Zengin adam, çalışmaya kabul edilir. Adam çalışır, egosu sağlıklıdır.
Almıştır, kişilikleri geliştirmiştir. Özü sarıp sarmalamıştır bunlar. Tamam, ne güzel işte. Bir bakıma öyle, öteki bakıma ise “iş”. Çünkü şimdi o yarattığımız, edindiğimiz zenginlikten geri gidip ÖZ’e ulaşmaya çalışacağız. Bu arada benliklerin katmanlarından geçeceğiz. Magmaya iner gibi, kabuklar üstü kabuklar var buralarda.
Çalışmaya gediğimiz vakte kadar geliştirdiğimiz otomatik evet/hayırlar, davranış modelleri magmayı delme işlemi sırasında bizi sıkıntıya sokar. İşlemi de öyle, kaza bela bir yerlerden yardım gelmiştir, birisi sağ elini hayırlı bir yola koymuştur ve kişinin içinde sorular meydana gelmiştir. Sağ elini koyarken sol el boş durmaz ve o da sol elini hayırlı olanı daha da hızlandıracak ve hayırlı olanın “doğru“ olduğunun içsel tadını oluşturacak bir yere koyar. Bu iki el istenilen çelişkiyi doğurur çünkü kişi yaşadığı bu çelişkiyle özgür seçimler yapar ya sağa doğru ya da sola doğru. Daha orta yol yok şu anda.
Olay burada başlıyor. Belki de üç safhası var bunu akışın. Doğduk, öz bedene uyum sağlamaya başladı, köklendik ve ciyak ciyak ağladık. Varlık seviyesi ve beden seviyesi arasındaki uyumsuzluktan. Daha sonra “eğitim” denilen sistem geldi, onunla özdeşleşen benlikler iş hayatıyla iyice çaştı çaştı çaştı … ta ki, egonun varlığa zarar vereceği kısıma kadar. Daha sonra benim gözleyebildiğim son ve bitmeyen bir hal olan yol aşaması geldi.
Yola zengin başlıyoruz. Kişilikler sivrilmiş, eğitilmiş, öğretilmiş, ezberletilmiş, babaların belli bir derinliği de var kendilerine göre belli bir doğum haritasında meydana gelmişler, tam olarak olmasa da varlıklarını ihtiyaçlarına göre şekillenmişler, belli bir hasarlı model geliştirmişler, öfkelenmişler, tutmuşlar, bir sürü şey… Bu bir sürü şey sadece fizik bedende olan bir şey de değil, duygusal bedeninde sıkışmasına neden olmuş. Kişinin diğer bedenlerine de etki ediyor ve alanında da hissedilir hale geliyor bu “sorunlar”.
Bütün bunlara neden zenginlik diyoruz?
Bunlar eteğimizdeki taşlar gibi çalışmaya gelinceye kadar topladığımız, varlığımızın bir şekilde gelişmesi için orada olan taşlar. İlk olarak çalışılması, üzerinde durulması gereken konularda bunlar, aşikar olan, ifşa olmuş olan. Sağlıklı olan bir zenginlik ve bir dereceye kadar çalışma içinde, diğer çalışmada olanların daha hızlı kendileriyle çalışması için faydalıdır bu zenginlik halı çünkü o konuda zengin olmayan birisine izlenim verirsiniz.
Çalışma devam ettikçe, kişiliklerimizin bu zenginliğinin bizim için varlıksal seviyede birer fakirlik gibi olduğudur. Çünkü benlikler seviyesinde kalmış bir deneyim/bilgelik nasıl olacak da özün ihtiyacını karşılayacak? Biz dünyayı kendi gözlerimizden kabuklarıyla görüyoruz… Birçok yargımız var, değerlendirmemiz tutumlarımız var, bayağı isteklerimiz ve arzularımız var, irade oluşturacak başlıkları çoğunluklu daha alt seviyelerden gelen isteklere ayırıyoruz.
Vay başıma gelenler diye kendimizi dövmeye gerek yok, birçoğumuz sistemin akışının böyle olmasına tabiyiz. Çalışmada olmak, çalışma fikriyle devam etmekten başka bir dönüşüm aracımız yok. Bunun olmadığını anlamadan kişi çalışmadaki “kendini bilme“ notasını anlayamaz ve çalışmaya değer verme konusunda sıkıntı yaşayabilir. Bu böyle diğer oktavlarda da gider durur. Kişinin dışarıda başka bir şey olmadığını anlaması gerekir ki fıçının içine basıldığında çalışma fikri çıksın.
Yol, yola dair izlenimler ve yolun geleneğiyle “Yolu, yolculuklarda öğrenmişlerin“ akademisinde oluyor bu dönüşümler.
Görseller | Gustav Klimt | Kapak |