u00fcretim arzusunu bir t\u00fcrl\u00fc d\u0131\u015f d\u00fcnyaya adapte edemiyor olu\u015fu onu daha da \u00e7\u0131kmazlara sokuyor.  Kendisine zararlar vermeye ba\u015flasa da son ana kadar \u00e7izmekten ve d\u00fcnyay\u0131 renklendirmekten, h\u0131zl\u0131 ve sorgusuz f\u0131r\u00e7a darbeleriyle i\u00e7 d\u00fcnyas\u0131n\u0131 yans\u0131tmaktan vazge\u00e7miyor. H\u00fcz\u00fcnlendiren film ayn\u0131 zamanda sanat\u00e7\u0131n\u0131n ve sanat\u0131n ne oldu\u011funu, galeri \u00e7evrelerinin bak\u0131\u015f a\u00e7\u0131s\u0131n\u0131 da sorgulatmay\u0131 ihmal etmezken, herkesin g\u00f6rd\u00fc\u011f\u00fcnden farkl\u0131 bir bak\u0131\u015fla d\u00fcnyay\u0131 g\u00f6rmenin ne kadar \u00f6zel bir \u015fey oldu\u011funu da bu karanl\u0131k ve maddi d\u00fcnyada bize yeniden hat\u0131rlat\u0131yor.<\/p>\n\n\n\n

\u0130ki filmde beni ba\u011fda\u015ft\u0131ran en \u00f6nemli \u00f6zellik bu oldu san\u0131r\u0131m; ger\u00e7ek kurgular\u0131n d\u0131\u015f\u0131ndaki kimliklerin adeta \u201ctutunamayanlar\u201d gibi, sanc\u0131l\u0131 s\u00fcre\u00e7lerle sanatlar\u0131n\u0131 \u00fcreterek direnmeleri ac\u0131 ama g\u00fczel bir \u015fey olsa gerek. Bir eseri bir ba\u015flay\u0131\u015fta bitirmek gerekti\u011fini s\u00f6yl\u00fcyordu Van Gogh; keza Lee Israel de \u00f6yle yap\u0131yordu daktilosunun ba\u015f\u0131na oturdu\u011funda. Ben de buna kat\u0131l\u0131yorum; belki de ilham b\u00f6yle bir s\u00fcre\u00e7tir\u2026 Yeni T\u00fcrk\u00fc\u2019n\u00fcn dedi\u011fi gibi; \u201c\u015eiirlerle \u015fark\u0131larla kendini avutacaks\u0131n... Ya d\u0131\u015f\u0131ndas\u0131nd\u0131r \u00e7emberin ya da i\u00e7inde yer alacaks\u0131n...\u201d s\u00f6zlerindeki \u00e7emberlerini kendi i\u00e7 yarat\u0131c\u0131l\u0131klar\u0131yla kurmalar\u0131 bu iki isme de \u00e7ok uyuyor.<\/p>\n\n\n\n

