“Hayvanlar vahşi doğadan alınıp esir tutulmakta, doğal yaşam alanlarından, ailelerinden koparılmakta,
habitatlarından uzak iklimlere gönderilmekte, kafeslere hapsedilmekte, çeşitli programlarda araç olarak kullanılmakta,
acı çekmekte ve sürekli olarak insan gözetimi altında tutulmaktaydı.
Ve sonuç itibarıyla, hayvanat bahçeleri,
hem devlet hem de tür ayrımcılığı imparatorluğunun
bir uzantısı haline gelmiştir.”
Steve Best
Gün geçmiyor ki iktidarın saçma sapan, akıl almaz projeleriyle karşı karşıya kalmayalım. Hangisiyle mücadele edeceğimizi şaşırmış durumdayız. Bence tam da bizi getirmek istedikleri haldeyiz. “O kadar saçmalayalım ki ne yapacaklarını şaşırsınlar” falan dediklerini düşünüyorum bazen.
Duymuşsunuzdur, Ankara Mamak ilçesinde bulunan alışveriş merkezi NataVega AVM’nin -2. katına hayvanat bahçesi adı altında hayvan hapishanesi yapılacakmış. Daha önce de Avrupa’nın en büyük akvaryumlarından biri inşa edilmişti. Buradaki 24 farklı akvaryumda 12 bin deniz canlısı bulunurken, aynı zamanda 100’e yakın sürüngen de 70 cm’lik cam bölmelerde hapsediliyor. Sonra çok güzel bir şey yapıyorlarmış gibi, oralara zincirleyecekleri hayvanları tek tek listelemişler reklam afişlerinde.
Dünyanın çeşitli yerlerinde hayvanat bahçeleri konseptinden vazgeçilirken, bu işkencenin birer eğlence aracına dönüştürülmesi engelleniyorken biz daha da kötüsünü yapıyoruz. “Mevcut durum zaten berbat mı? Yıkalım daha kötüsünü yaparız” anlayışınızdan bık-tık. AOÇ’deki hayvanat bahçesini kapatmış diye sevinemiyoruz neymiş efendim dünyanın en büyük tema parkını yapacakmış. Yetmemişti zaten her yeri AVM yaptığınız ve insanları “sosyalleştirme“ adına buralara kapattığınız. İnsanları kendi arasında ötekileştirdiğiniz yetmemişti, evet. Buyurun şimdi de hayvanları o iğrenç mekânlara kapatın. Bu rant düşkünlüğünüzün bir sonu var mı acaba?
İnsan gerçekten hayret ediyor!
Sen kimsin ki o kadar canlıyı tutup küçük küçük hücrelere hapsediyorsun? Sorunun temeli, bizim iktidarımız da değil aslında. Sorun hadsiz insanlığın; keşfetme, hâkimiyet kurma, faşizm, gösterişçilik, üstünlük sağlama hırsı, yönetme isteğinde. İnsanın, doğal hayat üzerinde hâkimiyet kurma arzusunun bir sonucu olarak oluşturulan hayvanat bahçeleri, en başta gelen güç ilişkisi belirtisidir.
Bugün ancak çok bilinçsiz ya da duyarsız insanlar, postmodern teknoloji toplumunda hayvanların çok kötü muamele gördüğü gerçeğini inkâr edebilir.
Hayvanlara “insanca” muamele edilmesini sözde savunan, o kendini çok ilerici, eşitlikçi, özgürlükçü adleden insanların da göremediği şey şu ki; hayvanlar başka bir kişinin özel mülkü olarak görüldüğü sürece onlara “insanca” muamele edilmesi söz konusu olamaz. Yani, özel mülkiyete şiddetle karşı çıkanlar, hayvanlar söz konusu olduğunda bu eleştirilerini bir yana bırakıp hayvanların özel mülk statüsünü kabul ediyor, kapitalist ya da sosyalist bir toplumda akla gelebilecek her türlü amaç doğrultusunda kullanılmalarında herhangi bir sorun görmüyorlar.
Kapitalist sömürge sistemi, doğal dünyadan geriye çok az şey bırakıyor. Ve hayvanat bahçeleri, yaşam süreçlerinin metalaşmasını, dağılmasını, parçalanmasını gerçekleştirirken, aynı zamanda biyoçeşitliliğin yapaylaştırılıp gözler önüne serilmesine neden oluyor.
Başkasının acısı senin eğlencen olamaz!
Zapt etme, canlılar üzerinde egemenlik kurma, hâkimiyet yaratma isteği, beraberinde akıl dışı, kötücül uygulamaları da getirdi. Hayvanların metalaştırıp gözde tüketim nesnesi haline getiren sömürgeciliğin esas sebebi insandır. Irkçılığın ve türcülüğün zirvede olduğu 20. yüzyıl başlarında değişik vücut yapısına sahip insanların kafeslere tıkılıp eğlence aracı olarak sirklerde kullanılmasından farklı bir durum değildir, hayvanları doğal yaşam alanlarından koparıp kafeslere kapatmak ve üzerlerinden ticaret yapmak. David Lynch bunu “Elephant Man” filminde başarılı bir şekilde işlemiştir. Filmde farklı fiziksel özellikleri nedeniyle sirklerde sergilenen bir insanın yaşamı anlatılmaktadır. Ancak orada bile fil adam, istasyonda insanların üzerine geldiği sahnede sıkışıp kaldığı bir noktada şöyle haykırmaktadır: “Ben hayvan değilim. İnsanım.” Yani hayvanlara o insanlık dışı muameleyi reva görüyor olduğu izlenimine kapılmamak elde değil. Zamanla insanlar, bunun yanlış bir eğlence anlayışı olduğunu farketmişlerdi. Şimdi de insanların aynı farkındalığı hayvanlar için gösterecekleri günü sabırsızlıkla bekliyoruz. Fakat bu konuda umutsuzluğa düşmememiz için hiçbir sebep bulamıyoruz.
Travmalara neden olacak şartlarda hayvanların kapatılıp sömürülmesi, üstelik bunun öncelikli olarak çocuklar için eğlence aracı haline getirilmesi, çocukların küçük yaşlarda bu hastalıklı, başka canlıların acıları üzerinden bir eğlence anlayışı geliştirmeleri ve bunu benimsemeleri kabul edilemez. İnsanların eğlenirken yaşayacağı anlık mutluluk uğruna hayvanların yaşamları boyunca hapsoldukları yerlerde acılara maruz kalmalarını hiçbir gerekçe haklı çıkaramaz.
Bu nedenledir ki kimse sanmasın, hastalıklı bir toplum yetiştirmenize müsaade edeceğimizi ya da hayvanlar üzerinde herhangi birinizin ister erk olsun ister iktidar, tahakküm uygulamanıza izin vereceğimizi.