Hasan Hüseyin Korkmazgil’in o meşhur şiirinin dizeleri “yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe” der. Diyarbakır ise şiirde bahsedilen bu çıldırtan dengeyi bile kaybetmeye yüz tutmuş durumda. Şehirde günlük yaşam zorunlu olarak bir rutinde devam ederken şehrin kalbi olan Sur’da süregelen savaş ortamının etkisiyle şehir yaprak döküyor, şehrin her yanı solan bir bahçeye dönüşüyor.
Geçen hafta içinde bir arkadaş ziyareti için Diyarbakır’da, şehr-i Amed’deydim. Özellikle 7 Haziran seçimlerinden bu yana belki de ülkenin gündemini belirleyen kent oldu Diyarbakır. En çok Diyarbakır konuşuldu, en acı haberler Diyarbakır’dan geldi. Politikacının, sokaktaki insanın, ilgilense de ilgilenmese de, en çok duyduğu şehir ismi Diyarbakır idi. Politik ve toplumsal gelişmelere uzak duran apolitik insanlar bile özellikle Amedspor futbol takımının Türkiye Kupası’nda çeyrek finale çıkması ve Fenerbahçe ile eşleşmesiyle bu kentten haberleri duydu ister istemez.
Özellikle son birkaç ayda Sur bölgesinde şiddetlenen operasyonlar ve çatışmalarla birlikte şehrin bir bölümü adeta yasaklı bir bölge haline geldi. Uygulanan sokağa çıkma yasakları, karşılıklı ölümler ve özellikle Sur’da yaşayan insanların özellikle de esnafın zorunlu göçleriyle birlikte şehir olumsuz anlamda bir dönüşüm yaşıyor. Şehirde psikolojik durumların da çok sağlıklı olduğu söylenemez, bireylerin psikolojisinde ve toplumsal sosyolojide geri dönülmez yaralar açılmaya ve de bu yaralar kaşınmaya devam ediyor.
Sur’a sadece uzaktan bakmanın hüznü
Diyarbakır’da kaldığım üç gün boyunca sokağa çıkma yasağının çok sert biçimde uygulandığı Sur’a girebilme şansım ne yazık ki olamadı. Sadece Sur bölgesinin yakınında olan hastaneyi ziyaretimde bölgeyi yakından tepeden görme imkânına eriştim. Görüntü ise şimdiye kadar Suriye’de Filistin’de gördüğümüz manzaların artık ta içimizde, ülkemizin bir bölgesinde olduğunun capcanlı göstergesiydi. Yükselen dumanlar, sık sık sesi duyulan ve alçaktan uçuş yapan jetler, kalkıp inen helikopterler. Top, bomba ve patlama seslerinin yankıları. Sadece Amed’in değil Güneydoğu bölgesinin kalbi olan Sur yanıyor, Sur’dan insan kalabalıklarının sesleri değil savaşın sesleri yükseliyordu. Gece saatlerindeki görüntü ise alaca bir karanlıktı. Şehrin geri kalanında ışıklar varken Sur bölgesi tamamen karanlıklara bürünmüş durumdaydı. Savaşın sesleri şehirde ne yazık yükselmeye devam ediyor.
Orta sınıf için hayat rutininde devam
Şehrin geri kalanında ise hayat rutini içinde devam ediyor. Özellikle şehirde son yıllarda açılan AVM’lerde yoğun bir kalabalığın olduğunu, özellikle gençler için AVM’lerin Türkiye’nin geri kalanında olduğu gibi Diyarbakır’da da sosyalleşme alanı olduğu göze çarpıyor. AVM’lerde mağazalar dolu, aynı şekilde yemek yerleri ve kahve mekanları da. AVM’lerin yüksek risk taşıyan alanlar olmalarına istinaden çatışmaların şiddetlendiği ilk günlerde boş kaldığı ama artık eski doluluğuna ulaştığı ifade ediliyor. Yine aynı şekilde Hayal Kahvesi gibi eğlence mekanlarının da gece saatlerinde de yine dolu olduğu görünüyor.
Orada fikir alışverişinde bulunduğumuz ve siyasette aktif olan Diyarbakırlılar şehrin orta sınıfı için günlük rutininde değişen çok fazla bir şey olmadığını söylediler. Bunu gözlemleyerek de görmek mümkün. Orta sınıf Sur’un dışındaki ilçelerde genelde site içinde yer alan evlerinde yaşamlarını sürdürürken, bu sınıfın da sosyal yaşamında önemli yer alan Sur’un eksikliğinin hissedildiği de bir yandan dillendiriliyor. Fakat orta sınıfta yaşanan bu savaş ortamından bıkkınlık olduğu, geleceğe dair ciddi bir umutsuzluk taşındığı da ifade edilen diğer bir görüş.
Geleceğe bakış karamsar
Çözüm sürecinde özellikle son 3 yılda çatışmaların azalmasıyla birlikte orta sınıf Diyarbakırlılarda hem maddi olarak bir zenginleşme dönemine girildiği, hem de geçmiş dönemlere göre insanların daha huzur içinde yaşayıp gelecekle ilgili kararlar alabildiği gerçeği ortada. Fakat özellikle seçim dönemi ve başkanlık sistemi tartışmalarında siyasi hesaplarla vazgeçilen çözüm sürecinin buzdolabına kaldırılması döneminde insanların geleceğe dair umutsuzluğu ortaya çıkıyor. Konuştuğumuz birçok Diyarbakırlı, çözüm için umutlu olmadıklarını söyledi ve şehrin son birkaç yıldaki görece huzurlu ortamına geri dönüşünün artık imkânsız olduğunu belirttiler.
Diğer yandan bazı Diyarbakırlılarda da orta sınıfın rahatını bozmak istemediği, olanın yine yoksula, emekçi halka, yoksul gençlere ve çocuklara olduğu eleştirisi yapılıyor. Dolayısıyla şehirde farklı sınıftan insanlar arasında da küçük kopuşlar, fikir ayrılıkları ve karşılıklı suçlamalar yaşandığı görülüyor. Örgütün Diyarbakır’da eski sempati düzeyinde karşılanmadığı, eskisinden farklı olarak daha çok sorgulandığı ve eleştirildiği ortada. Diğer yandan tabii devlete olan öfke de gün geçtikçe büyüyor, özellikle insanların yakınlarının cenazelerini bile kaldıramaması her konuşmada dile getiriliyor.
Belediye hizmetlerinin yetersizliği kentsel dönüşüme davet çıkarabilir
Sur’daki çatışmalar şehrin dokusuna, tarihine onulmaz yaralar açıyor. Şehirde yer alan tarihi mekanlar çatışmalar sırasında ciddi zararlar görmüş durumda. Diğer yandan şehrin dokusunu etkileyen bir konunun da şehirdeki belediye hizmetlerinin yetersizliği olduğu eleştirileri mevcut. Şehrin farklı bölgelerinde dolaşırken gerçekten de özellikle yolların oldukça bozuk olduğu veya ortalama belediyecilik hizmetlerinde bazı aksamaların yaşandığı göze çarpıyor. Tüm bunlar hükûmetin Diyarbakır için niyetini açıkça belli ettiği kentsel belki de rantsal dönüşüm için de hem şehirlinin kabullenmesi nezdinde hem de hükûmetin baskısı nezdinde zemin yaratabilir gibi görünüyor.
Şu kesin ki; Diyarbakır şehrindeki mevcut hâl ülkenin, coğrafyanın, bu coğrafyada yaşayan insanların ve diğer tüm canlıların geleceğine dair, güvenliğine, huzuruna ve de en önemlisi barış içinde yaşamaya dair umutları kırar nitelikte.