\u0130leti\u015fim biliminde, kitle ileti\u015fim ara\u00e7lar\u0131ndan biri olan temsili t\u00fcrlerde; ileti\u015fimciden ba\u011f\u0131ms\u0131z olan ileti\u015fim \u00fcr\u00fcnleri \u00fcretilir. Genellikle metinsel olan bu \u00fcretim a\u015famalar\u0131ndan ikisi olan edebiyat ve resim sanatlar\u0131n\u0131n bu temsilcileri, kendileri orada olmasalar da \u00fcrettikleri eserler ile zaman ve mekana direnmeye devam ederler. Bizde bir s\u00f6z vard\u0131r; mazlumun yan\u0131nda olmay\u0131 severiz diye..Mesele mazlum olmak de\u011fil; kazanan olmamak san\u0131r\u0131m\u2026 \u00c7\u00fcnk\u00fc kazanmak, bizden olmayanlara, s\u0131radan ve g\u00fc\u00e7 sevenlere, ger\u00e7ek\u00e7i ve kabulleni\u015f i\u00e7inde olanlara;yar\u0131\u015fanlara \u00f6zg\u00fc bir olgu galiba. B\u00f6ylesine sanatsal bir yap\u0131 i\u00e7inde zamanla yar\u0131\u015fmamak, kendi i\u00e7lerinde zaman\u0131 durdurmak onlar\u0131n lehine \u015fekilleniyor. Ki zaten, metinleraras\u0131 s\u00fcre\u00e7ler, ger\u00e7eklikten uzakla\u015ft\u0131ran temsiliyetlerdir. Hele i\u015fin i\u00e7ine sanat da girince; o pastel renkler i\u00e7indeki kimlikleri, ger\u00e7ek kodlarla d\u00f6\u015feli kimliklerin yan\u0131nda daha renkli g\u00f6rmek m\u00fcmk\u00fcn oluyor. Ke\u015fke bir de ya\u015farken de bu keyfi alabilecek kadar ac\u0131 \u00e7ekmeselermi\u015f... \u015eimdi bir tek biz kal\u0131yoruz geriye onlar\u0131n ve \u00fcrettikleri eserlerin k\u0131ymetini zamans\u0131zca bilecek olan\u2026 Temsil ettikleri pastelliklere selam olsun...<\/p>\n","post_title":"Ya D\u0131\u015f\u0131ndas\u0131nd\u0131r \u00c7emberin, Ya Da \u0130\u00e7inde Yer Alacaks\u0131n\u2026","post_excerpt":"","post_status":"publish","comment_status":"closed","ping_status":"open","post_password":"","post_name":"ya-disindasindir-cemberin-ya-da-icinde-yer-alacaksin","to_ping":"","pinged":"","post_modified":"2019-03-07 13:30:29","post_modified_gmt":"2019-03-07 10:30:29","post_content_filtered":"","post_parent":0,"guid":"https:\/\/gaiadergi.com\/?p=107866","menu_order":0,"post_type":"post","post_mime_type":"","comment_count":"0","filter":"raw"},"live_filter_cur_post_id":107866}'; block_tdi_122.td_column_number = "2"; block_tdi_122.block_type = "td_flex_block_1"; block_tdi_122.post_count = "4"; block_tdi_122.found_posts = "702"; block_tdi_122.header_color = ""; block_tdi_122.ajax_pagination_infinite_stop = ""; block_tdi_122.max_num_pages = "176"; tdBlocksArray.push(block_tdi_122); -->

SON YAZILAR

Shakespeare, Kafka, Orwell, Dostoyevski ve günümüz

Okuyanın okuduğundan, yazanların okunmadığından hemen herkesin kitapların pahallılığından yakındığı günümüz sularında edebiyat sandalında bir gezintiye ne dersiniz?

Your Stage + Art: Müziğin evrenselliğini kutlayan bir sahne

Bugün paylaşımcılığın ve özgürleşmenin buluştuğu ortak noktadan, müzikten konuşacağız. Your Stage + Art, müziğin insanları bir araya getirme gücüne inanan, müzisyenlere eşit ve özgür şartlar altında müzikseverlerle buluşma imkânı sunmaya çalışan bir oluşum. Sanatla ilgilenen herkesin yeteneklerini...

Edebiyat tekeli ve kırık kalemler

Ülkemizde okuma alışkanlığının çok fazla olmadığını biliyoruz. Bunun için çevremize bakmamız bile yeterli ama gelin sayılara da bir göz atalım. TÜİK’in 2023 yılında yaptığı araştırmaya göre...

İşçi Filmleri Festivali başlıyor

18. İşçi Filmleri Festivali, 14-19 Ekim tarihleri arasında Ankara’da sinemaseverlerle buluşacak. 14 Ekim günü saat 18.30’da Kavaklıdere Sineması’nda oyuncu Gözde Duru’nun sunuculuğunu yapacağı açılışta Sputnik’te...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol