Milano Protokolü aslında bir sosyal sorumluluk projesi. “Açlık ve gıda israfının bir arada bulunduğu; su ve yemek kıtlığına rağmen ekinlerin biyo-yakıt olarak kullanıldığı veya hayvanları beslediği; bir ülkede obezite varken, başka bir ülkede açlığın yaşandığı bir dünyayı geride bırakmak istiyoruz” ifadelerinden de anlayabileceğimiz gibi protokolde başımızın belası büyük sorunlarımız ele alınıyor. Gıda ve Beslenmeye ilişkin Milano Protokolü ile siyasi liderleri gıda ve beslenme zorluklarına değinmeye teşvik edecek bir sivil toplum hareketi oluşturmak amaçlanıyor.
“Gezegeni Beslemek, Yaşam için Enerji” temalı EXPO Milano 2015, kararlı bir değişiklik için bu sesin politika yapıcılara duyurulması açısından bir fırsat olacak. Milano Protokolü’nün üç önemli hedefi var. Bunlar; sağlıklı yaşam tarzını teşvik etmek ve obeziteye karşı savaşmak, sürdürülebilir tarımı teşvik etmek ve 2020 yılına kadar gıda israfını yüzde 50 azaltmak. Bu üç hedefin yanında; gıda sürdürülebilirliği konusunda hem vatandaşları hem de politikacıları ilgilendiren bir toplumsal hareket. BCFN Uluslararası Forum’un 2013 yılında başlattığı inisiyatif, şimdi bu girişimin bir taslak haline gelebilmesi için sivil toplumu aktif olarak görev almaya çağırıyor. Protokolün nihai versiyonu, EXPO 2015 aracılığıyla sunulacak. Hareket, protokolün gerçeğe dönüştürülmesi için ise, bizim desteğimize ihtiyaç duyuyor.
İnsanların doğal ve yenilenebilir kaynakları tüketme hızı, gezegenimizin kaynaklarını yeniden oluşturma kapasitesini ve insan refahını etkileyen çevresel hizmetlerin sunumunu süratle aşmaktadır. Son Milenyum Ekosistem Değerlendirme Raporu’na göre; insanoğlu, ekosistemi son elli yılda, hızla artan yiyecek, temiz su, kereste, lif ve akaryakıt ihtiyacının karşılanması için, insanlık tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar hızlı bir şekilde değiştirmiştir.
Bugün toplumların karşı karşıya kaldığı en büyük zorluklardan biri, ekonomik kalkınmanın çevreye verdiği zarardır. Daha az girdi ile daha çok üretmek, daha az kaynak kullanarak refahı korumak ya da yükseltmek, çevreye verilen zararı azaltacaktır. Sosyo ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğin, ekonomik kalkınma ve refaha entegre edilmesi gerekmektedir. Sosyal eşitsizliklerin giderildiği, enerji ve doğal kaynakların verimli bir şekilde kullanıldığı yeni bir ekonomiye yönelmenin zamanı gelmiştir. Bu yeni ekonomiye geçebilmek, yaşam kalitesinin ve refahın, gelecek nesiller için iyileştirilmesi ve korunmasının tek yoludur.
Milano’da “Gezegenimizi Beslemek, Yaşam için Enerji” temalı World EXPO 2015 sırasında, “insanoğlu, gezegenimiz ve yiyecek ihtiyacımız” arasındaki ilişkilerin, düşüncelerimizin merkezinde olması gerektiği konusunda anlaşmaya vardık, çünkü günümüzde, bu üç taraflı ilişki, yeryüzünün ve insanlığın sürdürülebilirliğinin en önemli temellerinden biridir.
İklim değişikliği, tarımsal verimlilik, su yönetimi, beslenme alışkanlıkları, kentleşme ve nüfus artışı dünyamızı ilgilendiren en önemli meselelerdir. Gezegenimiz için bu kritik meselelerin nedenleri ve sonuçları, günümüzde üç ana küresel paradoks ile ilişkilendirilen sosyo-ekonomik ve çevresel çerçeve içinde besin sistemlerinin yönetimine bağlı olacaktır.
Gıda İsrafı
Her yıl 1.3 milyar ton yenilebilir yiyecek israf edilmektedir. Bu miktar küresel gıda üretiminin üçte biridir ve dünya çapında yetersiz beslenme sorunu yaşayan 805 milyon insanı2 beslemek için gerekli olan gıda miktarının dört katıdır.
Sürdürülebilir Tarım
Dünyada yaygın olan açlık ve yetersiz beslenme sorununa rağmen, gıda üretiminin büyük bir kısmı, hayvan yemi veya biyoyakıt olarak kullanılmak üzere ayrılır. Tahminler, biyoyakıta 2008’de 81 milyar litre olan küresel talebin, 2020 yılında 172 milyar litreye ulaşacağını öngörmektedir. Aynı dönemde, ek olarak 40 milyon hektar arazi ise, biyoyakıt mahsulü almak için tarım arazisine çevrilecektir. Küresel yiyecek üretiminin üçte biri hayvancılıkta besin olarak kullanılmaktadır. Dünya üzerindeki 7 milyar insanın 1 milyarının içme suyuna erişimi yoktur. Bu da her gün 4 bin çocuğun ölümü ile sonuçlanmaktadır. Buna karşın tek bir kilo biftek elde etmek için gereken su miktarı 15 bin litredir. Aşırı ve zararlı finansal ürün spekülasyonları ise, piyasalarda dalgalanmaya ve yiyecek fiyatlarının artmasına yol açarak, sorunu daha da kötüleştirmektedir.
Açlık ve Obezitenin Birlikte Var Olması
Günümüzde yetersiz beslenme sorunu yaşayan her bir insana karşılık, iki obez veya aşırı kilolu insan bulunmaktadır: Dünyada 805 milyon kişi yetersiz beslenirken, 2.1 milyar kişi1 obez veya aşırı kiloludur. 1980 yılından bu yana, obezite neredeyse iki katına çıkmıştır ve bir salgın gibi artmaya devam etmektektedir: Beden Kitle İndeksi (BKİ) 25 kg/m2’nin üzerinde olan yetişkinlerin oranı yüzde 30’dur. Her yıl 36 milyon insan açlık ve yetersiz beslenme sebebiyle perişan olurken3, 3.4 milyon kişi aşırı kilo ve obezite sonucu hayatını kaybetmektedir. Ayrıca diyabet hastalarının %44’ü, iskemik kalp hastalarının %23’ü, kanser vakalarının %41’i aşırı beslenmeye bağlıdır4. Bu sorunun kökeni, bazı kişiler yaşamlarını zar zor sürdürecek hatta sürdüremeyecek kadar yetersiz beslenirken, bazı insanların kendilerini hasta edene kadar aşırı beslenmesi ile sonuçlanan, zenginliğin ve kaynakların küresel çapta dengesiz dağılımında yatmaktadır.
Kaynak: milanoprotokolu.com