Çocukluğun sansür ve birtakım dayatmalarla kaybolup gittiği şu gri günlerde, Hayao Miyazaki filmlerine daha fazla ihtiyaç duyduğumu fark ediyorum. Birbirinden farklı duygusal betimler sayesinde hayal ile gerçek yaşamı amansız bir âşkla harmanlamakta olan bu küçük adam, tüm dünyayı etkisi altına almayı başararak bizlere sevgiye atılacak adımlar sunmuştur.
Pek çoğumuz Miyazaki’nin Spirited Away (Ruhların Kaçışı) ya da Ponyo (Küçük Deniz Kızı Ponyo) filmleriyle farkına varmış olsak da usta kalemin evlerimize konuk oluşu tek kanallı TRT dönemlerine dayanmaktadır aslında. Yaklaşık dört kuşağın büyümesinde büyük katkıları olan “Heidi” dizisinin sahne tasarımını üstlenmiş büyük üstat, o günlerde yansıtmaya başladığı doğa sevgisini mükemmel görselliklere sahip animasyon filmlerine ince dokunuşlarla taşımıştır.
İnsanlığı derin çıkmazlıklara sürükleyen savaşlar, çocuk istismarları ve doğal felaketler sonucu yitip giden toy yaşantıları gizliden gizliye animasyonlarına dahil eden Miyazaki, hikâye anlatıcılığındaki ustalığını her daim yaşam arzusu ve geçmişe duyulan saf özlemlerle pekiştirerek ilerletmiştir. Kaldı ki yaşadığı hayat boyunca irili ufaklı pek çok savaş ve doğal felakete tanıklık eden bir insan olarak vurgulamaya çalıştığı çıkarımlar gerçekten de takdir edilesi boyutlara ulaşmayı başarmıştır.
Küçük Deniz Kızı Ponyo’da tsunami baskınlarıyla ölmüş olan insanlara yapılan saygı duruşu, Ruhların Kaçışı filmiyle Japonya’nın ‘”Edo” olarak adlandırılan karanlık dönemindeki geyşalık sistemi eleştirisiyle devam etmiştir. Lanse edilen alt metinlerin dominantlığından çok yüreklerde kalan naif esintilerde ise Miyazaki’nin yaratmış olduğu evrensel dilin mükemmelliğini her daim yakalama imkânı bulmuşuzdur.
Tüm bunların ötesinde doğaya duymuş olduğu saygıyı küçük kız çocuklarının sevinç çığlıkları eşliğinde dışa vuran bu insan, taşımış olduğu hümanist kimliğiyle başta Japon hükümeti olmak üzere tüm dünya ülkelerinde örnek bir simge olarak gösterilmektedir. Özellikle, 2002 yılında kazandığı Oscar ödülünü “Irak’ı bombalayan bir ülkeye ayak basmak istemiyorum” diyerek almaya gitmeyişi de başlı başına bir alkışı hak ediyor.
Geçtiğimiz yıl emekliliğini açıklayarak hayranlarını üzen yönetmenin hayat adına atmış olduğu unutulmaz adımlar saymakla bitmez.
İyi ki varsın Yeşil Yürekli Dede…